Amerika’nın Suriye’den çekilmesiyle Ortadoğu’daki gidişatın seyri epey değişti. Bu değişimi tümden olumlu ya da tümden olumsuz görmek doğru değil. Başlamadan söylemeliyim ki “Kartlar yeniden karılıyor” derekesinde de ele alınamaz.

Emperyalist bloklar, hesaplarında kabaca bir anlaşmaya vardılar. Amerika çekilme kararını açıkladı ve ardından Suriye ordusu Menbiç’e girdi. YPG de Fırat’ın doğusuna çekildi. Bu hamleyle Türkiye’nin ve ÖSO’nun Menbiç’e operasyon ihtimali bitti. Üstüne bir de Türkiye’nin Rusya’ya verdiği, aşırıcıları temizleme teminatı da ilk sorununu yarattı. HTŞ, militanlarının infaz edildiği gerekçesiyle ÖSO ile İdlib’te çatışmaya başladı. Son durumda da Ortadoğu’da egemen olan Rusya ve İran bloku oldu. Fakat bir zamanlar egemen olanın Amerika olduğunu da unutmamalıyız. Ancak durum değişti.

Egemen olanlar değişebiliyor ancak değişmeyen onlarca yıldır savaşın içinde yaşayan halklardır. Bu coğrafyada yaşayan halklar, onlarca yıldır süren savaşın içinde diplomatik yeteneklerini de geliştirmiştir. Örneğin daha önce Saddam karşısında Kürtleri bir aşamada tek başına bırakan Amerika’nın benzer kararından sonra Kürtler, 90’lı yıllardaki gibi katledilmeyi beklemeden, diplomatik bir hamleyle derhal başka bir seçeneğe sarılmışlardır. Bu diplomatik bir başarıdır.

Yeri gelmişken sürekli olarak Kürtlerin emperyalistlerle işbirliği yapmasına karşı çıkan sözüm ona sosyalistlerin de tuzu kurular olduğunu belirtmekte fayda var. Çünkü onlarca yıldır devam eden savaşın verdiği yorgunluğu, yaratacağı kırılmayı tuzu kuru solcularımızın tahmin edemediği açıktır. Kürt güçleri IŞİD karşısında ölüm kalım savaşı vermiştir. Ayrıca emperyalistlerin tersine Kürtler yaşamak zorunda oldukları coğrafyayı korumaya çalışmışlardır.

Ortadoğu halkları, yaşadıkları coğrafyadan öğrendikleriyle var oldular. Emperyalizmin kanla suladığı topraklarda büyüyenler emperyalizmin neler yapabileceğini çok daha iyi biliyorlar. Bu açıdan halkların emperyalistlere karşı büyüttüğü öfke yabana atılamaz. Emperyalistlerden en fazla zararı gören halklar da elbet anti-emperyalist bir mücadele vermeye yöneleceklerdir. Ancak bugün, yıllardır ölümle burun buruna yaşayan, her an tepelerinden bombalar yağan, yaşamak için savaşmak zorunda kalan halkların bir çözüme gitmek istedikleri açıktır.

Ortadoğu’daki durum sadece “filler tepişir, çimenler ezilir” denklemi değildir. Bu açıdan gerek Suriye, gerek Türkiye, gerekse de Kürtler –yönleri ayrı olsa da– bu savaşın gidişatını değiştirmekte etkin oldu.

Gelinen noktada ise diplomatik bir çözüme yaklaşılmış gibi görünüyor. Etnik savaşın her türlü bitme olasılığı bile desteklenmek zorundadır. Ortadoğu halkları, emperyalistlerin boyunduruğundan ancak böylesi bir barış ortamı ya da çatışmasızlık ortamında kurtulacaktır.