Afrin’de Suriye, ABD, Rusya, PYD güçleri başta olmak üzere çok katmanlı ve karışık, her an değişmekte olan bir denklemle karşı karşıyayız. İçeriye sunulduğu gibi konunun “Sınırın güvenliğini sağlıyoruz” kapsamında görülemeyeceği her yeni haberde açığa çıkıyor.

**

Uzun süreceği, Menbiç’e uzanacağı tahminleri bölgeyi iyi bilenler tarafından açıkça dile getiriliyor. Oysa ki  IŞİD’in temizlendiği bölgede normalleşmenin nasıl gerçekleşeceği değerlendirmelerine geçilmişti.

Emperyalist ülkelerin kaynağa ihtiyacı var ve bu azılı rekabeti ne olursa olsun sürdürerek kimin daha çok kar elde edeceği netleşecek. Vekaletleri yürütenler de kırıntılardan kendine yol yapacak.

AKP-Saray için esas hedef rejime karşı büyük bir suskunluk ortamını sağlamak, bölgede de Afrin halkını yerinden ederek cihatçı çetelere yer açmak. Nihai olarak Kürtlerin statü hakkının önüne geçmeyi başarmak ve içeride Kürt Siyaseti’ne baskıyı şiddetlendirmek.

Rusya için asıl hedef ABD’yi PYD’ye verdiği destekte geride bırakmak. Elini güçlendirmek amacı ile İdlib’teki El-NusraYı kollamış olan Ankara ile Afrin’e saldırısı konusunda anlaşma sağlandığı da yeterince ifade edildi.

Suriye politikasında Binali Yıldırım ağzından hatalı olduğunu ifade eden AKP’nin savaş hamleleri milyonlarca Suriyeli’nin topraklarını terk etmesine neden oldu. Şimdi büyük zorluklar içindeki mültecileri topraklarına yollayacakları yalanını ortaya atıyorlar. Katil soğukkanlılığı ile adına “transfer” dedikleri bir topraktan bir halkı savaşla yerinden edip istediklerini oraya yerleştirebileceklerini anlatıyorlar.

Hata ilan edilen, defalarca iflas etmiş Suriye anlayışı ısıtılıp cihatçı çetelerle yeniden denenmek isteniyor. Ve delice bir şekilde Afrin halkının bir şey demeyeceğini sanıyorlar.

**
Gündem tek taraflı işliyor, “Savaşa hayır” diyen Kadıköy’de basın açıklaması yapanlardan 11 kişi tutuklanabiliyor. Afrin en başa yerleşirken, ülkedeki atmosferi şimdilik iktidar istediği şekilde ana muhalefetin desteği ile ele geçiriyor. Ne olursa olsun saray rejiminin kendi teminatı için bu savaşa ihtiyacı olduğunun dikkatlerden kaçırılmasına izin vermemeliyiz.

Belli ki Afrin ile ilgili itirazların haklılığından korkuluyor. Belli ki erken seçim gündeme geldiğinde sözüm ona “kahramanlık” hikayesi ile propaganda yapılabilecek. Muhalefet edenler tamamen etkisiz hale getirilecek.  Medyaya göz dağı verildi, gazeteciler tutuklanmaya devam ediliyor, anayasal hakkını kullanarak basın açıklaması yapanlar tutuklanıyor. Yapılan kritik devlet zirvesi toplantısında Sadat'ın temsilcisi muhaliflere tehdit gibi yerini alıyor.

**
Toplumun itirazları hesaba katılmadığı gibi ülke savaşa giderken seçilmiş meclise de sorulmuyor. Parlamenter rejime, temel ifade hakkına, anayasanın “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesine bile sahip çıkamamış ana muhalefet de sarayın istediği biatı, taban itiraz edeceği için uzun süre yerine getiremeyecek. Çünkü ana muhalefette de artık taban konuşuyor, kendi il başkanını (Canan Kaftancıoğlu) seçiyor. Bu nedenle CHP de “Savaşa hayır” diyenlerin hiç değilse bile ifade hakkını savunur pozisyonda yer alacaktır.

Ve en önemlisi AKP-Saray’ın “Kimse ağzını açmasın” isteğine çağımız izin vermiyor, iletişim çağında itirazı olanların İran'ın molla rejiminde iletişimsiz kalması neredeyse imkansız gördük.

**
OHAL rejiminin baskısı altındaki iklimin gerçekliği göz ardı edilmemelidir. Diyeceği varsa da diyemeyenlere hiddetlenmenin işin başını tutanlar için hiç bir faydası yoktur. En aklı selim muhalefet etme ve katılım koşullarını yaratma şeklinin, rejime ve rejimin savaşına karşı ortaklık zeminlerini bulmanın yeniden yeniden yolları aranmalıdır.

Erken seçim gündeme geldiği durumda Afrin ile rüzgarını arkasına alan AKP’nin önüne geçecek bir karşı siyaset üretilmesinin hayati olduğunu bilelim. CHP’nin savaşa onay vermeyen kesimleri ile rejim karşıtlığını diri tutmaya ihtiyaç var. Seçim nasıl gündeme gelirse gelsin önünü açmak, gerçekleri anlatmak için milyonları sürükleyecek yegane imkan olabilecektir. AKP-Saray’ın üstünü örtemeyeceği, engelleyemeyeceği, sonucuna katlanacağı, milyonların kendini ifade imkanı bulabileceği imkanımız olacaktır.

**
Rusya’nın, ABD karşısında elini güçlendirmek, PYD’ye gözdağı vermek için Afrin’e saldırıya yol verdiği kesindir. Ve Kürtlerin laik yapısı gereği, Suriye topraklarında statü elde etmesinden yana olduğu da ortadadır. Esad’ı baştan beri kollamaktadır. O zaman Rusya ile yürümek isteyen Türkiye’nin de yolu buralardan geçmek zorundadır. O zaman niye “Hata yaptık” dedikleri daha iyi anlaşılacak. Ama içeride rejim için “Geç oldu” dememek için elimizi çabuk tutmalıyız.

Cumhurbaşkanı ilan etti “Bu operasyonu Allah’ın izniyle ÖSO’yla birlikte zafere ulaştıracağız.” Türkiye Afrin’de Esad’ın muhalifi cihatçı çeteleri (ÖSO) öncüsü ilan etse de Rusya ile olan bir nevi bağlılılık ilişkisi Esad ile masaya oturmaya doğru götürecek. Aksi bir durum karşısında Şam “hava sahasının hazır olduğunu” defalarca ilan etti.

Bu havalarda ABD emperyalizmine karşı atıp tutup Rusya emperyalizmine ses etmeyenlere itibar etmemek ettirmemek lazım, anti emperyalizmin egemen yanlısı bu siyasetle alakası olamaz!

**
ABD’nin kurmak istediği ordu, gerekçe gösterilirken AKP-Saray’ın baskı rejimi anti emperyalizm söylemi ile alıcı buluyor. Bu seriye zaten ulusalcılar tam anlamıyla ana muhalefet de bir yanı ile  katılıyor. ABD ile vazgeçilmesi çok zor olan NATO ittifakı, İncirlik Hava Üssü unutturuluyor. Trump ile Erdoğan’ın görüşmesinden sonra Bozdağ her türlü işbirliğine ABD ile de hazır olduklarını yineledi. Öyle kimsenin kimseye kafa tutacak hali yok yani.

ABD ekonomik açıdan Çin'in bölgesel stratejiler açısından da Rusya’nın gerisine düştü. Bu hem her türlü işbirliğinin hem de her türlü gerilimli denklemin olabileceğinin en yakıcı verisidir. Dünya bir numarası tahtını kaybetmeye yüz tutmuştur.

Bu gerilimin halklara daha fazla zulüm getirmemesi, topraklarından edilmemesi için içeride rejim mücadelesi ve dünyada halklar arası barış siyasetinin güçlendirilmesine, ihtiyaç olduğu kesindir.

**
Barış ve çözüm ortamı, ülkenin en ortak birliği bütünlüğü olan Gezi Direnişi’ni yarattı. Bunu keşfetmiş olan ülke sağı, diktatörlük meraklıları savaşı tepemizden eksik etmiyor. Ama her seferinde ülkenin emekçileri, yoksul evlatları bir kat daha ölüme, yokluğa, işsizliğe, krize sürükleniyor.

İçeride Kürt halkı başkanlık rejimine hayır dediğinden beri ezeli bir düşmanlık politikası izleyen saray dışarıda da aynı düşmanlığı sürdürebileceğini sanıyor. Rusya da bunun her aşamasını ABD’ye karşı kullanabileceğini sanıyor. Ama birbirlerinin ayağına kaçınılmaz bir şekilde basıyorlar ve Kürtlerin direnişinin boyutunun ne olacağını hesap edemiyorlar. IŞİD’in, cihatçı çetelerin kökünü kurutmak için Kürtler olmadan ilerleyemiyorlar.

İşe ABD isteği ile Esad düşmanlığı, cihatçı dostluğu ile başlayanlar yola Rusya isteği ile ABD düşmanlığı cihatçı dostluğu ile devam edemeyecekler. Bitmek bilmeyen, başka da bir şey bilmedikleri Ali’nin külahını Veli’ye giydirirken ummadıkları zaman ve hamle kötürüm edebilir.

**
Egemen görülen bu gidişatta taşlar umulmadık anda en yukarıdan yuvarlanmaya başlayabilir. Neylerse eylesinler içeride 7 Haziran, 16 Nisan referandumu Adalet Yürüyüşü sonucunda Başkanlık için muvaffak olamadıklarını halktan veto yediklerini hepimiz iyi biliyoruz.

Metal sektörü iki yüz işyeri yüz otuz bin işçisi ile greve çıkıyor! Grevleri yasaklayarak, emekçileri baskı altına alamadıklarını, savaşın “sarayın savaşı” olarak görüldüğünü, yasağı tanımayacağını ilan ederek, binlerce işçisi ile greve çıkan metal işçisinden görebilirsiniz.