Emmanuel Macron 7 Mayıs’taki başkanlık seçimi ikinci turunu açık arayla Le Pen’i mağlup ederek kazandı. Geniş bir kesim aşırı sağcı Le Pen’in yarışı kaybetmesini kutladı ancak göz ardı edilemeyecek bir kesim de sonuçların açıklanmasından sonra Macron’a karşı sokaklara döküldü. Fransa tarihinin en genç başkanı olan Macron’un politikaları ve karşılaşacağı direniş, Fransa’nın olduğu kadar Avrupa Birliği’nin de geleceğini şekillendirecek.

Eski bakanın eski ekonomi politikası

Eski Sosyalist Parti üyesi ve Ekonomi Bakanı Emmanuel Macron, Le Pen’in karşısında kazandığı kolay zafere rağmen zor günler bekliyor. Macron geçerli oyların yüzde 66’sını kazanmasına rağmen Fransa’da aşırı sağ karşıtı kesimin lideri olabildiği söylenemez. Macron’un Ekonomi Bakanlığı yaptığı dönemden beri savunduğu kemer sıkma politikaları, Le Pen’le gelen aşırı sağ tehlikesine rağmen bir karşıt blok oluşmasının önüne geçti. Macron bakan olduğu dönemde de savunduğu ekonomi politikası kamu harcamalarını kısmak, çalışanların haftalık çalışma saatlerini arttırmak ve sendikaların pazarlık gücünü frenlemek gibi maddeleri içeriyor. Birinci turdaki rakip merkez sağcı Fillon’un politikası kadar sert olmasa da, Macron’un ‘kalkınma planında’ emekçilere yer ayırdığı söylenemez.

AB’nin geleceği kurtuldu mu?

Macron’un başkanlığının Avrupa Birliği açısından önemli sonuçları var. İki turlu başkanlık seçiminin sonuçlarına göre Fransız seçmenlerin büyük bölümü AB’ye bir şekilde karşı duran adaylara oy verdi. Macron’un başkanlığı AB için neredeyse felaketi önledi ancak asıl durumu Almanya ile ilişkiler ve Brexit süreci gibi gelişmeler belirleyecek. Yapılan değerlendirmelere göre Macron Almanya ve Fransa’nın itici gücünü oluşturduğu bir AB istiyor ancak Almanya buna ne kadar yanaşır belirsiz.

Bağımsız adaylık ve Parlamento

Macron’un politikalarını belirleyecek önemli bir süreç de gelecek ay yapılacak genel seçimler olacak. Bağımsız bir aday olarak Macron’un ve En Marche hareketinin diğer ana akım partilere göre genel seçimlerde şansı daha az. Yine de Macron başkanlık zaferinin rüzgarıyla genel seçimlere de damga vurmayı hedefliyor. Eğer hedeflenen olmazsa Macron’un başkanlığına parlamento ile sürtüşmeleri damga vurabilir.

Macron başkanlığa yüzde 66 gibi yüksek bir oranla geldi ama ikinci tura damgasını vuran önemli bir nokta katılım oranının düşüklüğü ve geçersiz (boş) oyların oranı oldu. Seçmenlerin bu tavrı Le Pen karşısında bile Macron’un o kadar da matah bir aday olamadığını kanıtlıyor. Gerek neo-liberal ekonomi politikası, gerek Avrupa Birliği’yle ilişkilerin belirsizliği; Macron’un başkanlığının problemlerle dolu olacağını gösteriyor. Yine de başkanlık seçimi sürecinde Le Pen’e ve Macron’a karşı meydanları dolduran, seslerini duyurmak için boş oy atan seçmenler siyaseti sadece Le Pen’e ve Macron’a bırakmayacak gibi görünüyor.