9 Temmuz’daki Adalet Mitingi’nin ardından toplumsal muhalefetin önündeki yol da çizilmiş oldu. On binlerin katıldığı yürüyüş ve milyonların katıldığı miting; Hayır Meclisleri'nin kapsayabileceği potansiyeli gösterdi. Somut bir fikrin etrafında toplanma (‘Hayır’ veya ‘Adalet’ gibi), yalnızca kendi grubuyla değil herkesle birlikte hareket edebilme ve özeli değil geneli siyasal sürece katma fikirlerinin geçerliliğini kanıtladı.

Şunu da söylemek gerekir, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü ve yürüyüşü başlatan fikirler, neredeyse mümkün olan en son anda faaliyete geçti. Yine de ‘daha önce yapılsaydı’ tartışması sadece CHP’yi değil bütün muhalefeti, sadece son 6 ayı değil Gezi Direnişi’nden bugüne bütün süreci içine alan bir tartışmadır. Bu tartışmaya sapmadan, geç de olsa bu fikirlerde anlaşıyorsak devam edelim.

Meclisler kuruldukları günden bu güne birtakım tartışmaları geride bıraktı. Birtakım ilkeleri belirledi. Toplumu siyasallaştırma hedefiyle hareket etmek ve gündemini buna göre belirlemek, bütün katılımcılar arasında eşitliği kabul etmek, kararları eşitlik ilkesine ve birey hukukuna uygun şekilde almak, tüm katılımcıların fikirlerine başvurarak önerilere ve tartışmalara açık bir işleyişi benimsemek, siyasal hedefte ortaklaşan herkesle kol kola yürümek gibi önemli ilkeler edindik.

Buraya kadar edindiğimiz deneyim, adalet mücadelesi sürecinde bir kez daha kanıtlanmış oldu. CHP’nin attığı adım, benzer bir yöntemle büyük bir başarı yakalanmasını sağlamış oldu. Şimdi soru şu: Benzer bir hamleyi meclisler nasıl yapar?

Atılması zorunlu adım

Meclislerin 9 Temmuz süreciyle sınavı dalgalı oldu. Eğer Meclislerin kuruluş fikirleri Adalet Yürüyüşü ile bu kadar uyuşuyorsa bu dalgalanmayı neye bağlamalı?

Belli ki forumlardan 7 Haziran'a, oradan 16 Nisan’a uzanan süreçte, Meclislerin kendi tarihsel ilerleyişlerinde bir adım daha atması gerekiyor.

Burada Meclisler için esas olarak yeni bir organa veya yeni bir ilkeye değil, bir çerçeve değişikliğine ihtiyaç var gibi görünüyor. Adalet Yürüyüşü sonrasında da sürmesi beklenen siyasallaşma ve yükselen muhalefet dalgası; Meclislerin bir sonraki adımı için de gerekli koşulları yarattı.

Yani unumuz var, şekerimiz var. O zaman neden helva yapmayalım?

Meclislerin siyasi ilkelerinin ve öneminin Meclis üyelerince sahiplenilmesi, Meclislerin bir şekilde yayılması ve örgütlenmesi yönünde çaba harcamak; adalet yürüyüşü ve mitingi sonrası süreçte hem olanaklı, hem de zorunlu.

Meclislerin sol birliklerden farkı, birey hukukuna göre işlemesidir. Meclislerin bu yönü önümüzdeki süreçte belirleyici olacaktır. Çünkü adalet mücadelesi verenler sol birliklere değil, kendini ifade edebileceği, kararlarına ortak olabileceği yerlere katılma eğiliminde olacaktır. Bu anlamıyla meclisler hem çeşitli kurumlarda örgütlü veya örgütsüz herkesin eşit bir biçimde bir araya gelebileceği en uygun zemindir.

Sezar ve Napolyon bile Durduramaz

Meclis üyelerinin Meclisin karar alma ve uygulama mekanizmalarına olabildiği kadar çok katılımı esastır. Deforme olan, varoluş amaçları ve siyasi konumlarından geriye düşen Meclisler, Antik Roma’dan bu yana süregelmiştir. Bu deformasyonu durduran en büyük engel, Meclis fikrinin kendisidir. Meclis fikrine ve kendi siyasal düşüncesine sahip çıkan üyelerin karşısında Sezar veya Napolyon bile duramaz. Üyelerin Meclis fikrine bağlı kalarak kendi fikirlerini savunması, karar alma süreçlerini zorlaştırmaz. Aksine karar almanın önünü açar.

Bu sahiplenme ve örgütlenme fikri, Meclislerin partiler gibi düzenlenmesi gerektiği anlamına gelmez. Yine de belli bir düzeyde kurumsallık olması gerektiği açıktır. Bu kurumsallığın tek ilkesi; genel kabul gören görüşlere göre veya demokratik yöntemlere göre alınan kararların belirleyici olmasıdır. Güçlü olanın güçsüz olana yetmesine göre değil.

İlerlemezsek düşeriz

Adalet Yürüyüşü ve Mitingi’nin Meclisler açısından dalgalı süreci şunu gösterdi: Meclisler adım atma ve ilerleme inisiyatifi göstermediği zamanlarda kazandıklarını da koruyamayan bir duruma düşmektedir. Bu nedenle Meclislerin büyüme eğilimi hiçbir dönemde duraksamamalıdır. Meclisler kendilerini koruyacak, değiştirecek ve sürdürecek olgunluğa sahiptirler. Bu değerlendirmeleri ve kararları uygulayacak olanlar da Meclis üyelerinin kendileridir. Ancak bu şekilde Meclisler güncel konulara ilişkin mücadelelerini sürdürebilir konumda kalabilirler.

Sürdürmekte kararlıysak, yolumuz açık

Tekrar söyleyelim: milyonların katıldığı Adalet Mitingi’ne giden süreç; diktatörlüğe karşı rejim mücadelesi vermenin yolunun en geniş cephenin kurulmasından geçtiğini ispatladı. Meclisler referandum sürecinde ve sonrasında biriktirdikleriyle, ‘itirazı olan herkesi’ kapsayacak deneyime sahip. Bundan sonraki asıl tartışma Meclislerin yetkinliğiyle ilgili değil, sürdürülmesi iradesiyle ilgili olacak.

Adalet Mitingi sonrası Meclislerin yolunun nerelere kadar uzanabileceği de aydınlanmış oldu. Meclislerin yolunda bir adım daha, bir metre daha, bir engel daha aşalım. Meclislerin çerçevesini oluşturan fikirlerin milyonları harekete geçirebildiği görüldükten sonra şu tereddütsüz söylenebilir: Yolumuz açık.

Önce ilk çağrımızı tekrar yapalım: Meclislere katılın.

Bir adım daha atıp ikinci çağrımızı da yapalım: Meclisleri sahiplenin. Potansiyelimiz milyonlardır. Artık tereddüde gerek yok.


*Yarın dergisinin 7. sayısında yayımlanmıştır.