Musul veya Irak konusu dünya genel siyasetine bakılarak anlaşılabilir. En temelde kapitalistlerin kaynak yaratma sorununa Ortaoğu’daki pazar imkânları ile çözüm bulmak istemesi ve ortaya çıkan son durum diyebiliriz. Kaynak ararken halklar arası ayrımcılık hiç çekinmeden kullanılan bir koz oldu. Türkiye de bu zincirin en sıcak parçalarından biridir. Türkiye de Kürtlere karşı IŞİD ile oynamaktan asla geri durmadı.

Amerika hesaplarında Irak’tan alacağını alıp çıkacaktı. Ama çok büyük bir hezimete uğradı, büyük kayıplar vererek paçasını kurtarabildi. Şimdi ben iç işlerinize karışmıyorum tutumu ondandır. Mısır’da, Libya’da, Suriye’de de Irak dersini almış bir emperyalist olarak hareket etti. İçerdeki çarpışmalardan fırsatları kollayarak kendine bir yol bulmaya çalıştı. Yoksa Türkiye’nin kırmızı çizgi diye koyduğu rehine konusuna aldırmadan adımını atardı. 

Irak’ta Saddam’dan sonra, Suriye’de Esad ile Şiiler üzerinden Sunniler’e uyguladıkları zulüm IŞİD olarak karşılarına çıktı. Bu yüzden her şeyden önce emperyalist siyasetin yarattığı zulüm konuşulmalıdır. Halklara uygulanan ayrımcılık konuşulmalıdır. Halkları hiç çekinmeden birbirine kırdıranlar konuşulmalıdır. Bölgede bu zulüm karşısında ayaklanma bir farz haline gelmiştir. Irak’ın son model savaş mekanizması ile donatılan paralı askerleri IŞİD karşısında tuzla buz olmuştur. Söz konusu olan Amerikalı askerleri tuzla buz eden bölge güçleridir. Şimdi hepsi birbirini gösteriyor Maliki Amerika’yı, Amerika Maliki’yi, AKP hem Amerika’yı hem Maliki’yi. Hepsi payelenmekte yırtış yırtış iken şimdi birbirinden sus puslar.

Dünyanın olduğu gibi Ortadoğu’nun da en büyük ihtiyacı halklar arası birliğin yakalanarak bu fırsatçı sefil emperyalistlerin Ortadoğu’dan tamamen def edilmesidir. 

***

Son süreçte Türkiye bölge gücü olma konusunda büyük emperyalistlerden yolunu ayrı çizebileceğini zannetti. Musul’da konsolosluk olması da bölge gücü olma hevesi. Sonuç AKP’liler için kaçınılmaz bir riskti. Dünya ekonomisi sıralamasında koşan bir güç için ufak bir risk. Üstü örtülebilecek bir risk.

Son dakikaya kadar hiçbir hareket yapmaması “benim IŞİD’den torpilim var” düşüncesinden kaynaklı. Rehineleri bir belirsizliğe itmesi ve pazarlıkların kozu olmaya terk etmesi de hala bu güçlerle işbirliğine oynamaya devam edeceğinin göstergesidir. Erdoğan bu aşamada bile Telafer’deki Türkmenlere de “yarısı Sunni yarısı Şia” diyerek en korkunç ayrımcılığı yapmış ve katledilmelerinin üstünü örtmüştür.  

Tayyip Erdoğan içeride Berkin Elvan’a ağız dolusu nefret saçarken IŞİD’i bölgenin makul unsurları olarak ilan ediyor. Dışarıda makul karşıladıkları bu durum içeride polisin attığı ses bombası ile 15 yaşındaki İbrahim Aras kardeşimizin korkunç bir şekilde ölümüne yol açıyor.

***

Güya Ortadoğu’nun modeli olarak İsrail’e “one munite” demişti, Esad’ı durduracaktı, Mısır’da darbecileri püskürtecekti. O da Sunniliğe oynayacaktı. Aslında kılavuzu Amerika’ydı ve başı dertten kurtulmayacaktı. Çok kötü ve görgüsüz bir taklitçiydi. Her türden işbirliğine evet demişti. Sınır boylarında patlayan bombalar, ölümler, Rojava Kürtler’ine IŞİD üzerinden yaptığı katliamcı ayrımcılık ve tırlar dolusu IŞİD’e gittiği açık olan destekler. Erdoğan dilinden düşmeyen Esad düşmanlığı bitti, Mısır’ın darbecisi seçilince kutlama yolladı, şimdi de IŞİD karşısında boynu kıldan ince. Gücü içeride yayın yasağı getirmeye yetiyor. AKP Davutoğlu ağzından “kimse sabrımızı test etmesin” diye diye sonucu bu noktaya kadar taşımıştır. Ortadoğu’da ve Türkiye’deki gelişmelerin ne olacağını kimse hesap etmek istemiyor. İşte AKP’nin test sonuçları.