Fransa'daki alt sınıfların ve toplumun farklı katmanlarının hareketi ülkede ve dünyada işlerin olduğu gibi gitmeyeceğini gösteriyor.

“Krize rağmen yaprak kımıldamayacak” diye savunanlar, yanıldılar. Bu kardeşlerimizden bazıları AKP’nin oylarının sabitliğini döne döne anlatmışlardı. Bir kısmı da “yüzde elli olan Hayır oyları arasında yer alan farklı eğilimlerle yan yana gelinemeyeceğini” (Gezi’de yan yana gelmiş olsa da) savunuyordu. Fransa'da birbirinden farklı ama ortak sınıf derdi olan milyonlar bir araya geldi ve yürüdükçe yürüyorlar.

3. Havalimanı İşçileri’nin aileleriyle birlikte her aşamada dik duruşuyla herkes gurur duyuyor. AKP’nin seçim çalışmalarında yer aldığını ifade eden esnafın, büyüyen itirazları da görülmelidir (dikkat edin AKP’ye oy veren eğilimler değişiyor, sınıfsal itiraz belirleyici hale geliyor).

Nasıl karşı çıktıklarını sosyal medyadaki videolardan cümle cümle dinleyip not edebilirsiniz. Burada insanların kararlarının eğilimlerinin keskin bir şekilde değişebildiğini göreceksiniz.

*

Dünyada sağ eğilimin yerleşik olduğunu savunanlara da sıklıkla rastlanıyor. Cevaplarını sarı yelekleri ile ayaklanan Fransa halklarından aldılar. Şimdi hayat pahalılığına itiraz edenleri hor gören, sözünü tutmayan Macron’un hükümeti sallanıyor. Zamlar karşısında geçinemeyenlerin büyük hareketi dünyayı sarıyor. Her yerde ekonomik gidişata direnenlerin el koyma imkanı güçleniyor.

Bu sefer de direnişteki sağ fikirler, eğilimler konuşulmak, “bu da değil” denilmek isteniyor. Sarı Yelekliler’in sınıfsal itirazlarını, iktidarı hedef görmelerini, hükümeti sarsmalarını değil, eğilim ve şekil konuşmak istiyorlar.

Fransa’nın pek çok toplumsal katmanı harekete katılıyor, sol ve sendikaları da geride kalmıyor. Toplumun farklı katmanları kriz karşısında direnirken sol bahane üreten olamaz. Gel gör ki “elden ne gelir” kafasından çıkamayanların gelişmeler işine hiç bir zaman gelmiyor. Milyonların eğilimi değişiyor, Macron’a oy veren milyonların tercihleri de değişiyor, bizde de değişiyor, her yönü ile de değişecektir.

Marksistler, sosyalistler, solcular, muhalifler, emekçiler Marx’ın Kapital 1. Cilt önsözdeki “Hikaye seni anlatıyor”sözünü aklından hiç çıkarmaz ise doğru yoldan şaşmazlar. Kapital'de konu eğilim mi yoksa sınıf mı? Marx, İngiliz işçi sınıfını bölümler dolusu ele alırken en baştan Alman işçi sınıfını uyarır.

Fransa halkını geçinemez kılan, sınıfları harekete geçiren, meydanlarda buluşturan ekonomik kriz bizlerin önünde de duruyor.

*

Bakınız, Türkiye’de hükümet ve patronlar asgari ücretteki zamma gözlerini dikmiş masada oturuyorlar. Vergi indirimleri ile enflasyonun düşmesinin gösterişini yapıyorlar. Soğan depolarını basarak dış borç batağından çıkılamayacağını herkes çok iyi biliyor.

Borcu borçla kapatmayı biliyorlar başka bir şey bilmiyorlar. Ülkenin kamusal kaynakları işlemeden, üretim yapmadan, üretecek olan emekçilerin emek gücü olmadan, emekçiler gidişata el koymadan yürünemeyeceğini görecekler. Şalteri indirdiğinde, emek gücünü harcamadığında emekçiler; patronun karı mı kalır? Örgütlenen ve direnen işçiler caddelere döküldüğünde iktidarları ne olur?

*

Altını çizmekte fayda var; artı değeri üreten emek değildir, emek gücüdür. Emek gücü de ancak emekçilerin aklında ve bileğinde mevcuttur. Evde pasta yapmak için de emek harcanır, lezzetlidir, keyifle yenir, tabak yıkanır kaldırılır. Satmak için çaba harcanmaz, karşılığında tahsilat yapılmaz, kar elde edilmez, artısı yoktur, sonunda gülünür eğlenilir.

Ama pastanede pasta yapmak için çalışan işçinin emek gücünün bir fiyatı vardır, artı değerin bitmeyen döngüsü vardır. Pastalar satılmadığında kıran kırana rekabet vardır, kaçınılmaz kavga vardır. Emekçinin her gün işin başına geçmesi gerekir. Yeni bir iş başı için emek gücünü yeniden üretmesi, yemesi, içmesi ve barınması gerekir. Bunun için de emekçiye ücret ödenmek zorundadır.

Patronlar ve onların iktisatçıları ücreti olabildiğince aşağı çekmek isterler. Arz ve talep konusu yapmak isterler, işçi işveren arasında pazarlık konusu olmasını kalpleri kaldırmaz. Oysa hepimiz biliyoruz, geçinilecek ücret olmazsa olmaz.

Asgari ücret çok uzun süreye dayanan (200 yıllık) patronlara karşı işçi sınıfının mücadelesi sonucunda kazanılmış bir haktır. Bugünkü kriz koşullarındaki asgari ücret hakkını yedirmemenin tarihsel önemi de büyüktür.

*

En alt sınır anlamına gelen asgari ücretin milyonlarca işçiye yegane sınırmış gibi sunulmasına pabuç bırakmamalıyız. Hükümetin uymak mecburiyetinde olduğu bir yönetmelik var. Asgari Ücret Yönetmeliği'nin 4. maddesinde “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti… ifade eder” şeklinde geçiyor.

Yönetmeliği uygulamadıkları kesin, yoksulluk ve açlık sınırının altında hesap yapıyorlar, enflasyonun altında zam oranı reva görüyorlar, bahsedilen fiyatlara asgari ücret ile geçinenler hiçbir zaman yetişemiyor. Komisyon toplantısına gösteriş için davet ettikleri asgari ücretli de kalem kalem geçinemediğini anlattı. Geçen sene asgari 1.603 TL belirlendiğinde karşı çıkan işçilere “gözünüze dizinize dursun” demişlerdi.

Ülkeye kriz yaşattıkları gibi işçinin asgari ücret hakkına en yüksek mertebeden, en yüksek seviyeyi dile getirerek, el koyma peşindeler. Ortaya attıkları yeni ekonomik program, ülkeyi daha büyük bir borç batağına sürüklüyor. Asgari ücret masası da patronlar için kuruldu ve onların hayrına işletilmek isteniyor. Enflasyonu (%25’den %21’e düştü) vergi indirimleri ile geçici olarak düşmesini sağladılar, patronların istediği hedeflenen enflasyon rakamına kucak açtılar. Oysa üreticilerin yıllık fiyat endeksi (üretilen malların fiyat değişimi) %45 seviyesinde dolanıyor, enflasyonun kalıcı artışı gelecek. Yerel seçim arefesi hükümeti sıkıştırdığı için süreç emekçiler lehine dönebilir, asgari ücret hakkı için son dakikaya kadar mücadele edilmelidir.

*

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi çatısı altında kurulan komisyonda, 2019’da uygulanacak asgari ücret zam oranı görüşülüyor. Belirlenen zammı, Cumhurbaşkanı’na doğrudan bağlı birim onaylayacak. Komisyonda üye sayısı fazla olan konfederasyon TÜRK-İŞ, patronları temsilen TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu), hükümeti temsilen Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yer alıyor. TÜRK-İŞ yöneticileri asgari ücret talebini 2.000 TL olarak açıkladı (DİSK 2.800 TL). İşleyiş itibariyle var olan enflasyon oranı dikkate alınıyor. Patronlar gerçekleşen enflasyon (Aralık itibariyle %21,5) değil hedeflenen enflasyon (Yeni Ekonomi Programı’na göre %15,5) kriter alınsın diye uğraşıyor.

*

Geçen sene asgari ücret zam oranı belirlenme aşamasındaki veriler, sonrasındaki sömürünün ne kadar hızla arttığını gösteriyor. DİSK asgari ücret için net 2.300 TL açıklamış (2018 başındaki asgari ücret için), 2017 yılında enflasyon %17’de seyrediyormuş. TÜRK-İŞ yöneticileri 1.893 TL olarak açıklama yapmış. 1.404 TL olan asgari ücret, enflasyon oranının altında % 14,2 artışla 1.603 TL olarak belirlenmiş. Asgari geçim indirimlerini dışında (152 TL bekar olanlara eklenen, evli ve çocuklular için daha fazla) tutarsak asgari ücret ile geçinenlerin 1.450 TL ham asgari ücret rakamı kalıyor. 2018 ilk 11 ayında enflasyon %20 seyrine yerleşince asgari ücret %5 erimiş, sene başında açlık sınırının %85 karşılayan asgari ücret sene sonunda %69’unu karşılar hale gelmiş. (Birleşik Kamu-İş Araştırması)

2008 yılı başında aylık 414 ABD Doları olan asgari ücret 2018 Aralık ayı itibariyle 302 Dolar olmuş (DİSK Raporu). Yani asgari ücret enflasyon oranının altına düşmüş. AKP'nin “asgari ücreti enflasyonun altına düşürmedik” lafı tamamen gerçek dışıdır.

*

Bu süreç asgari ücretle geçinen 10 milyon emekçiyi, ailesini doğrudan, milyonlarca asgari ücret dışında ücretle çalışanı, 6,3 milyon işsizi dolaylı ilgilendiriyor. (DİSK Asgari Ücret Raporu)

Açlık sınırı Kasım’da 2.300 TL, yoksulluk sınırı 8.721 TL seviyesine ilerledi. (Birleşik Kamu-İş Araştırması)

Rakamlarda gördüğümüz gibi çalışanlar açlık sınırının altında ücret almaktadır. Sene başında %30 düzeyine varacak enflasyon bekleniyor. Bildiğimiz enflasyon rakamları ile düşük geliri olanların, hiç geliri olmayanların enflasyonu asla bir olmuyor. Bu nedenle kendi maaşlarına yapıyorlar asgari ücretliye de en az %26 olacak zam hakkı patronlara yedirtilmemelidir.

*

2015’te asgari ücret 1.000,54 TL’den 1.300,99 TL’ye çıkmış yani zam %30 oranında olmuş demek ki işçinin razı geleceği zam olurmuş (Çalışma ve sosyal Güvenlik Bakanlığı veri tabanı). Gezi Direnişi’nden sonra 7 Haziran’dan önce toplumun hareket halinde olmasının hükümete yarattığı baskının rolü büyüktür.

Ekonomik krizin temelinde, iktidarın yanında yer alan patronlara, hesapsız kitapsız harcanan 467 Milyar Dolar dış borç var. Her oy peşine düştüğünde “yerlilik ve millilik” gündemi ortaya atan hükümet, en büyük dış borç batağını ve bağımlılığını yarattı. Ama artık dünyada düşük faizle para dağıtma dönemi bitti. Dışarıdan ucuz borçla çözüm bulmanın sonuna geldiler. Hükümet ABD ile istediği kadar kapalı kapılar ardında anlaşmalar yapsın, ABD Merkez Bankası da sıkışık, faiz artışına gitmeden yönetemiyorlar. Yani AKP’nin büyüme rakamlarına yaslanarak seçime girme, sandıkta kazanma süreci de kapandı. Güvendiği dağlara karlar yağıyor.