Adalet Yürüyüşü’nün yolu uzundu ama ta en baştan önü açıktı. Siyasi karar, kararlılık, geneli kucaklama, genel ve yakıcı sorunun üstüne yürüme, örgütlü güç sihirli bir çubuk gibi savruldu ülkeyi sardı. Neredeyse her kesim, AKP’nin tabanı dahil, yürüyüşün haklılığına ve ilerlemesine katılır hale geldi.

Şu aşamada bile yürüyüşün KHK’ların gırtlağına çöreklendiği ülkeye kazandırdığı söylenebilir. Haklı olarak sonu merak ediliyor ama CHP’nin bu siyaset tarzı muhalefeti epey bir ileri fırlatacak bir noktaya çoktan ulaştı. Yürüyüşü durdurmak için KHK çıkarılamadı, KHK rejimini yönetenler ülke genelinde etki bırakacak laf üretemedi.

**

Kötü haber; bu çıta sadece CHP’nin değil, hepimizin zorunlu olarak çıtası olacak, kimsenin bundan geri kalır durumu olamayacak. Bir açıdan da Gezi’ye benziyor; mazeretler listelenmeye devam edilemedi, herkes kendi parti logosunu değil adalet dövizini aldı. Yürüyüşün arkasına geçti, adalet sloganı ata ata, otobandan, tempolu, %50 ile bal gibi yürümeye devam etti.

CHP parlamenter rejim için, meclis için yürürken hala “biz demiştik baştan itibaren sokakta olunmalıydı” diyenler hiç zahmet etmeyin, nefesinizi tüketmeyin. 500 km mahşer sıcağında 23 gün yürüyenler neyi, ne yapacağını artık iyi bileceği için size düşmeyecek artık bazı başlıklar.

Yurttaş gün yüzü gördü “oh be KHK rejimine mecbur değilmişim!” dedi. Bu yolu yürüdükten sonra insanların yüzünde şunu okuyorsunuz; bundan sonra tamamına erdirmek için ne gerekiyorsa onu yapalım. Gereği yapılır, kendi pozisyonuna uygun formlar aksiyonlar aranmaz.

**

Bir kötü haber daha, Hayır’ın büyük şehirlerde kazanmasının ardından, otobandan yürüyen binlere kimse artık belirsiz, gidilmeyen, gidilemeyen mahalleleri ve yerelleri anlatamayacak. Ya otobandasın ya otobandasın artık.

Binleri kilometrelerce yürütmek bu kadar mümkün müydü? Evet, evet, evet! Bu kadar anlaşılır, bu kadar hızla bu kadar mümkündü muhalefetin adım atması. Bir düşünün; “seni başkan yaptırmayacağız” da o kadar anlaşılır, o kadar mümkün, o kadar ikna edici, muhalefeti o kadar ileri fırlatıcı olmuştu.

**

Adalet yürüyüşü çoktan başlamışken bazıları “Kim için, ne için, herkes için mi, neye karşı, neden şimdi?” diyerek uzun uzun konuşmak istedi. Eklemeler, tamlamalar yaparak bir paragraflık birleştirme sloganlar bulmak istedi. Ama toplum o kadar açık, o kadar anlaşılır, o kadar içten, o kadar beklenti halinde idi ki; “adalet” demek, herkesin katılacağı yürüyüş kolunu tanımlamak, bu mahşer kalabalığını ortaya çıkardı.

Oysa sol, rejimle değil rejimin ürettiği sorun başlıkları ile uğraşmak istiyordu. Mesela böyle bir zamanda kıdem tazminatı kampanyasını yeterli görebiliyordu. KHK rejimine karşı her gün, her saniye direnen Nuriye ve Semih ortada iken; yüzlerce gazeteci, onlarca seçilmiş siyasetçi aylardır tutuklu iken; solun çok vakti vardı. Diktatöre hayır demeye muhtaç %50 ile ne yapacağını hiç hesaba bile katmak istemiyordu.

**

Ülke nerdeyse ip üstünde yürürken muhalefetin her bir parçası gereğini yapmakta değil yapmamakta direndi. Var olan konjonktürü küçümsedi, kendisini başlı başına konjonktür gördü. Öne sürdüğü formüller hep oyalanmasına, AKP-Saray’ın el arttırmasına yaradı. İnanılması zor, kabul edilmesi imkansızdı ama gökten zembille onu sıçratacak nedenini bekledi. Bu konuda kimse kimsenin ayağına basmadı. Nitekim saray da meydanı boş buldu, objektif koşulları yaratan adımları birer birer atmaya devam etti.

Başkanlık iyice uç verdi yol aldı, 7 Haziran geçti gitti, 1 Kasım geçti gitti, dokunulmazlıkların oylanması geçti gitti (bazılarının kendisi gereğini yapmış gibi konuşması da ayrı bir ara başlık diyeyim, geçeyim) geldik 16 Nisan’a; açıktan tiranlık burnumuza dayandı. E artık bıçak kemiğe dayanmıştı, saray objektif koşulları hazırlamıştı, muhalefet aklını başına topladı; Hayır için hareketlendi, meclislere ikna oldu.

**

Referandum sonrası daha akşamında %50 tarafından muhalefetin sokağa dökülmesi beklendi. Ogün çıkmayan CHP yönetimine ana muhalefet tabanı bunu o kadar hissettirdi ki genel başkanı bir saniye düşünmeden Ankara’dan İstanbul’a yürüme kararı aldı. Çok da iyi oldu.

Berberoğlu’nun tutuklanması bardağı taşıran son damla oldu. Sarayın eli artırması ana muhalefet partisini bir nevi dinamitledi. Herkesin kaçınılmaz bir şekilde dahil olduğu, olabileceği Adalet Yürüyüşü’nü CHP-Kemal Kılıçdaroğlu başlattı. Ve binlerce insan asfaltlara sarılır gibi, elini uzatsa İstanbul’u yakalayacakmış gibi, diktanın alnının çatına baktı ve yürüdü, yürüdü, yürüdü…

**

Adalet sözüne bahane arayanların, lafı uzatmak isteyenlerin dışında kimsenin tereddütü yoktu. Memleketi kurtarmak isteyen koşa koşa adalet sözünün peşine takılmıştı. Bir ülke muhalefete gırtlağı yırtılırcasına bağırıyordu; ne yapacaksak yapalım, yeter ki her şeyin başı şu başkanlıktan kurtulalım!

İşte bu ahval ve şerait içerisinde AKP’nin açıklamaları kendi tabanı tarafından bile itici bulundu. İşte doğru söz ve doğru eylem karşısında kokuşmuş çürümüş rejimin acizliği pespayeliği. Samimi bulmuyorlarmış, lütuf gösteriyorlarmış, yolları onlar yapmışmış, teröristlermiş diye çırpınıp duruyorlar.

Geçeceksiniz bunları, siz bir avuç biz milyonlarız, %50’nin üstü yürüyor, bundan sonra ayağınızı denk alacaksınız!