Son dönemlerde sola dair yürüyen tartışmalar ne güzel ki sol siyasetin daha fazla ihtiyaç olunduğunu da ortaya koyuyor. Sol gücünü büyütmeli ve hatalarından silkinip kurtulmalıdır, ya da hatalı eğilimler sol olmaktan çıkmalıdır. Sol kendini ifade eden bir kazanım ile seçimlerden çıkmış iken, sorunları da çözümlerini de hep uzaklarda aramak istiyor. Hep sorundan ve çözümünden uzaklaşma çizgisinde ilerleme derdinde. En sevdiği türkü “olmadı olmuyor”...

Gezi direnişi oldu demek yetmez, Gezi’yi sürekli olur kılmak gerek.

Seçimler çok önemli bir sınavdı ve sol bunu Gezi’yi bol bol anarak ama Gezi’nin çok gerisinde kalarak yaptı. Sokak demesi onu kurtarmadı. Aldığı tavır sonuç itibariyle sokakta karşılığını bulmadı. Sistemin tepesinde duran Tayyip ile hesaplaşmak dururken CHP ile hesaplaşmak, sistem ile hesaplaşmak anlamına gelmez. Sorunun uzağına düşmek anlamına gelir.

***

Seçim sonucunda Türkiye genelinde sol adına Demirtaş'ın yüzde onu (%10) yakaladığı konuşuluyor. Sadece Kürtler adına değil tüm ezilenler cephesini ifade eden, bir bölgeyi değil batıyı da kuzeyi de güneyi de ifade eden bir gücü yakaladı. Biz kendimizi övüyor falan değiliz, çok yaygın bir olgu olarak ele alınması sonucunda farklı pek çok kesimin yüzünü döndüğünü görüyoruz.

Erdoğan siyaseti karşısında kazanan Demirtaş ile yapılan seçim siyaseti oldu. Erdoğan ve İhsanoğlu’nu aynı kefeye koymadı. Bu gün bu nedenle Kılıçdaroğlu bile çok rahat bu siyasetin kazandığına vurgu yapabiliyor. İşte burada CHP’yi sola çekmeye çalışanlara da seslenmek lazım. Seçimlerde önümüzde duran Demirtaş seçeneği ile sonuna kadar bir seçim çalışması yapmak CHP’yi düzeltmek için de bir seçenek olabilirdi. Keza zaten baştan Kürt Siyaseti Rıza Türmen’e adaylık teklifi bile götürmüştü. Erdoğan’ı durdurmak için varılacak en doğal ve doğru seçeneklerden biri de buydu.

Elbette Kürt siyaseti açısından bir ilerlemedir ama sorumluluklarla gelen bir ilerlemedir. Halklar eğer bu siyasete evet dediyse Türkiye geneline seslenen biçimindendir ve bu siyaset büyümelidir. Öyle ki, Erdoğan’ın diktatörlüğünü ortadan kaldırmak sadece Türkiye halkları için değil Ortadoğu halkları için de bir ihtiyaç olduğu ortadır.

***

Kadın hareketinin seçimin hemen öncesinde ortaya koyduğu Taksim’deki büyük yürüyüş Türkiye’nin bir başka aşamaya sıçrama olgusudur. Bu olgu Galatasaray’ın göbeğine çakılmıştır. Farklı düşünceden pek çok kadın kendini ifade imkanı bularak kadın cinayetlerinin duracağına olan inancını ve mücadelesine bağlılığını büyüttü. İşte her gün hem de acımasızca ölen kadınların yegane kurtarıcısı bu yoldur. Ölen kadın kardeşlerimizin ailelerinin bu yürüyüşte “başka kadınlar ölmesin diye sonuna kadar varım” diye haykırabilmesidir. Bunda tereddüt edenler hiçbir zaman kadın hareketi olamayacaklar.

Bu aşamada artık kendini kadın hareketinin parçası görenler, kendini feminizm olarak ilan eden tekçilerden, feodal anlayıştan ayırmalıdır. Hatırlatayım da karşınıza çıktığında şaşırmayınız, kadın mücadelesinin tek sembol, tek logo, tek bir kesim ile ifade edileceğini savunan çağ dışı kalmış fikirler ortalıkta hala dolaşabiliyor. Sadece söyleyenlerinin itibar edebildiği fikirler.

Yaşam hakkımızın mücadelesi yürüyüşümüzle çok önemli bir seviyeyi yakalamıştır ve sorun çok yakıcı bir aşamadadır. “Bülent Arınç kafası” bizlere kahkahayı bile yasaklamaya çalışıyor. Daha ne olabilir ki?

Kadın siyasetinde 12 Eylül’le hesaplaşacağına 12 Eylül gibi yasakçılığa soyunan gerici küçük burjuvalık kendi laf kalabalığında boğulacak. Ezilenler mücadelesinde burjuvazinin binlerce yasak türü yıkıcı bir cevapla karşılaşmıştır, gerici küçük burjuvaların sonu da budur.

Kendi hayatını pek çok konuda toplum için mücadeleye adamış kadınlar bu gericiliğin bir parçası olmamalıdır. Kadınların yaşamını kurtarmak için tıpkı seçimlerdeki gibi büyük bir başarı yakalamış önümüzde bir kadın hareketimiz var. Uzaklara gitmeye, uzak zamanlara ertelemeye hiçbir şekilde gerek yok.