Adalet Kurultayı alanında panel ve çalıştaylar dışında göze çarpan ilk yer Hafıza Sokağı oluyor. Biz de bunun üzerinden gidelim. Sokakta ülkenin yakın ve uzak tarihinden adaletsizlikler görseller ve bilgilendirilmelerle anlatılıyor. Hafıza Sokağı adaletsizliklerin yaşandığı halleriyle kalmadığı, hala hafızalarımızda yer tuttuğunu veya tutması gerektiğini vurgulamak için hazırlanmış. Hafıza Sokağı’na yerleştirilen adaletsizlikler şunu gösteriyor; yani Kurultay, 80 darbesinden sonra idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nu ve Erdal Eren’i de; Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile kumpas davası mağdurlarını da, Hamit Fendoğlu’yu ve Terzi Fikri’yi de gündeminde görüyor.

Hafıza Sokağı’ndaki bu yelpaze, Kurultay’ın toplumun her kesimini hedeflediğini gösteriyor. Kurultay üzerine yapılan en önemli tartışma da zaten içerikten çok kimin gelip gelmediği, neyin kapsanıp kapsanmayacağı ile ilgiliydi. Bu ‘kapsama alanı’ tartışmasının iki yönü var.

İlk yön CHP’nin kapsama alanını genişletmeye çalışırken, aslında bir temeli olmayan şişirme ‘hassasiyetlerin’ tuzağına düşmesi. İçki içme tartışması tam bu konuya örnek oluşturuyor. Yandaş medyanın ilk günden beri üzerine gittiği bu konuda, çıkan fotoğraflar ve verilen tepki ile hazırlanan tuzağa düşülmüş görünüyor. Asıl amacın Kurultay’ın haberlere çıkma biçiminin değiştirilmesi olduğu bu kadar açıkken; CHP kendini bir tür “hassasiyetlerimiz” kafesine sıkıştırıyor. İçki kullanımının ne kadar geniş bir kesimin hassasiyeti olduğu ise ayrı bir tartışma konusu.

Geniş kitlelerle ilişki kurmanın temel yöntemi ağza alınmaması gereken bazı kelimeler, değinilmemesi gereken bazı konular veya içki içilip içilmemesi gibi yüzeyde olup biten bir durum değildir. Hedefte geniş kesimler varsa, geniş kesimlerin dinleyeceği ve katılacağı olaylar ele alınır. Yani yöntem derin bir şekilde işlenir, sadece kozmetik olarak değil. Strateji, negatif bir şekilde sözcük ve gündem sınırlamalarıyla ilgili değil; pozitif bir şekilde gündeme alınan konuların kapsamının genişlemesi ile ilgilidir. Eğer ele alınan konular yeterince ‘geniş’ değilse, söylenen veya söylenmeyen hiçbir kelime durumu kurtaramaz.

***

Kurultay kitapçıklarından alıntılarsak ikinci maddesinde yazan;

“Panellerde ve Çalıştaylarda sadece önceden belirlenen konuşmacılara söz verilecektir.” maddesi yerine kocaman puntolarla şu yazılmalıydı:

“Adalet Kurultayı bütün katılımcıların fikirlerini söyleyebilmesi için organize edilmiştir. Bütün katılımcıların kendi düşüncelerini her fırsatta ifade etmeleri esastır.”

 

Ancak bu şekilde olsaydı Kurultay içki içilip içilmemesi üzerinden değil, tartışılan ve ele alınan gündemleriyle konuşulurdu.

Ana problem (kitapçıklara da boy boy yazıldığı gibi), katılımcıların içki içip içmemesi değil, kendi fikrini anlatacağı bir alan bulamamasıdır. Ne ana panellerde, ne de çalıştaylarda bireysel bir katılımcının konuşması için neredeyse pinpon topu kadar bir boşluk bile bırakılmamış. Bunun yerine halkın mağduriyetlerini anlatabilmesi için bir Adalet Kutusu hazırlanmış, Hafıza Sokağı’nda geçmiş mağduriyetlerin anıları canlı tutulmuş, iyi dilekler yazılabilmesi yahut fotoğraf çekilebilmesi için de bir imza duvarı var.

Fakat iddamız şudur ki; tamamen yurttaşın kendisine ait olan 3 dakikalık, tek bir söz hakkının yanında bin Adalet Kutusu’nun lafı bile olmaz. Eğer binlerce kişiyi bir yere ortak akıl üretmeye çağırıyorsanız, üretim hakkını aynı binlerce kişiye tanımalısınız. Öbür türlü devasa bir yuvarlak masa toplantısı dışında bir şey yapamamış olursunuz.

***

Kapsama alanı tartışmasının bir de temsili boyutu var. Kurultay, açıklandığı tarihten itibaren hangi siyasi figürlerin veya partilerin gelip gelmeyeceği üzerinden tartışılıyor. Buna bir ek olarak, panel ve çalıştaylarda da konuşulan AKP’ye karşı geniş cephe oluşturulması ihtiyacı Kurultay’ın doğal olarak gündeminde yer aldı. Kurultay’ın şu ana kadar tartışma konusu yapıldığı gündemlerden birinin HDP’nin katılıp katılmaması da bu tartışma içinde sayılabilir.

Elbette bu tartışmanın açılmasının sebebi geniş cepheye duyulan yakıcı ihtiyaç.

Bu verilerden şu öngörüyü yapabiliriz: 2019’a kadar yapılan bütün siyasi çalışmalar bu geniş cephe tartışması içinden geçecek. Herkes birbirine katılımcıları soracak, kararlar buna göre alınacak. Bu katılım tartışmasının yanına kendi fikirlerini söyleyebilecekler mi sorusunu da ekleyelim, önümüzdeki iki sene için temel siyasi tartışmamız belli olsun. İki sene için ayrımlar da, yan yana durmalar da bu konular üzerinden olacak.

***

Adalet Yürüyüşü milyonlarca kişinin sahiplendiği, ülkemiz tarihindeki en önemli eylemlerden biriydi. Çünkü dinamikti, hareketliydi. İyi bir ortak aklın ürünü olsa bile temel gücünü, halkın iktidara karşı biriken öfkesinden, tepkisinden alıyordu. Onunla birlikte büyük bir güç oldu ve milyonların sesi haline geldi.

Fakat bu ruhun devamı sadece organizasyon becerisiyle sağlanamaz. Ülkenin en önemli aydınlarının, en doğru şeyleri söylemesiyle de olmaz. Katılan halkın, yani televizyonlarda görülemeyen, sesini duyuramayan milyonların sözüyle, fikriyle ve ortaklaştığı politik eylemliliğiyle sağlanabilir. Eğer o insanlar kilometrelerce yürüdü ise, sayfalarca konuşmaya da aday olmuş demektir.