AKP, yeni gelinen dönemde, ülke siyasetini tek belirleyen olabilmek için ittifaklara her zamankinden çok ihtiyaç duyuyor. Çıkarılan ittifak yasasıyla bu ihtiyacın ne kadar acil olduğu tekrar ortaya çıktı. Yasa düzenlenişi itibariyle MHP’nin bastırmasıyla, MHP’nin baraj altında kalmasını önlemek için hazırlanmış durumda. Bu yasa iki noktayı net bir şekilde gösteriyor: MHP’nin AKP’ye eklemlenmesi, MHP seçmenini uzaklaştırıyor. İkinci nokta da şu: AKP’nin uzaklaşan MHP seçmenine rağmen, kalan oylara bile ihtiyacı var. Bunu şu şekilde de söyleyebiliriz: AKP’nin Devlet Bahçeli’nin destek açıklamalarına ihtiyacı var.

 

20 Ocak’tan itibaren devam eden Afrin operasyonuyla başlayan “yerli ve milli” dalganın, bir ayı aşkın sürenin sonunda, toplumda yarattığı etkide bir azalma gözlemlenmeye başlandı. Operasyonun ilk haftasında iyice yoğunlaşmış olan baskı atmosferi de yavaş yavaş kendini “olağan” OHAL haline bırakıyor. Operasyonun başında erken seçimle taçlandırılacak gibi görünen bu yerli ve milli dalga, partiler düzleminde de, bir sağ ittifakı kurmaya yetmedi. İyi Parti’nin muhalefet tarafında aldığı konum ve Saadet Partisi’nin gün aşırı yapılan görüşmelere rağmen Cumhur İttifakı’na yaklaşmaması, Erdoğan’ın sürekli hedefi olan sağı birleştirme amacının hala uzak bir ufukta olduğunu gösteriyor. AKP’nin devletin bütün imkanlarına sahip olmasına rağmen, ideolojik olarak sağ birliği sağlayamamasının nedeni nedir? Cumhur İttifakı’na BBP’nin bile “girememesi” yerli ve milli dalganın aslında o kadar da kapsayıcı olamadığını gösteriyor.

 

Bu noktada, AKP’nin yapamadığı, bir tür rantı veya devlet içindeki imkanları sağ partilere paylaştıramaması değildir. Burada AKP’nin diğer partilerin ideolojilerine ve kapladıkları siyasi alanlara etkisi üzerinde durmak gerekiyor. AKP, Gülen cemaati ile yollarını ayırdığından beri sürekli olarak devlet içindeki veya dışındaki farklı zümrelerle ittifaklar arıyor. Bazen uzun, bazen kısa süreli oluşan bu ittifakların sürekli yeniden kurulması, güncel siyasi durumda da çok kaygan bir zemin oluşturuyor. Bu ittifaklar meselesi, en çok dış politikada gün yüzüne çıkıyor. ABD, İran, Suriye, Rusya hatta Avrupa ülkeleri arasında sürekli değişen konumlar, içerideki dengeleri de sürekli değiştiriyor, içeridekiler de dışarıyı. Bu durum AKP ile yan yana duracak bir partiyi aynı kaygan zeminde durmaya zorluyor. Ama AKP’den başka bir partinin bu konumda duracak imkanı (devlet gücü, dev bir propaganda aygıtı vs.) yok. MHP’nin trajikomik durumu bunun sonucu. Devlet Bahçeli’nin AKP’ye eklemlenme politikası, bütün bu saydığımız durumlar nedeniyle, ideolojik anlamda MHP’yi sadece AKP’nin ceketine taktığı bir süse benzetti.

 

Cumhur İttifakı’nın kısa sürede oy hesabı üzerinden somutlaşması diğer partileri de kendi konumlarını netleştirmeye itiyor. Ayrıca ittifakın yasallaşarak herkes için imkan haline gelmesi, çok zamandır seçim barajı nedeniyle etkisiz kalmış birçok parti için de farklı konum ve olanaklar açmış durumda. Dört sağ partinin çok kısa bir sürede ittifak yapacaklarını açıklamaları, ittifakla seçim barajını aşma olanağının partiler açısından başka bir hareketliliğe yol açacağının işareti olarak da görülebilir. AKP’nin tarafından bakınca farklı olan bu ihtimal, elbette bütün siyasetin tek bir elden belirlenmesi amacına ulaşmanın zorluğunu bir kez daha gösteriyor.

 

AKP’nin kendi dışındaki siyasi kesimler üzerindeki etkisi sadece siyasi partiler üzerinde değil, toplumda da kendini gösteriyor. Memleketin hali, çok büyük bir kesimi AKP’nin karşısında durmaya zaten itmiş durumda. Ekonomik göstergeler, Afrin operasyonu sürdükçe ortaya çıkacak sonuçlar, yargının tamamen emre itaat üzerinden şekillenmesi gibi durumlar toplumda çok büyük huzursuzluklar biriktiriyor. Bütün bunlar elbette ki partilerin kendi araştırmalarında da ortaya çıkıyor. Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu bile, sosyal medyadan “Yakarsa dünyayı garipler yakar” diyerek toplumdaki huzursuzluğun farkında olduğunun ve bu kesimleri hedeflediğinin işaretini veriyor. Bütün bunlara referandumda çıkan Hayır oyları gibi toplumun geniş itirazının göstergelerini eklersek, sağ partiler AKP’nin bütün imkanlarına rağmen o tarafta durmanın büyük riskini almıyorlar.

 

AKP’nin bütün bu nedenlerle, uzun ittifak arayışında en son geldiği konum, kendi iktidarının başlangıcının bir dönemin kapanışını simgelediğini düşünürsek, o “eski Türkiye”nin toplumsal alanda yenilmiş en gerici güçlerini desteğe çağırması olmuştur. Ama tarihin tekerleği ne kadar dönmüştür, bu eski güçlerin toplum üzerindeki etkisi hala aynı mıdır? Bu soruların cevaplarını önümüzdeki süreçte göreceğiz.

 

***

 

AKP’nin ve MHP’nin yerli ve milli; yani ülkenin gerici iki damarını birleştirme hedefi toplum için ne kadar tehlikeli bir durum olsa da, bu ittifakın hedeflendiği şekilde sonuçlanması zor bir ihtimal gibi gözüküyor. Ülkedeki iki ideolojik akım olarak, milliyetçilik ve radikal İslamın bir araya gelip gelemeyeceği yüz yıllık bir meseledir. Yöneten sınıfların ideolojisi her zaman bu iki akımın bir şekilde birlikteliğinden oluşmuş, Türk-İslam sentezi her daim solun üstünde sallanan bir kılıç olmuştur ama bu durumun kalıcı olması mümkün olmamıştır. Yine Afrin operasyonunda da görüldüğü gibi, bir tarafta ÖSO’yu bir tarafta Vatan Partisi’ni kapsamaya çalışan bir ideolojik ittifak, ancak kısa mesafede ilerleyebiliyor.

 

Bu sallantılı duruma rağmen, tehlikenin büyüklüğünü gözden kaybetmemek de gerekiyor. AKP durumun farkında ve elindeki tüm imkanları en son raddesine kadar kullanmaya kararlı. Kendi hesaplarına göre bir süre daha dişlerini sıkarlarsa, başkanlık seçimlerini de atlatırlarsa, bu belirsiz durumu biraz daha idare edebilirlerse bu süreç onların lehine kapanacak. Bu süreçte muhalefetin karşı ataklara hazır olması ve anlamlı bir şekilde siyaset üretebilmesi gerekiyor. Muhalefetin durağan ve  kitlelerden kopuk politikalarla seçim sürecindeki fırsatları elden kaçırması eninde sonunda toplumun seçeneksizlik nedeniyle AKP’ye razı olması anlamına gelir.

 

Tarihin de gösterdiği üzere, bu tür süreçler hem birçok fırsatın doğduğu, hem de solun tarihsel yenilgilerinin olası hale geldiği zamanlardır. Bu süreçte muhalefet, kısa dönemdeki tarihsel deneyimleriyle bile hareket etse, önündeki süreçte birçok kazanım sağlayabilir. Yalnızca kendi aklına ve deneyimlerine güvenmesi yeter.