Meclis, içtüzük değişikliğinin kabul edilmesiyle kapandı ama artık “büyük millet meclisi” denilecek bir yanı kalmadı. ‘Egemenlik benimdir’ diyen anlayış tüm kaleleri işgal etmek üzere ilerliyor. İçtüzük değişikliği de bu işgalin bir parçası. AKP’nin görüşlerinden ibaret, muhalefetin itirazlarına kapalı bir meclise artık milletin meclisi denilemez.

Mecliste muhalefetin hükmünün ortadan kaldırılması muhalefete çaresizlik kapılarını açmaz, aksine daha büyük sorumluluklar yükler. Kimse, her seçimde bir oyunun dahi peşine düşüp sandık başlarında sabahlayan, tüm tehditlere rağmen her gün seçim mücadelesi yürüten topluma dönüp de ‘elimiz kolumuz bağlandı’ diyemez. Hele de diktatörlüğe karşı yüzlerce kilometre yürünmüş, milyonlar bir araya gelmeyi başarmışsa bunu demek hiç mümkün olmaz.

Bize ne düşer?

Günler günleri kovalarken unutmayalım başkanlık tehdidi hala kapımızda, bu konu kapanmadı. Eylemler yapıyoruz, bildiriler dağıtıyoruz, toplantılar yapıyoruz, daha ne olsun diyemeyiz. Kendimizce yaptığımız küçük şeyleri konuşma imkanı bitti. Tüm toplumu tek adam rejiminden nasıl kurtaracağız, bu büyük hedef için harekete geçmeliyiz.

Mecliste muhalefetin hükmü kalmadıysa ve diktatörlük tehlikesi kapımızdaysa gerçek bir meclisin inşasını bir araya gelen muhalefet gerçekleştirebilir. İhtiyacımız olan herkesin eşit söz hakkına sahip olduğu ve toplumun her kesiminden, her yaştan insana açık olan yapılardır. Bu yapılar tüm ülkenin geleceğini değiştirecek kararları alıp bunun için canla başla mücadele edebilirler. Hayır Meclisleri’nin referandum mücadelesi gibi… Gerçek mücadelelerin kendi kapımızın arkasında ve kendi aramızda değil de toplumla buluştukça başarıya ulaştığını bu örnekten görmek mümkün. Kendi aramızda “konuşarak” sorunları çözemeyeceğimizin farkına varalım.

Kongrelerden meclise, sovyetlerden iktidara

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunda kongreler tarihi bize çok uzak bir örnek değil. Bölgelerde toplanan kongrelerde kararlar alındı, genelgeler yayınlandı, delegeler yeni kongrelerin hazırlıklarını, alınan kararların hayata geçirilmesini sağladı. Hedefli ve disiplinli bir mücadele büyük uğraşlar sonucu kazanımlar sağladı. Sivas Kongresi hükümet değiştirtip kongrelerde seçtiği temsilcilerini yetkili kurum diye tanıttı. Kendini ancak hem topluma kabullendiren hem toplumla aynı yola düşenler meclisi kurabildi. Kongrelerle aşağıdan yukarıya bir meclis yapısı inşa edildi. Burada işlerin saltanat karşısında çok kolay olduğunu söyleyecek olan yoktur...

Rusya’da da bir meclis yapısı kuruldu ve yaşadı. Sovyetlerde herkes yer alıyordu. Bolşevikler de Menşevikler de Narodnikler de anarşistler de işçiler de askerler de herhangi bir unvanı olmayan insanlar da. Bazı örgütler çoğunluktu, bazıları azınlık ama politik bir hareket olarak Sovyetler, toplumun geleceğini konuşuyordu. “Sovyete gelirsem bizim örgüt ne olacak” demedi hiçbiri, sovyetin kazanması; herkesin kazanması ve çarı devirmek demekti, tüm işçi sınıfının kurtuluşu demekti.

Örgütler arasında anlaşmazlıklar hep vardı, Sovyetler de zaten bunun için vardı. Anlaştıkları konularda ilerledikleri için Sovyet ayakta kalabildi. Büyük hedefleri hayata geçirmeye çalışırken ‘nerede anlaşmıyorduk?’ diye sorun aramazsın. Yürürken diğer meseleleri konuşma imkanını bulursun, bulamazsan da birlik, kale gibi durmaya ve herkesin örgütü olmaya devam eder.

Vesayetler bitti, meclisler yürüyecek

Artık vesayetler devri kapandı. Meclisler kenarda dursun, biz örgütlerimizle baş başa karar alalım devri de bitti. Tarihten dersler çıkarmak zorunluluğu birinci sırada.

Hedefli bir ilerleyişe ihtiyacımız var. Pusulamız olmadan her zaman yönümüzü bulamayabiliriz. Aklımıza ilk gelen genel geçer faaliyetleri hayata geçirdiğimizde milyonlar arkamızda belirmeyecek. Öngörüleriyle birlikte ülke sathında bir mücadele planını önümüze koymak durumundayız. Bir dönüp Adalet Yürüyüşü’ne bakalım. Hedef iktidar, hedefi vurmaya yürüyen de milyonlardı. Referandumda hayır diyen yüzde elliden fazlasıydı. Bunlar kaderin bir oyunu olmadığına göre politik hamlelerin bizi nerelere taşıdığını görmeliyiz.

Biz belimizi nasıl doğrultacağız diye konuşurken CHP’den önemli bir adımın daha ilanı geldi. Adalet Yürüyüşü’nde bir araya gelen milyonları, Adalet Kurultayı’na çağırıyorlar. Milyonlar birlikte konuşsun, hiçbir partinin bayrağı olmasın diyorlar. Toplumla yürümeye kim baş koyarsa koysun o politik hareketin içinde pişer, bu yüzden çok doğru bir adım daha attılar.

İhtiyacımız olan mahallemizde yapacağımız atölyeler değil, Adalet Kurultayı gibi bir fikri örgütleyebilmektir.

Kimse zaferin teminatını vermeyecek. Yenilsek de “bizi buraya getirdiniz, şimdi yenildik” demeyecek. Ne var edersek, o hepimizin yarını olacak. Adalet mücadelesi bu ülkenin umudu olduysa, meclisler bu umudu sürekli kılacak yegane mücadele alanlarıdır.

Bir tane, iki tane, üç tane meclis yetmez. 10 parmakla o meclisleri sayamamalıyız. Ülkenin her yerinde meclislerin aşağıdan yukarı inşa sürecini elbirliğiyle var etmeliyiz.

Sovyetlerden iktidara yürüyenlerin yolunda gitmekte hiç zarar yok. Meclisleri her yerde ayağa kaldırmak için yürüyelim.