Afrin operasyonu ilerledikçe, hem dışarıyı hem de içeriyi hedefe koyduğu açıklık kazandı. Saray çevresinin iç ve dış siyasette sıkışmasının etkisine, uluslararası arenada pek ciddiye alınmamasının hırsı da eklenince, sahneye sonunu düşünmeyen bir yönetim çıkıverdi işte.


Afrin operasyonunun, içinde bulunduğu siyasi krizden kurtulmak isteyen, uluslararası arenada yalnızlaşan, itibarsızlaşan ve “güvenilmeyen lider” ilan edilen Erdoğan’ın, en azından, ülke içinde “muzaffer komutan” olarak dolaşabilmesini sağlamak için başlatıldığı ortada.

Burada tabii ki sarayın savaş politikalarının sebeplerini ve sonuçlarını değerlendireceğiz. Fakat bu savaşın muhalefetin de sınavı olduğunu unutmayalım.

***

Afrin’e yönelik operasyon, görüldüğü kadarıyla Azerbaycan hariç (çok önemli bir ittifak!) başta Suriye olmak üzere pek çok kesim tarafından istenmiyor. İsteniyorsa da “Kısa sürsün, siviller zarar görmesin” şartı “Türkiye’yi anlıyoruz” açıklamasının hemen ardından geliyor. Diplomatik açıdan “itidalli olma” uyarısının anlamı çok açık.

Neden ve nasıl buraya kadar gelindiği ise, Rusya ve ABD arasında ki hegemonya çatışmasında cevabını buluyor.

Öncelikle Ortadoğu’da IŞİD belası baş gösterdiğinden bu yana, o topraklarda bulunan, Özgür Suriye Ordusu ile kıyaslandığında, radikal islam anlayışıyla uzaktan yakından bağı bulunmayan Suriye Demokratik Güçleri, emperyalizmin ikinci kutbu olduğunu ilan eden Rusya tarafından desteklendi, desteklenmeye de devam ediyor.

Suriye’nin mevcut rejimine destek olan ve PYD ve YPG’yi destekleyerek IŞİD’e karşı zafer kazanılmasını sağlayan Rusya’nın, görece meşrulaşan müdahalesi, Ortadoğu’da başka bir alternatifin doğmasını sağladı.

Bu alternatife bağlı olarak ABD de zayıflayan otoritesini geri kazanmak için PYD’nin de içinde bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne desteğini açıkladı. Özetle Ortadoğu siyaseti her blok açısından Kürtler üzerinde odaklandı. Bu odaklanmanın yanında, ABD içerisindeki farklı kanatların birbirine zıt yaklaşımı olduğu da aşikar. Yani Trump yönetimi de zayıflayan otoritesini kazanmak için pek çok riski göze alıyor gibi görünüyor.

Kısaca değinmeye çalıştığımız süreçte adı hiç geçmeyen, emperyalist bloklar arasında “kendisine sadece bir şeyler satılan lider” konumuna gelen Erdoğan ise Ortadoğu’da ortaya çıkacak rantlardan bir pay almak uğruna kendisini bir o yana bir yana vururken buldu.

Fakat o kadar çok taraf değiştirdi ki artık emperyalistler arasında bile güvenilmeyen kişi ilan edildi.

Rusya “müşterisini” kaybetmek istemiyor

Burada devreye Rusya giriyor. Tabii ki Rusya ve Türkiye arasında nasıl bir pazarlık yapıldığı karanlıkta kalıyor. Sonuç olarak Saray her ne kadar “YPG kırmızı çizgimiz” dese de en başından beri Rusya’nın IŞİD karşısında YPG’yi desteklediği çok açık. Ancak Rusya’nın, müşterisini kaybetmemek adına bir “yol verme” durumunda olduğu da güçlü ihtimaller arasında.

Hangi pazarlıkların yapıldığı karanlık olsa da ortada duran gerçek şu ki emperyalistler arası onca çekişmeye, çıkar çatışmasına rağmen, Ortadoğu’da onlarca yıldır süren savaşlara nazaran alternatif - Afrinli veya Afrinsiz - bir çözümde anlaşıldığı.

***

Gelelim Afrin hamlesine. Erdoğan dış siyasette “iyi bir müşteri” olma özelliği kazanmışken, iç siyasette de kendini tamamen %50+1’e kilitlemiş durumda. İçinde bulunduğu siyasi kriz, sarayı her anlamda risk almaya itiyor.

Erdoğan’ın iç siyasetteki dayanağı artık ne partisi, ne yol arkadaşları, ne de ölü doğan AKP-MHP ittifakıdır. Bunca sıkışmışlığın içinde can simidi gibi görülen, kapsamı genişletilmiş bir OHAL’dir. OHAL ortamında seçimlere giderek oyunu arttırmaya çalışmak, bu hamlenin önemli nedenlerinden.

Görüldüğü gibi Afrin hamlesi sadece Ortadoğu halklarına yönelik bir tehdit değil, asıl olarak içeriye yöneliktir.

Ne Afrin’de ölecek asker, ne de insanlar umurlarında değil. Varsa yoksa iktidarda kalabilmek. Tek umursadıkları %50+1. Bu savaş sarayın meşruluk savaşıdır. 16 Nisan’da saray karşısında biriken, bir araya gelen Hayır bloku diktaya giden yolda en büyük engeldir. Ama hesaba katmadıkları bir şey var ki, bizler de %50+1’i önemsiyoruz.

Buradan hareketle tüm muhalifler bu hareketin sonuçlarını şimdiden görmelidir. Risk alan saray, hata da yapacaktır, ki yapmak üzere. Peki hata yapacağı açık olan saray karşısında muhalifler ne yapacaktır?

Sarayın yalnız bırakılması elzemdir. Çünkü ellerine geçirdikleri ilk fırsatta, başta ana muhalefet olmak üzere topyekun muhalefete yönelecekler. Hatta ve hatta olası tüm başarısızlıklarını muhalefete kesmek isteyecekler.

Savaş politikalarına karşı çıkma görevi tek başına HDP’ye de bırakılamaz. Ana muhalefet içerisinde yer alan savaş karşıtı kesimlerle birlikte bizlere de düşen, Afrin operasyonuna tarafsız kalmak gerektiği yanılgısında olanları, halkların barışından taraf olmaya ikna etmektir.