İran halklarının ayaklanmasının yankıları 2017 sonunun nabzını tuttu, öngörülere ve İran’ın tarihsel seyrine bakınca 2018’de yankılarının devam edeceğini gösteriyor.
Zamanında İslami rejimi desteklemiş, rejimin tabanının yaşadığı, muhafazakar Meşhed şehrinden başlayan ayaklanma onlarca şehirde milyonlarca sıradan insanla rejim karşıtlığında birleşti. Blokların güreştiği yüzyılda, kritik gerilimlerin ardında hep gülle gibi duran İran’da taşlar yerinden oynadı. Öyle ki İran politikasının savaş çığırtkanlığından bıkan milyonlar hep birlikte “Kahrolsun Rusya” sloganı bile attı.
Burada, Türkiye’deki referandumu anmadan geçmemek lazım; İran’dan anlıyoruz ki bir kez daha rejim konusu cana tak eden bir konu. Türkiye’de de rejim değişimi için Başkanlık isteyen Erdoğan’a referandumda kendi tabanının yüzde onu bile hayır demişti. Büyük travması Gezi’yi de hatırlayan, rejim karşıtı İran ayaklanması AKP-Saray’ı bayağı tedirgin etti.
Ayaklanmanın nedeni ile ilgili her ne kadar çok fazla bilgi birikse de kristalize olan, ortaklaşılan başlıkların altı çiziliyor. Bir avuç mutlu azınlığın yolsuzluklarına, mollaların baskı rejimi altında da olsa milyonlar aman vermedi.
Halkın sırtına yüklenmek istenen ekonomik sorunlar, fiyat artışları ile dayanılmaz bir noktaya ulaşmış (yumurtaya üst üste yapılan zamlar) bardağı taşıran temel sebep olarak görülüyor. Temel besinlerin fiyatlarının şaşırtıcı bir biçimde artması, ayaklanma için, hiçbir baskı türünü tanımayan, kaskatı ve kaçınılmaz bir gerçek. Dünyada bu kaskatı gerçek üzerinden alternatif üretilmesi zorunludur.
Kadınlar ayaklanmanın çok köklü bir yanını oluşturuyor, bir adım önde durma cesaretini kimse göz ardı edemez. İran’daki 79’dan beri mollalara başkaldıran Kadınların başörtülerini Ortadoğu’daki gericiliği tarihin çöplüğüne yollamak için bayrak yapmaları kesinlikle tesadüf değildir.
Amerika’nın parmağı var mı?
Tamam tabii ki ince elenip sık dokunmalı, üzerinde dikkatle durulmalı, bilgi kirliliğinden kurtulmalıyız. Ama işin aslı kimilerinin kör düğüm yapıp bırakmak isteği gibi de değil. Karanlık, bilinmeyen, bilinemez olan güçleri ifade eden etmeye çalışanların tuzları kuru, küçük burjuva ve statükocu yaşamlarında mutlular, şu aşamada ağızlarını kapatmak gerekiyor.
Molla rejimine “yetti artık” diyen, işsizlik ve fiyat artışları nedeniyle canına tak eden, bir de yolsuzlukları ayan beyan ortada “bir avuç mutlu azınlık” ile hesaplaşmak isteyen milyonların, çaresi meclis, seçim değilse eğer ayaklanma olmasından daha açık ne olabilir?
Hal böyle iken farkındaysanız “Amerika’nın parmağı var” diyen veya ucundan kıyısından demeye çalışanlardan herkese gına geldi. Neden?
-Solun en büyük eksikliği kitle bağının zayıf olmasıdır. Gerici olmadığı sürece halk ayaklanmalarına sol bu eksiğini gidermek için alabildiğine atılgan bir şekilde, kendinden görerek yaklaşmalıdır (doğru yaklaşım olduğunu Lenin’in klasik eserlerinin satırlarında defalarca görürsünüz.) Faşizmin önünü kesmek için buna mecburuz. İran’daki ayaklanmaya solun soğukkanlı ve hamasi şüpheci yaklaşımına ayaklananlar fark ettiğinde dudağının kenarı ile gülecektir.
-Emperyalizm doğası gereği yayılmacıdır, işgalcidir. Her bulduğu fırsatın üstüne konmak istediği gibi İran ile karşı blok durumunda iken, yönetim karşıtı ayaklanmayla olumlu bağ kurmak istemesine şaşırmamak gerek. Irak işgalindeki hezimetinden sonra ABD’nin genel taktiği budur. Buna en karanlık, en gizemli, en acayip şey olarak yaklaşmak yanlış.
-Molla rejimi, Türkiye’nin dikta rejimi, otoriterler koro halinde “Amerika’nın parmağı var” derken bizim solda da statükocular aynı şeyi söyleyebiliyorlar. Aynılar aynı yerde dursun bakalım ne olacak?
-İran halkları, Rusya karşıtı bile slogan atarken, düşman bloku eden, Ortadoğu halklarına yaşattığı zulmü çok yakından izlenen ABD parmağını uzattığında derhal olumlu bir yaklaşımda olmasını beklemek de çok yanlış.
Devrim olur mu?
İran devletinin acımasızlığı nedeniyle devrim beklenmiyor. Halkın karşısında diktatörü yıkılan Tunus’tan çok daha sert bir rejim var. Şah rejiminin 79’daki ayaklanma sonucu yıkılması nedeniyle mollalar tetikte bekliyor.
ABD ve Rusya bloku gerilimi, Ruhani ve Hamaney’in çelişmesi, çekişmesi, İran’daki ve Ortadoğu’daki ilerleyen Kürt Hareketi varlığı ayaklanmanın ufkunun bir yerde kesilmeyeceğinin olgusal nedenleridir.
Biraz kolaycı hazır bir yaklaşım gibi görünse de İran halklarının kurtulması için ilerici soru şu oluyor: Ayaklanma sonucunda devrim olacak mı? Molla rejimi yıkılacak mı? Bir yanıt bulmaya veya imkanını konuşmaya çalışabiliriz. Ayaklanmayı molla rejimini yıkmaya götürecek temel dayanak siyasal bir akıl ve örgütün ortaya konmasına bağlıdır. Baskıların artması böyle bir atılımı sağlayabilir neden sağlamasın?
“Şah rejimini yıkan bir halkın damarlarında molla rejimini yıkacak alyuvarlar akmaya devam ediyordur” diye düşünmek gerekir. O gün gelmez diye konuşulamayacağına göre, molla rejiminin yıkıldığı gün geldiğinde komünistleri asılmaktan kurtaracak ilerici örgütlü bir gücün varlığı şarttır.
Özellikle 2008 krizinden beri dünyada en üst seviyede kitleselliğe ulaşan ayaklanmaların temel sorunsalı budur. Ayaklanma oluyor ama egemenler ellerini kollarını sallayarak, devam etmenin bir yolunu buluyor.
Ayaklanmaların programı olan, karar alma mekanizmaları işleyen, ayaklanmanın sürekliliği sağlayabilen örgütlü bir güce dönüşmesi dışında akla hitap eden bir seçenek ortaya konmuş değil.
Dış güçlere topu atan Türkiye’deki sol tutarlı ise (tutarsızlıkta şampiyonsa geçmiş olsun) önce kendisi güç olmalıdır, bu gücü dünya çapında etkileşimi olan bir hale getirmeye çalışmalıdır. Önce kendimizden başlarsak Türkiye’de sol kendi dikta rejiminin hangi aşamada olduğunu analiz edebilmiş değil.
Etkisi İran’dan bize bizden İran’a gidip gelebilecek ayaklanmaların sol bir tavırla kuşanıp tam tamına antiemperyalizm ile yürüyüşe devam etmesini istiyorsanız Türkiye’de sol önce kendini bilmelidir.
Bize de gelir mi?
Tunus ile başlayan ayaklanmalar diktatörler devirmişti. Ortadoğu’da ardından sadece kapkara bir tablo mu oldu? Hayır Kürt Hareketi topraklarını kazandı, Meclis’ini kazandı, IŞİD’İ yenmek ve dünyanın saygı duruşuna geçmesi yolunda çok yol kat etti.
Ve Arap Uyanışı olarak da dilimize yerleşen bu ayaklanmaların dalgası Gezi olarak bize de ulaştı. Daha öncesinde de Avrupa’daki ayaklanmalar bir dalga yaratmıştı. Bu nedenle İran’daki ayaklanmanın dalga boyunun bize kadar uzanabileceğini söylememiz mümkün.
Dünyada sağ popülizm, bütün dünyanın krizinin tıkanmalarını sırtında taşıyan insanlar tarafından bir çare olarak görülüyor olabilir. Ama çare olamadığı açığa çıktıkça, sorunlar katlandıkça, kaçınılmaz bir şekilde dünya ayaklanmalara sahne oluyor.
İran ayaklanmasının ülkeler arası veya kıtalar arası dolaşması da mümkün değil derseniz statükoculuğa devam mümkün derseniz bağ kurmanın yollarına bakmalıyız, hazırlıklı olmalıyız. Mollalara kendini çok yakın gören KHK rejimini en çok ürküten budur.