Soma’lı İşçiler, verdiği hiçbir sözü tutmayan, işçilere hayat hakkı tanımayan AKP düzenine karşı yola çıktılar. Koca facia yaşanmıştı dersler alınır herhalde diye iyi niyetle düşünülmüştü. Ama AKP “yola devam tabi ki devam” deyip Soma’nın üstünü örtüp sarayına çekilmişti. Daha çok enerji, daha çok kömür için, daha çok kazanç için, daha çok ölüm için yasasını bile yapmıştı. Karamanlar AKP var olduğu sürece devam edecek. Soma terk edilmişti daha büyük sorunlar taşınmaya başlamıştı.

Koşulların iyileştirilmesini bırakın Soma’da işçilerin ücretleri ödenmez hale gelmişti. Ankara’da meclisin kapısına dayanıp haklarını arayacaklardı. En son yollarını Karaman’a çevirdiler, tonlarca suyun altında kalan işçi kardeşlerini kurtarmanın derdine düştüler. Yerin altında kalmak ne demek en iyi onlar bilirdi. Kendi dertlerini bırakıp Karaman’ın derdine düştüler. Ayaklanma korkusundan ödü kopan AKP karşılarına polisi ile bir kez daha dikildi. Bugün engellenmiş olabilirler, ama artık işçiler Ankara’ya yürümekten başka çareleri olmadığını biliyorlar. İşçiler, taşeron sistemi yüzünden dört bir yana dağılmış olabilirler ama bu düzen dört bir yandan ortaya çıkan direnişlere engel olamıyor. Elbet bir gün bu direnişler dört bir yandan tek bir yana gürül gürül akmanın yollarını da keşfedecek, ana yatağını bulacak.

***   

Zonguldak’tan 1991’de Çankaya’ya yola çıkan 100.000 işçi ve aileleri darbe ile gelen en ağır engellere karşı bir tarih yazmıştı. Bir deve dönüşen işçi ayaklanması haline gelmişti. Darbenin mimarı, işçilerin haklarının en azılı düşmanı, o zaman Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal işçiler için “Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı” olarak tarihe geçmişti. Somalı İşçiler’in yürüyüşü bu tarihi hatırlattı. Bugün Özal’ı örnek alan ondan bin beter olan, işçilere yaşamalarını çok gören, tam bir ölüm taciri haline gelmiş olan bir köşk sakini var.

Erdoğan Cumhurbaşkanlığı döneminde “Aksaray” diye adlandırdıkları köşke çıkacak. Her inşaat karesinden ölüm fışkıran Türkiye’nin tepesine hem de hukuksuz bir şekilde diktikleri “saraya” arlanmaz bir şekilde yerleşecek. Binanın inşaatının durdurulması için yürütme kararı olmasına rağmen, Danıştay’da bu yönde karar vermesine rağmen yerleşecek. Her seferinde filmi biraz daha daha geriye sararak “polisimle taş devrini yaşatırım” sanıyor. Köşke yürümek, “kaptan mağara adamına” karşı yürümek, tek Soma’dan değil her yerden yürümek en elzem hale geliyor. 

***

Rusya’da 1905’de Ekim Devrimi’ni hazırlayan ayaklanmayı bir kez daha hatırlayalım. Binlerce işçinin çalışma koşulları için o zamanlar medet umdukları dilekçe vermek üzere gittikleri Çar, korkunç bir şekilde saldırmıştı. İşçiler Çar’a karşı hazırlıksızdılar, ama “Kanlı Pazar” tarihi işçileri çarın sarayını yıkacak tarihe büyük hazırlık yapmalarını sağlayacak, dünyaya Ekim Devrimi’ni kazandıracak günlere taşımıştı. Çar yıkılmadan işçilerin koşulları bir milim oynamayacaktı. Bu açığa çıkmıştı, bizim de ortada olan gerçeğimiz budur. İşçilerin düşmanı saraylar işçilere her ne olursa olsun daha ağır koşullar getirir. Ancak saray yıkılırsa kurtulabiliriz. 

***

Kamulaştırmayı her koşulda isteyelim, özelleştirmenin en büyük kötülük olduğunun açığa çıktığını anlatalım, taşerona karşı savaşalım, yasaları isteyelim. Ama unutmayalım, taş devri kafası ile ülkeyi yöneten AKP’den kurtulmadan bize “hayat” yok. Erdoğan, Taner Yıldız ve Faruk Çelik koltuğundan edilmeden işçilere “hayat” yok.  

Karaman’da yakınlarını bekleyen ailelerin gözyaşları, arkadaşlarına ağlayan ve dönmek zorunda kalacağı düzene yutkunan işçilerin söyledikleri bir yasa olmalı. Bu yasa başımıza geçmeli, AKP’nin taş devri yerle bir edilmeli.