Fransa’da Fransız Devrimi ile başlayıp Napolyon’la da devam eden eğitim reformları sadece ülkeyi değil, devrimin sonuçlarıyla birlikte tüm dünyayı etkilemiştir. Hem merkezi ve kitlesel bir eğitimin verilmeye başlanması, hem de devletin, daha doğrusu aristokrasinin gündeminde olmayan ve tamamen ruhban sınıfına kalan eğitim konusunun Kilise’nin elinden alınması, 200 sene sonra tartışma götürmeyecek şekilde evrensel bir yaygınlığa kavuşmuştur.

Devrimle birlikte aristokrasiyi eski sağlam yerinden eden burjuvazi, hem aristokrasinin kalıntılarına karşı gücünü arttırmak, hem de yeni kurulacak düzenin itici gücünü sağlamak için merkezi ve kamusal bir eğitim düzenine geçişi başlatmıştır. Aristokrasi ile birlikte Katolik Kilisesi de bu çarpışmanın karşı tarafı olarak yenilmiş ve alt sınıflara eğitim verebilen tek kurum olma vasfını kaybetmiştir. Burjuvazinin ele almaya başladığı eğitimin merkezi kan bağları değil, yetenek ve azimdir. Alt sınıflara da sunulan eğitim fırsatı, toplumun genelinde de az buçuk bir eşitlik yaratmış; liyakatini ispatlayabilenlerin toplumda ‘yükselebilmesinin’ önünü açmıştır.

Burjuvazinin eğitim üzerindeki diğer değiştirici etkisi de konuyu bilimsel bir temele oturması ve laikliği yerleştirmesi olmuştur. Burjuvazi feodalizmi yıkıp rekabet üzerinden şekillenen yeni dünyayı kurmaya başladıktan sonra, gerçeğin duvarına toslayan hiçbir düşünce sağ kalamaz. Kitlesel olarak verilmeye başlanan eğitim de, hem organizasyonu hem de sonuçlarıyla sürekli olarak elekten geçer. Elekten geçemeyip yanlışlanan fikirler ancak tarih derslerinde anlatılır olurlar. Eğitimin bu şekilde bir ele alınışı, modern bilimlerin gelişiminin ve ayrıca yaygınlaşmasının önünü açmıştır.

Burjuvazinin ele aldığı eğitim; bütün toplumun hızlı bir şekilde değişebilmesini, yeni fikirlerin yaygınlaşabilmesini ve taşlaşmış eskinin çözülmesini sağlamış, yüzyıllardır yerinden oynamamış tahtların, sarayların ve kürsülerin toza çevrilmesinde önemli rol oynamıştır.

*****

200 yıl önce kazanılmış eğitim hakkından ve yenilmiş bir düşünceden bahsettik. Yenilmiş olması yeryüzünden silindi anlamına gelmiyor elbet, tehlikesiz ve zararsız olduğu anlamına da gelmiyor. Ama içinin boş olduğu anlamına geliyor. ‘Dünya düzdür’ demek kadar boş ve temelsiz. Bu boşlukta yüzen yenilmiş düşünce, sadece türlü türlü baskıyla, tehditle devrilmeden durabiliyor. Ancak en kör propagandası yapıldığında sağda solda ortaya çıkıyor. Çıktığında da saksıya dikilen egzotik bitki gibi kalıyor, çünkü o çağ geçti. Artık hiç kimsenin eğitim hakkına sahip olup olmadığına dair bir şüphesi yok. “Çocuklara matematik yerine cihat öğretilse de olabilir belki” diyebilen kimse de yok. Çünkü hiç kimse Fransız Devrimi öncesindeki yüzlerce yıllık Eski Dünya’da yaşamıyor. 

Zaten burjuvazinin kazandığı, toplumda göreceli bir fırsat eşitliği yaratan modern eğitime saldırı, ancak monarşinin eski dünyasını özleyen, sürekli ona övgüler düzen bir akım tarafından yapılabilirdi. Öyle de oldu. Aynı akımın tahtla ve sarayla özdeşleşmesi tesadüf değil.

Toplum bu gerici eğitimi isteyerek kabul etmiyor, sadece gidecek başka yeri yok. Ancak üst sınıfların az bir kaçış olasılığı var, o da gittikçe azalıyor. Başka şansı olmayanlarsa modern anlamda eğitimin e’sine muhtaç durumda.

Eğer laik ve bilimsel eğitim, toplumun bu kadar derininde yatan, bu kadar kökleşmiş bir haksa, bunun deforme edilmesi de herkesin gündeminde olacaktır. Buna karşı mücadele de bu ‘herkes’ ile olur. Bu durumdan en çok etkilenen, devletin verdiği eğitimden başkasına ulaşma imkanı olmayan, içi boş bir eğitimin sonuçlarını hayatı boyunca taşıyacak olan kesimlerdir. Mücadele hattı da bu değerlendirmeye göre oluşacaktır. Laiklik gündemi sadece bazı hassasiyetlere sahip, belli siyasi görüşteki kişilerle sınırlı kalabilecek bir konu değildir. Aksine toplumun temel taşlarından biridir. Laik ve bilimsel eğitim mücadelesi teknik bir şekilde ele alınıp uzmanların görüşlerine de bırakılamaz. Eğer eğitimin gericileştirilmesinin sınırlı bir kesimi değil de herkesi etkilediğini kabul ediyorsak, mücadeleyi de bu şekilde kurma sorumluluğumuz vardır. Laik ve bilimsel eğitim sadece birkaç okuldaki velilerle ya da eylül ayıyla sınırlı kalamaz. Bu planlı saldırıyı ancak geniş kapsamlı, merkezi bir mücadele hattı durdurabilir.

Toplum için bu kadar yakıcı, bu kadar temel bir gündem, ancak fikri olan ve buna göre harekete geçmek isteyen herkesin katılabileceği mücadele zeminleriyle başarıya ulaşabilir.