Gezi Direnişi'nin üzerinden 5 yıl geçti. Erdoğan'ın ne korkusu ne de öfkesi dindi. Hala düzmece davalarla hesap sormasından, her fırsatta Gezi'ye saldırmasından bunu görebiliyoruz.

Erdoğan’ın bu direnişten çok fazla ders çıkardığı bir gerçek. Kendine karşı bir daha böyle geniş bir ittifak zemini kurulmaması için her fırsatı iyi değerlendirdi, değerlendiriyor. Derdimiz Erdoğan'ın güzellemesi değil ama söylemeyince yok olmayan gerçekler.

Gezi'den Bize Kalan

Gezi’nin bileşenleri bu koca direnişi gitar çalan tatlı çocuk, yemek dağıtan yardımsever gençler ve güzel - sevimli şarkılar eşliğinde nostaljik bir anı olarak anıyor. Yok böyle değilse polisle çatışma anılarının ötesine geçmiyor. Milyonları bir araya getiren siyasal hedef ve mücadelenin üzeri böyle örtülüyor.

AKP'ye karşı geniş ittifak zeminleri son 5 yılın ana gündemi. Gezi'den ne ders çıkardık dersek ve bugüne bakarsak vaziyet çok gerilerde. Gezi park olarak kalacak dedik ve iktidarın gitmesini isteyen herkesin kendi sebepleri ile beraber birleştik. Milyonları bir araya getiren siyasal hedefti, bu siyasal hedef doğrultusunda milyonlar harekete geçti. Eğer AKP karşısında bir birlik konuşacaksak en az Erdoğan kadar dönüp Gezi'ye bakmak gerekir. AKP karşısında bir birliğin gerçek zemini Gezi'dir. Bu tabanın nasıl bir araya geleceğinin yollarını bulmak gerekir.

Ne Umduk Ne Bulduk?

Rusya'da ancak 1905 yenilgisinden ders çıkaran ve hamlelerini doğru planlayan Bolşevikler 1917 Ekim Devrimi'ne yürüyebildi. “Burası Rusya mı kardeşim yani hamle, ders çıkarmak filan bizim neyimize?” demedik. Büyük birlikler şanlı bir biçimde kuruldu, her birinde Gezi’yi anlıyoruz diyenlerin mührü vardı. İddia makamları büyüktü ama Gezi’den bu yana tek bir gerçekçi birliğin izi kalmadı.

Direniş sürerken bir araya gelinen Taksim Dayanışması, ardından Gezi Forumları, Birleşik Haziran Hareketi, 7 Haziran Seçimleri, 1 Kasım Seçimleri, Barış Bloku, Halk Kazanacak İnisiyatifi, İstanbul Emek ve Demokrasi Koordinasyonu, Demokrasi İçin Birlik, Hayır Meclisleri… İsmi sayılabilecek birçok birlik var. Ancak bu birliklerin hiçbiri dağıtılmaktan kurtulamadı. Önümüzde yerel seçimler var. Daha önceki seçim dönemlerinde olduğu gibi AKP’ye karşı kurulabilecek en geniş ittifakın zeminini yaratmak üzere lobi faaliyetleri dışında yine gerçek bir arayış, sonuç alıcı bir hareket yok. CHP’nin attığı adımlar, sosyalist solun hanesine yazılmıyor.

Birliklere dönersek ve bu konuda ayrı bir parantez açmak gerekirse Gezi'nin ardından Kürt Hareketi ve sosyalist örgütlerin büyük bir kısmı ile HDP'nin kurulması, bir parti örgütünün olması ve bu yapının ittifaka dayalı kuruluşu bir olumluluktu. Ancak öznelerin bir araya gelmesinden ziyade Kürt Hareketi'ne tabii olunduğu bir süreç geldi önümüze. HDP eğer bir birlikse içinde yer alan sosyalist öznelerin HDP'nin radikal demokrasi programı dışında kendi programını öne sürmesi gerekirdi. Bir program ileri sürmekten geri durulması, özne olmaktan da geri düşülmesine yol açtı. Farklı fikirlerin siyasi birliği, tek bir programa geri düşerek kapsayıcı olmaktan çıktı.

Herkes birlik sloganlarını en candan şekilde atarken pratikte kurucu değil yıkıcı bir şekilde ilerliyor. Buradaki temel sorunlardan biri çok da gizlenmeyen yenilgi psikolojisi. Biz zaten kazanamayız fikri o kadar yerleşik bir hal almış ki kurulan birliklerden beklentisi olan zaten yok. Diğer bir sorun, eşitler olarak hiçbir zaman aynı masaya oturamamak. Ya solun kendi içinde belli miraslara dayanarak böbürlenmesi ve karşısındaki hareketin görüşlerini yok sayması ya da özne olmaktan vazgeçişin en baştan teslimiyeti olarak önümüze sorunlar çıkıyor. Örneğin son 24 Haziran seçimlerinde HDP’yi bağımsız olarak destekleyen sosyalistlerin HDP programı dışına çıkıp çıkmaması bir tartışma konusu oluyordu. Fikir üretmek, program ileri sürmek ve esasında devrimci bir siyasetin her koşulda propagandasını yapmaktan nasıl geri düşüldüğünün bir örneği bu tartışmadır.

Ülke çapında demokrasinin yolları aranırken bunu kendi kurduğumuz birliklerde bulamamak da ciddi bir sorun. Çoğunluğun görüşü dışında bir fikir savunuluyorsa o birlikten ihraca kadar giden bir süreci gördük 7 Haziran seçimlerinde. Çoğunluğun demokrasisi değil azınlığın söz hakkı için kurulan birliklerin zamanla yerini temsilciler heyetine nasıl bıraktığını da gördük. Hareketler arasındaki demokrasi tartışmasını da geride bırakarak, elini taşın altına koymak isteyen herhangi bir insanın gelip konuşabileceği ne kadar zemin varsa hepsinin önü tek tek tıkandı. Bir grup temsilci, bir grup uzman, bir grup yetkili kişilere devredilen karar mekanizmalarıyla, kurulan tüm birliklerin dağıtılmasına imza atıldı. “Gezi’yi anlıyoruz” diyenlerin mührü işte bu birlikleri bir bir dağıttı.

Önce İzan Sonra İzah

“Bir partinin zayıflığının en iyi kanıtı, dağınıklık ve açık-seçik sınırların bulanıklaşmasıdır…” diyor Lasalle Marks’a yazdığı mektupta (1852). Gerçek bir birlik var mıdır sorusunun cevabını ararken bu birlikleri kuracak öznelerin konumu kritiktir. Bu kadar birlik dağıtılacaksa neden kuruluyor sorusunun cevabını burada aramalıyız. Mevcut örgütler içinde bir siyasal hedef tartışmasının olduğu görülmüyor. Fikrin önderliğinin olmadığı her alan Sahra Çölü kadar kurak, verimsiz ve canlı yaşamına uygun değil. Kimse tutunacak bir dal bulamıyor ama bu baş döndürücü verimsizliğin yarattığı halüsinasyonlar herkese hoş geliyor. Siyasetten kopuluyor, subjektif olarak bir arada duran insan kümeleri ortaya çıkıyor. Örgütlenmenin siyaset dışında olabileceğine dair yanlış bir eğilim ısrarla sürdürülüyor. Siyaset ne kadar geri düşerse siyaset dışı kavramlar sevilmeye başlanıyor. Mesela son zamanlarda “iyiliğin insanlığı kurtarması” güzellemesinin solculukla alakasının olmaması gibi. Aklın ışığı olmadıkça apolitizm kaçınılmaz bir son.

Genç Karl Marks filminde her toplantıda vaaz verircesine konuşan Weitling ve Marks’ın ne zaman olacak diye beklediğim bir sahnesi vardı. Marks, aforizmatik konuşmalarıyla tüm canlılığı emen Weitling’e “Siyasi faaliyetlerini destekleyen bir teorin var mı ?” diye soruyor. Weitling’in tarafına düşmemek için her gün yeniden sorulması gereken bir soru…

Kangren olmuş yapılar, süreçleri çözümsüzce yönetmeye çalışıyor. Böyle bir sürecin başını çeken ve işte bu sürecin yetiştirdiği kadrolar, olması gereken birlik fikrini ele alamıyor. Kendi içinde kurulamayan ideolojik birlik, geniş bir yelpazede farklı fikirlerin birleşmesine izin vermiyor. Bu kadro yetersizliği salt solcuların değil AKP’nin karşısında yer alan her hareketin ana sorunu. Parti örgütü içinde hiçbir canlılık, üretkenlik yokken bu öznelerin gerçek birlikleri kurması da mümkün değildir.

Bu koşullarda, Lasalle’ın cümlesi yapılması gerekeni özetleyerek şöyle bitiyor: “Bir parti kendisini arındırarak güçlenir.”

Meclis Çatısı Herkese Yeter

Ülkenin mücadele tarihinde meclis tipi örgütlenmelerin izi olsa da o mirasları sahiplenenlerin bu yönünü hiç görmemesi ıskalama değil de kasıt. Dünya çapında da yenilgilerin değil kazanımların izini sürerken en başarılı örneğimiz Sovyetler. Örgütler arasındaki anlaşmazlıkların sonucu Sovyetlerin dağıtılması olmadı. Bolşeviklerle Narodnikler çok iyi anlaşsalardı aynı parti altında birleşirdi, sovyetlerde omuz omuza yürüdüler. Sovyetlere katılan unvansız herhangi bir kişinin, yani halkın, yani bu dünyayı değiştirmek üzere aynı yolda yürümeye koyulacaklarımızın fikirleri hep önemsendi. Ne tesadüftür ki! Rusya'da da milyonları yine harekete geçiren siyasal hedefti. Sovyet kazanırsa herkes kazanacaktı, çar devrilecekti, işçi sınıfı zaferi kendi elleriyle yazacaktı. Bunların hepsi oldu.

Eğer gerçek birlik kurulacaksa bu ancak bir meclis çatısı altında olabilir. Meclis’miş gibi olan tüm yapıların toplumdan zaten ehliyet alamadığını artık gördük. Temsilciler heyetleri denendi, başarılı olamadı. Yenileceğimizi en baştan deklare etmeye hazırlanmak yerine “ben de varım” diyenlerin önünü açmaya, toplumun örgütünü yaratmaya varsak anlamlı bir adım atmış olabiliriz.

Vesayetler, miraslar dönemleri sona erdi. Fikri tartışmaların öncülüğünde yürüyenler ancak ezilenlerin yüzünü aydınlığa çevirebilecek. Birlikler dağıtılmak üzere yine kurulmak istenecektir ancak gerçek bir birlik için ana şiar bellidir: Söz, yetki, karar, iktidar halka.