Saray rejimi iktidara gelirken başta ABD olmak üzere emperyalist blokların da desteğini arkasına almıştı. Şimdi ise Reza Zarrab’ın itirafçı olduğu dava ile bu desteğin artık olmadığını görüyoruz.
ABD’den destek alamayan AKP görülüyor ki Rusya’dan da umduğunu bulamıyor. En son Soçi’de yapılan Suriye barış görüşmelerinde Rusya-İran ikilisi de Suriye Kürtlerini destekleyen yönde adımlar attılar.
Geriye gidersek saray cemaatle ittifak halindeyken daha çok ABD’ci çizgideki konumunu korudu. Bir diğer ifadeyle ABD’yle zaten var olan geleneksel ittifak devam ettirildi. Cemaatle arasının bozulmasıyla birlikte hem içeride hem de dışarıda yeni müttefiki Avrasyacılar oldu. Avrasyacılar cemaatten farklı olarak NATO’dan ve ABD’den uzaklaşıp Rusya’ya yakınlaşma yönünde adımlar atılmasını savunuyorlardı.
ABD ve Rusya rekabetini, Suriye’de süren savaşta en canlı haliyle görmek mümkündü. ABD, Suudi Arabistan ve sarayın oluşturduğu blok ile Rusya, İran ve Suriye’nin oluşturduğu blok karmaşık bir savaşı Suriye topraklarında sürdürdüler. Suriye savaşının bir diğer kritik aktörü Suriye Kürtleri ise hem askeri hem de siyasi anlamda ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki haline geldiler.
AKP ve Avrasyacılar Kürt halkına hem içeride hem de dışarıda hiç bir hak vermeme konusunda hem fikirlerdi. ABD ve Suriye Kürtleri arasındaki ittifakın giderek gelişmesi, Avrasyacıların da ön ayak olmasıyla, saray Rusya-İran blokuna daha da yakınlaştı. Ama Rusya’ya yakınlaşmak istese de gelin görün ki Suriye Kürtleri Rusya için de vazgeçilmesi zor bir konum elde etmişlerdi.
Bu sırada bazen “dostum Trump”lı bazen “S-400 alıyoruz”lu yaşanan gelgitler, “stratejik derinlik”le başlayan uçak düşürmeyle devam eden tutarsızlıklar dış siyaseti özetlemeye yetecektir.
Dışarıdaki bu gelişmeler sarayın iki emperyal blok arasında beynamaz kaldığını gösteriyor. Bu “beynamaz kalış” sürdürülebilir olamayacaktır. Ya bir blok tercih edilecek ya da bir biçimde yola saraysız devam edilecektir.
Gelişmeler rejim için bu kadar zor koşullar yaratsa da burada durup pes edeceğini göstermiyor. Dışarıdakiler yarattıkları bu zor koşullar sonucunda, saraydan görülmedik tavizler kopararak iktidarını sürdürmesine imkan tanıyabilir. İktidarını her ne pahasına olursa olsun sürdürmek isteyecektir diyorsak, berbat bir anlaşmaya boyun eğebileceğini de öngörmemiz gerekir. Dışarıdakilerin dayattığı ya kırk katır ya kırk satır anlaşmalarında satırları tercih edebilir.
Yolsuzluğun içinde yüzülmesi, laik demokratik parlamenter rejimden uzaklaşılması, OHAL eliyle özgürlüklerin yok edilmesi emperyalist bloklar açısından belirleyen olamayacaktır. Bu tarzda birçok ülke de var, o ülkelerin baskıcı, irrasyonel liderleri de var. Emperyalist bloklar için liderlerin rasyonel olması aranır bir özellik değil. Dayatılan şartları kabul ederse, sermayenin çıkarlarını savunmakla da sorunu olmayan rejimin, dışarıdakiler tarafından getirildikleri gibi götürülmeleri gerekmeye de bilir.
Yeniden vurgularsak; dışarıdaki gelişmeler gidişatın tamamıyla AKP’nin aleyhine olduğuna, bundan sonra kontrolün çok daha zor olacağına işaret ediyor. Bunlar doğru. Ama iplerinin nasıl çekileceğine dair bize bir ipucu vermeye yetmiyor.
Sonuç olarak ABD’nin desteklediği Türkiye’deki rejim, yine ABD tarafından gönderiliyor diyemeyiz. Çünkü bu yaklaşımda dışarıdakilerin rolünün altı çizilirken içeridekilerin yürüttüğü mücadelenin rolü yok sayılıyor. Bu mümkün değil.
Reza’nın itirafnamelerinden, Kılıçdaroğlu’nun yayınladığı Man Adası dekontlarına bir dolu hırsızlık belgesi ortaya saçıldı. Birçok kişinin beklentisi bu gelişmelere karşı kitlelerin harekete geçeceği, “artık yeter” denilerek önemli bir itiraz hareketinin yükseleceği yönündeydi. Ancak içeride rejime karşı mücadele eden kalabalıklar bu gelişmeler karşısında, sadece tartışan bir pozisyonu tercih etmekle yetindiler. CHP de bu tercihe yol verdi.
Dışarısı kaynaklı belgeler ve itiraflar rejimin ve karşısında olanların vekaleten seslerini yükselttikleri ama asaleten mücadeleye soyunmadıkları bir gündem olarak sürüyor. Bu vesileyle AKP’nin hırsızlıkları, yolsuzlukları ve dışarıya bağımlılıkları bir kez daha ortaya konabilmiş oldu. Karşısındakiler de argümanlarını daha güçlendirebildiler. Ama dışarıdan kopartılan fırtına şu an için içeride dengeleri değiştiren bir etkide bulunamadı.
Dışarısının sarayı sıkıştırmak yönünde atacağı adımlar eğer içeride ciddi bir itiraz ile buluşmazsa, kimse kimsenin ipini çekebilmiş olamaz. İktidarlar uluslararası sistemde işlevi sona erince değiştirilebilen piyonlar değildir. Eğer meşruiyetini içeriden alıyorsa işlevinin tükenmiş oluşu onu zor duruma düşürür ama ipini çekmeye yetmez. Zaten sarayın iktidara gelişi de sadece “dış güçler istedi” diye açıklanamaz.
Arkamıza yaslanıp “dış güçler”in sarayı getirdiği gibi götüreceğine de inanarak bekleyemeyiz. Dışarıda kopan fırtına içeriye hem yeni imkanlar açacak hem de yeni sorulara yeni yanıtlar üretmemizi sağlayabilecektir. İçeridekiler bu yeni imkanlar içerisinde doğru hamleler yapmayı başarırsa tarihsel rolünü oynayabilir.
Benzer bir “dışarıdan” bekleme Gezi öncesi dönemde de yaşanıyordu. Bu kez beklenti “dış güçler”den değil ordudandı. AKP’ye karşı olanların büyük çoğunluğunda ordunun müdahale etmesi beklentisi hakimdi. Bu da onları hareketsiz kılıyordu. Ne zaman ki bu beklenti ortadan kalktı o zaman kitle hareketi görülmedik düzeyde yükselerek Gezi’de milyonların meydanları tutmasıyla kendini ifade etti.
Görünen o ki 2019’a kadar hem dışarıda hem de içeride birçok fırtınayla karşılaşacağız. Yazıyı kaleme alırken geçen bir iki günlük sürede, dışarıda Trump başındaki soruşturmalardan kurtulmak için Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan etti. İçeride ise saray başındaki iddialardan kurtulmak için Ataşehir Belediye Başkanı’nı yolsuzluk suçlamasıyla görevden aldırdı.
İnsanlığı, ne dışarıda ne de içeride akıl dolu kararlar alan iktidarlar beklemiyor. Kendi istikballeri için cehennem ateşleri harlamayı tercih edebiliyorlar. Her hal ve şarta rağmen bu ateşin içinden kendi kollarımızla ve aklımızla çıkmak ise o kadar uzak değil. İçeride neler yapacağımızı da bir sonraki hafta kaldığımız yerden tartışmaya devam edelim.