Ülkede göreli bir siyasi özgürlük ortamının yarattığı sonuçlar 7 Haziran seçimlerinde görüleli beri, iktidar elinden gelen her şekilde kendi dışındaki bütün siyasi özneleri sindirmeye çalışıyor. Haziran seçimlerinden sonraki ilk iş MHP’nin önce Kürt illerindeki operasyonlarla, sonrasında da referandum süreciyle yana eklemlenmesi oldu. CHP de yine Kürt illerindeki operasyonlarla, sonrasında da dokunulmazlık oylaması ve Suriye’ye yönelik tezkere gündemiyle (referandum sürecine kadar) muhalefet odağı olmaktan çıkarıldı. HDP de yargı eliyle siyasi baskının direkt hedefi olarak etkisizleştirildi.

Bu örnekler 7 Haziran’dan beri AKP’nin yargı, parlamento gibi kurumları aşındırarak ya da sert ideolojik dönüşlerle ilerlediğini, kendi yönetim kabiliyetini arttırmak için, kelimenin tam anlamıyla burjuva siyasi alanı daralttığını gösteriyor. Başkanlık sistemiyle hedeflenen de AKP ve uslu durursa belki, biraz CHP dışında hiçbir partinin gerçek anlamda “olamadığı”, siyasi tartışma ortamının sınırlarının sadece en yukarıdaki Saray tarafından belirlendiği bir güncel siyaset alanıdır. AKP’li bürokratların açıklamalarında arada görülebilen, CHP’ye yönelik “Muhalefet olduğunuzu kabul ediyoruz ama bari bu konuda birleşelim” söylemleri bu nedenledir. Bunun için Erdoğan’ın biraz siyasetler üstü bir konuma çekilmesi gerekir ama bunu yapabilir mi bilinmez.

AKP bu hedefine doğru ilerlerken attığı her adımda toplumun hemen hemen tüm kesimlerini siyasal alandan uzaklaştırıyor. Bunun en açık örneği olarak yanına çektiği MHP’nin ayrı bir siyasi özne olarak sahneden silinmesi, AKP’nin hali hazırda kendine çekmediği sağ milliyetçi tabanla arasındaki bağın iyice zayıflamış olması gösterilebilir. Benzer bir durum CHP için de geçerlidir. AKP’nin TBMM’yi ya da meşru siyasi kanalları “atlatarak” attığı her adım, CHP’yi daha keskin karşı adımlar atmaya zorluyor. CHP bu gerekli adımları atmaktan her kaçındığında, tabanındaki “Daha nereye kadar gidecek” düşüncesi büyüyor. 2002 sonrası siyaset alanında hayatta kalmış CHP’nin ve MHP’nin 7 Haziran sonrasında AKP’nin olağanüstü manevralarına adapte olamaması, en sonunda iki partinin tabanına ve ayrıca AKP’ninkine seslenen İyi Parti’nin kurulmasına yol açtı. Sadece HDP direkt olarak siyasi baskıyla yüzleşen parti olarak, kitle bağları açısından bu iki partiden ayrılıyor.

Burjuva partileri de olsalar, siyasi partiler çıkarlarını savundukları grup veya sınıflarla bağlarını korumak zorunda. AKP’nin şu anda OHAL ile, sonrasında da Başkanlık sistemi ile getirmek istediği siyasi düzende, tek kişi dışında hiç kimsenin siyasi karar alma ve uygulama inisiyatifi kalmayacak. Bu sadece muhalefet için değil, AKP’nin kendi içinde bile problemlere yol açan ve açmaya devam edecek bir düzen. Burjuva demokrasisinde bile egemen ideoloji kendini değişik sınıflara göre uyarlar, farklı sınıflara farklı şekillerde nüfuz eder. Bu şekilde çıkarları çatışan farklı sınıflar siyasi krize yol açmayacak bir noktada, yine burjuvazi ideolojisinin egemenliği altında siyasi alanda konumlanırlar. Kurulmaya çalışılan siyasi sistemde ise tek kişinin belirlediği ideolojik çerçeveden hiçbir çıkış mümkün değil. Bu durum da CHP ve MHP’yi geçmişten beri süregetirdikleri siyasi konumlarından uzak noktalara itiyor. AKP’nin her alanda her türlü çatışmayı körüklediği ve sürekli “Biz ve onlar” fikrini yaydığı güncel siyasette de, MHP taraf seçme zorunluğunda kalıyor ve AKP’nin yanına düşüyor.

CHP’nin bu durumdaki çıkmazı, hem MHP gibi AKP’ye eklemlenme şansının olmayışı, buna karşılık AKP’ye karşı etkili bir muhalefeti örgütlemek için gerekli araçlara ‘geleneksel’ olarak sahip olmayışıdır. CHP onlarca yıldır parlamenter seçimlere ve devlet içindeki bağlarından sağladığı imkanlara dayanıyor. Hem bunları kaybedip hem de Türkiye’nin marjinal muhalefet partisi olarak damgalanmaya çalışılınca, parti bir bütün olarak nereye dayanacağını bilemeyen ve yalpalayan bir hale bürünüyor. 2017 yazının başından beri süren, Adalet Yürüyüşü, Mitingi ve Kurultayı’nın maalesef yalnızca bir parantez olarak kaldığı Kongre süreci bunun en önemli kanıtı. Bu kadar uzun bir süre, bütün kadrolarıyla, halkın hiçbir anlamda etkisi ve ilgisi olmayan Kongre sürecine gömülmek şunu gösteriyor: CHP burjuva siyasetinin klasik bir partisi olarak AKP’nin yarattığı siyasi atmosfere uyum sağlayamıyor. Burada parantez açıp AKP’nin de kendi kurguladığı bu atmosferde hareket etmesinin zor olduğunu belirtelim. Çünkü burjuvazinin siyasi örgütleri bile ne kadar kitlelerden uzak olurlarsa olsunlar; temsil ettikleri grup ve sınıflarla aralarındaki bağı korumak, onların çıkarlarını savunmaya devam etmek zorundadır. AKP bütün siyasi alanı daraltıp tek bir merkeze bağlamaya çalıştıkça kendi içindeki çatlakları da oynatmaktadır. Yani AKP’nin yarattığı durum kendi de dahil bütün burjuva partileri için riskli ve sorunlu bir süreçtir.

CHP’nin içinde bulunduğu sıkışıklığı açmasının görünen tek yolu, herkesten çok da kendi tabanının umut ettiği şey, gerçek bir muhalefeti örgütlemek için uğraşmaya başlamasıdır. Bunun için de geleneksel araçlara artık başvurulamaz. Sadece bazı “duyarlı” milletvekillerinin toplumsal mücadelelere destek verdiği, ilçe örgütlerinin tek amacının belirli toplantılarda kalabalık görüntüsü vermek olduğu bir parti, AKP’nin yarattığı siyasi düzende gittikçe küçülmeye ve etki alanını kaybetmeye mahkumdur. CHP bu gidişi tersine çevirmek için AKP’nin yaptığının tam tersini yapmalıdır. Bu da partinin kitle bağlarını yeniden kurması, kendi tabanına katılım kanalları açması ve genel anlamda da siyasetin üst zümrelerin değil herkes tarafından yapılabileceği fikrini örgütlemesidir. CHP içindeki çıkar, rant ve makam kavgalarının çözümü, karar organlarının kendi tabanına açık olabilmesidir. İnsanlar bu karar mekanizmalarını gözlemleyebilir hale geldiklerinde zaten sağduyunun ve mantığın sesi galip gelecektir. Dar grupların kendi içlerindeki çıkar çatışmaları, günışığına çıktıkları anda toza dönüşmeye mahkumdur.