Yaşadığımız rejim Deli Dumrul şeklinde ülkeye çöreklenmek istiyor. Durumdan irkilen AKP tabanı da ne yapacağını, nereye başvuracağını düşünüyor.

Meclis muhalefetinin yasama yetkisi gasp edildi, yargı gücü yürütmenin elinde, özcesi güçler ayrılığı kalktı. Yürütme de tekleşti, tek adamlıkla toslayacakları duvara hızla koşuyorlar. Ülkeyi demokratik parlamenter rejimden adım adım uzaklaştırmak istiyorlar. OHAL'e sırtını dayamış AKP-Saray eli ile yönetilen KHK rejimi yeni devleti tanımlıyor. Baskı, şiddet hız kesmiyor, yeni cemaatler yerleşiyor, laiklik düşmanlığını her adımlarında işliyorlar. Saray’daki zatın eksik gördüğü kültür veya anlayış tamamlanmak isteniyor. Kabineyi tamamen bu amaca uygun düzenlediler.

Her gün baskı her yer direniş

Baskı artıyor ama karşısında kitlesel düzeyde ve farklılıkta KHK rejimi karşıtları da artıyor. İstedikleri evreye, bu nesnel karşıtlık nedeniyle bir türlü geçemiyorlar. Onca çaba harcıyorlar ama KHK Rejimi Karşıtlığı, daha baskın ve daha belirleyici olarak ülke gündeminde yer ediyor.

Hep ayağına takılan, önüne dikilen, paçasından tutan kitleselliği yerleşmiş bir tepki var. Toplum aydın yüzünü uzatıp her seferinde "buradayız, gitmiyoruz, hayır" diyor. Yaşadığımız rejimin fıtratı gereği, kargadan başka kuş bilmemesinden dolayı balta ile modern ülke yönetmek istiyorlar.

Meclis var seçim var

Ama meclis var, yasa var, seçim var, mahkemeler var, savunmalar var, partiler var, dernekler var, kısıtlanması imkansız iletişim araçları var. Hep ama hep bir çıkış, ışık var ve olacak da. Bunu engellemek, yok etmek ceberrutlar için ne mümkün olmuş ne de olacak. Eşyanın tabiatına aykırı!

Referandumu yapmak, sandığa gitmek zorunda kalıyorlar; "hayır" diyenler ezici bir üstünlük elde ediyor, sandıkta kaybediyorlar. 7 Haziran'da ve 16 Nisan referandumunda KHK rejimi-başkanlık milyonlarca oy ile veto yiyor. AKP-Saray'ın tabanında bağlılık yaratacak ne mekanizması ne de anlatımı kaldı. Pamuk ipliğine bağlı bir hayat sürüyorlar.

Adaletle kuşatıyoruz

Hayır diyenler durmadı “adalet” diyerek Ankara’dan İstanbul’a kilometreleri yürüdüler. Tutuklu gazetecilerin davalarında çöp iddianamelere ağzını açamayan hakimler karşısında, gazeteciler yazılarını katbekat aşan savunmalarla asıl yargılayan taraf oldular.

Laikliği anayasadan, ülke yaşamından çıkarmaya cesaret edemiyorlar. Ama arkadan dolanmaya çalışıyorlar; müftüleri, dinle ilgili görevlileri “ne var canım” tonlamasıyla devlet işlerine karıştırıyorlar. Neyse ki kadınlar bu duruma göz açtırmıyor, adalet demekten vazgeçmeden “Kıyafetime karışma”, “Müftü işine bak” diyerek ayaklanıyor.

HDP'nin "Vicdan ve adalet nöbeti" İstanbul ayağı ile sürüyor. Kurulan bariyerler, temsili olarak parka alınan insan sayısı, nöbeti tutanlara ağaç gölgesi engelline bakınca, devletin korku nöbeti noktasına vardı.

Adalet söylemini elden bırakmayanlar bir kaynaşma süreci de yaşıyorlar. CHP ve HDP’nin farklı çağrılarla da olsa eylemlerinde birbirlerini yalnız bırakmamaları zalimi çileden çıkarırken, muhalefeti yüreklendiriyor.  Rejim karşıtı direnişlerin farklı çağrılarla farklı zaman ve yerlerde de olsa katılanların ortaklaştığını her seferinde arttığını görüyoruz. Hayır diyenler, Adalet Yürüyüşü’ne katılanlar, Cumhuriyet Davası’nı destekleyenler, Kıyafetime Karışma diyen kadınlar, Vicdan ve Adalet nöbetine katılanlar rejimin tepesine yağmur gibi, dolu gibi yağıyorlar.

KHK rejimini durduralım

Referandum sonucunun hemen ardından yüzde elli üstündeki kitleselliği yele savurmak isteyen muhalefet yaya kaldı. Bu süreci sıçratan hamleler hep rejim karşıtlığını ifade ediyor. HDP de “Durmayalım Durduralım” derken KHK rejimine karşı herkesi bir araya getirmeyi hedefledi.

7 Haziran’da olduğu gibi ülke genelinin, milyonların iyiliği adına konuştu. Büyük bir modernlik, demokratlık ve olgunlukla Adalet Yürüyüşü’nü de kucaklamaktan geri durmadı. Yaz demedi, tatil demedi, ülke neyler dedi; milyonların hızını almasını kendine görev bildi.

Milyonların kararlılığı için kararları nerede alalım?

Ne yapacağız? Ne yapmalıyız? Ayakların baş olması için yürüyen milyonların karar almasına ihtiyaç var. Yakında gerçekleşecek Adalet Kurultayı çok önemli bir fırsat olabilir. Bunu muhalefetin bir kesimi “ne yani ağzı olan konuşacak mı?” yozlukla karşılarsa hiç şaşırmayalım. Ama bugünü ve yarını kurtaracak olan, katılanın konuşmasıdır, pası atması değil topu koşturmasıdır, karar almasıdır. Kesinlikle ve kesinlikle milyonların konuşacağı toplantılar, organizasyonlar, eylemlerdir, halk meclisleridir. Forumları yapanlar, hayır meclislerini yapanlar bilir; işine gelmeyenler anlamazlığa vurur, ortada duran olgunun üstünden atlayarak geçmek ister. Ama milyonların karar alacağı mekanizmalar, meclisler dağ gibi bir olgudur. Geçip gitmene izin vermez.

Bugün muhalefet için milyonlarla konuşmak milyonlarla düşünmekten daha akli ne olabilir? Geleceği milyonların kararı ve kararlılığı belirleyecek.