Erdoğan Soçi’den mutsuz döndü. Ancak kızgın dönmediği açık. Burası önemli. Erdoğan masayı da devirmediğine göre, Rusya hala Suriye’deki tüm güçler görüşmede yer alacak dediğine göre nereden çıktı bu “Afrin’e gireriz” meselesi?
Afrin hamlesinin AKP’nin içerdeki ittifaklarına ve kendi taraftarlarına yönelik bir hamle olduğu belli. Bu kadar içe dönük bir hamle yapmak zorunda kalması karşımıza çaresiz bir Erdoğan profilini net bir şekilde koymakta. Erdoğan’ın çaresiz olması güçsüz ya da kolay lokma olduğu anlamına gelmez. Erdoğan’ı bu kadar küçültmek yanılgı olacaktır. Ancak çaresiz bir lidere sahip olan hükümet kendi içinde de krizlere gebe demektir.
AKP, uzun zamandır vadettiği dış siyasette başarısız oluyor. Bunun sonucu olsa gerek çok hızlı ve pek çok defa taraf değiştirmesi Erdoğan’ı, emperyalistler arasında, “güvenilmez ittifak” konumuna düşürdü. Bu konumda sağa sola koştururken içerde ve dışarda önemli “prestij” kaybına uğradı. O kadar prestij kaybetti ki Trump’la gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde kestiği pozlar Pentagon’un PYD açıklamasıyla söndü gitti.
Tüm tarafların PYD’nin de içinde olduğu bir çözüm arayışında ortaklaştığı çok açık. Bu açıdan bakıldığında Afrin hamlesi, Erdoğan’ın muzaffer komutan siyasetini yeniden denemek istemesi de olabilir, Rusya tarafından, dış siyasette boğulmak üzere olan Erdoğan’a atılmış bir can simidi de olabilir. Diğer bir ifadeyle Rusya, Suriye ya da PYD Afrin’den vazgeçmiş de olabilir. Bu mümkündür. Sonuçta AKP dediği gibi Afrin’e “girse de girmese de” PYD’nin görüşmelerdeki varlığını kabul ettiği, kabul etmek zorunda kaldığı çok açık. Bu sebeple Afrin hamlesini “Girer-Girmez” gibi kahve ağzıyla konuşmak yerine AKP’nin içinde bulunduğu durumun analizi açısından değerlendirmek gerekir.
Diğer taraftan Erdoğan ve ailesi kelimenin tam anlamıyla kuşatılmış durumda. Bu kuşatılmışlık karşısında içerde MHP ile kurduğu ittifak ve birkaç ucuz iç siyasetle “Erdoğan eşittir Türkiye” denklemini korumaya çalışıyordu. Fakat Reza Zarrab’ın tüm bildiklerini ötmesi, Kılıçdaroğlu’nun ortaya saçtığı dekontlar, MHP’nin biraz da olsa kafasını karıştırmış durumda.
MHP’nin durumu AKP’nin içerdeki tek ittifakı olması bakımından önemli. AKP dış siyasetteki üst üste bu kadar çok başarısızlık karşısında içerde yeniden bir seçim zaferi kazanması gerektiğinin farkında. Fakat kemik Erdoğan taraftarlarıyla bu sefer bir seçim kazanması çok da mümkün değil gibi görünüyor. Bu açıdan AKP için MHP ittifakı çok önemli. MHP ittifakı eşittir “%50+1”.
Bu denklem basit görünebilir fakat her şeyi bizzat kendi eliyle yapmaya çalışacak kadar etrafındakilere güvenini yitiren Erdoğan için tek mümkün denklem olması kuvvetli bir ihtimal.
Erdoğan’ın uluslararası mahkemelerde yargılanmamak için İktidarı hariç her şeyden vazgeçmiş olması ihtimali de çok yüksek. Hatta iktidarı bile kendi içindeki çıkar grupları tarafından tartışmalı hale gelmek üzereyken Erdoğan’ın Afrin hamlesini kriz vesilesi olarak kenarda tutacağa benziyor.
Bu değişkenler göz önüne alındığında Erdoğan’ın gözünün ne Suriye’de ne PYD’de ne de Afrin’de olduğunu söyleyebiliriz. Erdoğan sadece içerde ona yeniden meşruluk kazandıracak bir seçim kazanabilme derdine düşmüş durumda.
Afrin hamlesi bir uyarıdır. AKP’nin yumuşak karnını bir kez daha açığa çıkarmıştır. Fakat sanıldığı gibi dışarıya değil, içeriye bir uyarı olduğunu anlamalıyız. Erdoğan’ın bu kadar derinleşmiş bir siyasi krizi yine eskisi gibi mitinglerde konuşarak atlatamayacağı çok açık iken muhalefetin üzerine düşen de AKP’nin yumuşak karnına yönelmektir.