Sosyalist sol 2019’a giderken ne yapacağını tartışıyor. Gündemde birçok başlık ve farklı yaklaşım var. Ayrı gayrı olmayacak günlerden geçiyoruz denebilir. Ama sadece bu zaruretin arkasına her şey sığdırılamıyor.

Çok zorunlu ve çok istekli olunursa çözüm de bulunabileceği düşünülüyor. Halbuki bugüne kadar çözüm olamayan tüm zeminler de bu niyetlerle oluştu. Demek ki, bu ikisi yeterli değil.

“Gün geçmiyor ki” ile başlayan metinlerin altında “yüzün üzerinde kurumun imzası”nın olduğu ne çok zemin var değil mi? Metinleri en genelinden, hedefleri en yeterinden, zamanları en acilinden, bileşenleri alt alta olan zeminlerin biri bitmeden diğeri başlıyor.

Toplanmalar olarak başlanıyor, topaklanmaya doğru gidiliyor. Herkesin “yakın” düşündüğünde karar kılınıyor. Aslında yakın veya uzak düşünmek mümkün olabilir. Gerçekten fikirler varsa, bunlar arasından da benzerlerini yakalayabilirsek ne mutlu. Ama yoksa da yoktur. Zorunluluk ve isteklilik, fikirsizliğin üstesinden gelmeye yetmez.

Fikirler gerçekten benzeşiyor mu, yoksa farklılaşıyor mu, buna karar vermek göründüğü kadar kolay da değil. Belki bu zorluğun üzerinde hiç durulmadığı için çoğu kez bir çözüm de bulunamıyor.

***

Ne yapacağımızla, ne yaparsak yapacağımız iyice birbirine karışmış vaziyette. Aktüel gündemler karmaşıklaştıkça “konu önemli değil, bir yerden başlayalım” eğilimi daha hakim hale geliyor. Halbuki nereden başlayacağımız epey fark ediyor. OHAL, savaş, seçim güvenliği, başkan adayı, kent suçları, eğitim veya sosyalizm. Listenin tepesi her gün değişebiliyor.

İyi de, konu belli değilse ne üzerine mücadele edilecek? Bu mücadele başlıklarının her birinin önemi üzerine ayrı ayrı bir çok tartışma yürütülebiliyor. Ama daha sonra hangisinden başlanacağının bir farkının olmadığı da iddia edilebiliyor.

Bazı konuların önce ve sonra diye tasnif edilmesi, hareket planının ona göre çıkarılması önemli. Herkes için farklı konuların öncelikli olduğu kabul edilebilir. Bunlar ayrı hareket etmemize yol açsa da açmasa da, ortak konunun netleşmesi gerekir. Ayrı gayrı olmasın diye, hepsinden azar azar olmaz. Eğer ortak konumuz olmazsa, var olan ortak mücadele zemini de gerçekliğini yitirir. Ne içindekilere, ne de dışındakilere ümit veremez.

***

Bundan önceki birliklerin tamamı toplumdan ehliyetini alamadı. Sanki misyonunu başarıyla tamamlamış da gönüllülükle ıskartaya çıkmış değil hiçbirisi. Hepsi işlevsizliğinden dolayı bugün birlikler müzesindeki yerlerini aldılar. Bu sonucun nedenlerini düşünmek bu yüzden daha da önem kazanıyor.

Birlik olalım diyen çok, ama birlik erozyonu üzerine tek kelime eden yok. Peki daha önceki birlikleri şu an birlik olmaya çalışanlar kurmadı mı? Onlar neden birlik olarak kalamadı?

Diğer taraftan herkes birbirini ideal birliğine davet ediyor. Ve yine herkes bu davetleri memnuniyetle karşılıyor. O onunkini, o da onunkini beğeniyor. Kimsenin kimseye bir itirazı yok. O onu, o da onu çok destekliyor. Bu birlikler artık öyle her derde deva ki içlerinde bilinen tüm sorunların çözümünü bir arada bulmak mümkün. Hem merkez hem yerel, hem meclis hem koalisyon, hem birey hem temsil, hem STK hem DKÖ. Liste aynı, sadece kombinasyonlar farklı.

***

Bir şey yapılacaksa o yapılacak şeyin zamanlaması da önemli. Uzunca süredir zaman kavramıyla hiç alakası olmayan bir yaklaşım hakim. Artık neredeyse toplumun çoğunluğu bir konuyu her yerde heyecanla konuşmaya başlıyor, tüm gazeteler manşetlerini ayırıyor o zaman o konuya kayıtsız kalınmıyor. Bu durumu tersine çevirmek gerekmez mi?

Kimseden “öngörü” gibi sıçramalar bekleyen yok. Ama insan “bu ne rahatlık” demekten de kendini alamıyor. Uyuşukluk hali güzelleniyor da güzelleniyor. Sanki bir kaç aylık meseleleri düşünmek kehanetle eş değer kabul ediliyor. Ama her nedense bütün kırılma anlarındaki başarısızlıklardan bahsederken de “geç kaldık” diye söze başlanıyor. Ve bu özeleştiri de her defasında hepimiz adına veriliyor.

Aslında zamanlama eskiden beri önemliydi. Bu her zaman ciddiye alındı üzerine tartışıldı. Hatırlamakta fayda var hareketin eski ayrışmasının temel kavramı bile “acil”di. Bugün ise aciliyet üzerine değil ahestelik üzerine tartışma yürütmek zorunda kalıyoruz.

Olaylar oluyor, günler geçiyor ve durmuş zamandan gelen insan, tüm çocuksuluğuyla herkesi tutum almaya davet ediyor. Halbuki o konuda birçok tutum alındı. Ama sen o zaman tutum almak bir yana gündemine bile almadın.

Bugün ise, örneğin seçim sürecine bir bütün olarak el atmanın doğru zamanı olarak değerlendirilebilir. Kimse kimseyi “öncelikli mücadeleler” genelliğine çekmemelidir.

Bugünlerde örneğin yapılacak seçimlerde ortaya çıkacak usulsüzlüklere toplum itiraz etmeye hazırlanıyor. Sol buna ve fazlasına hazırlanmak yerine, çaresizliğinin nedenlerini anlatmaya hazırlanmamalı. Bu kolay olmayacak. Denir ki, çaresiz değildin, akıl etseydin. Ne zaman? Daha önce. Akıl etmenin, çözüm bulmanın zorluğunu bilenler için zamanlamada hata yapmak lükstür. O yüzden öngörü devrimcilerin en önemli silahıdır. Aklın öncülüğü varsa, öngörü vardır.

***

2019 mücadelesini daha da zorlaştıran bu “keşmekeş”tir. Önem verdiğimiz politik eserlerin çoğunda cevap aranan hep hareketin yaşadığı teorik politik keşmekeştir. Hiçbirisi güllük gülistanlık zamanlarda yazılmadı. Yine zorluklar ve belirsizlikler vardı. Bugün de yine böyle bir dönemden geçiyoruz. İlk yapılması gereken bu keşmekeşi açık yüreklilikle, en önce ortadan kaldırmaktır. Tercihimiz neyse odur. Kararsızsak kararsızız. Bunda ayıp yok. Ama şu “her şey aynı, her şey eşit” yaklaşımını bir kenara bırakalım artık.

2019’a giderken karmaşık bir süreçten geçiyoruz. Mücadelenin birçok halkası var. Ama bu halkalar iç içe. Herhangi birisi işimizi kolaylıyor gibi görünse de mesele bu kadar yüzeysel değil. Ya bu karmaşıklığın yarattığı zorluğu göğüsleyerek solun ön açıcı fonksiyonu yerine getirilecektir, ya da her daim peşine takılacak bir akım veya bir gündem bulunacaktır. Ama hiçbiri bizi hedefimize yaklaştırmayacaktır.