Referanduma neredeyse üç hafta kala Avrupa, Batı düşmanlığından medet umularak evet’i %60 ile taçlandıracaklarını açıklıyorlar. Başka bir felaketi icat edebilirler, her şey beklenir. Ama Hayırcılar adeta bedenleri ile ülkenin siperi olmuş durumda, sandığa el uzatmaları zor görünüyor, tüm cesareti ve sistemli çalışmalarıyla melanetlere hazırlıklılar. Bu %60 lafı Cumhurbaşkanı seçimine (%51,8) dayandırılıyor. O köprünün altından çok sular aktı, tüm OHAL baskısı altında yapılan anketlere evet’in %48,8 (kararsızların dahil edilmediği hali) geçemediğini görüyoruz, akli melekeleri çalışanlar rüzgarın ne tarafta olduğunu biliyor.
Marşlarla karşılayan halkımız sayesinde pazara çıkamaz, televizyonlarda muhalefetle bir araya gelemez, batıya ayak basamaz, Suriye konusunda konuşamaz bir iktidar konumundalar. Referandum sonrası tehditler de göstermektedir ki batıdan kopuk bir rejime koşar adım yerleşmek istiyorlar. Bu da halkların başına savaş da dahil korkunç işler açılması anlamına geliyor. Gittikçe tırmanan Batı ile gerilime son vermek için Hayır’ın kazanmasından başka bir seçenek yok. Artık “Batı ile aramı bozup Şangay Beşlisi ile at koştururum” gibi bir dünya da kalmamış durumdadır.
Bu sefer Batı ile kartlar özür sonucunda yeniden kapanamayacak raddeye getirilerek açılıyor. 15 Temmuz üzerine raporlar yayınlanıyor, yasak üzerine yasak koyuluyor. Referanduma ayarsız ve fütursuzca malzeme edilen Batı ilişkileri karşısında atılıp tutulan yaptırımlar tabiki söz konusu değil. Bu nedenle de milliyetçiliğe seslenemedikleri de ortada, MHP tabanınının Hayır’a net bir kayışını bu yüzden izliyoruz. Hollanda ile başlayıp ABD’ye kadar uzanmış olan karşı yaptırımlar ise büyüyor.
Londra’da saldırı oluyor Batıya şöyle sesleniliyor; “Siz böyle davranmaya devam ederseniz yarın dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı, Batılı güvenle, huzurla sokağa adım atamaz” Bu her lafına alkış tutan eli ayağı kaybetmiş topluluk değil ki; Almanya, İngiltere, İsviçre...
ABD, Trump kazandığından beri pek çok ülke ile görüşmesine rağmen Türkiye’ye ne ederse etsin randevuyu vermemiş bulunuyor. Şimdi ise ABD ve İngiltere tarafından Türkiye, havayollarında sadece cep telefonuna izin verilen elektronik cihaz kısıtlaması getirilen Mısır gibi Fas gibi bir ülke ilan edildi.
Tüm bu noktaya AKP fiili olarak başkanlık sistemini işleterek getirmiş bulunuyor. Hani halkımız en çok “ne istediler de yapamadılar” diye sinirleniyor ya, çok haklılar! Kendi etti kendi buldu, ne bir Meclis’e ne bir komisyona ne bir yargıya ne bir orduya ne bir Bakanlar Kurulu’na takılmadan yürüttü. Bir de bunun referandumda evet çıkmış halini düşünün. Biraz hayat ile bağı varsa kahraman olduğunu savunan AKP’liler için de bu gelişmeler bayağı bir yetkiyi elde edenin dünya karşısında ne kadar rezil durumlara düştüğünü bir yerde gördüğü anlamına geliyor.
Evet “nasıl kafa tuttu” dedirttikleri kesim olabilir ama dedirtemedikleri milliyetçiler de epey bir hacimdedir. Referandum sonucuna etkisinin bilakis “bunlar bizi ele güne rezil ediyor” yorumları sonucu Hayır’a yarayabilir. Devrilmez addedilen AKP’nin dış siyasetteki düştükleri hezimetlere Hayır diyen ama sandığa gitmeye karar vermemiş olanlar da bir tabana kuvvet etkisi yaratabilir. Hayır için çok kritik bir kesim olan kararsızların sandığa katılımını son saniyelerde bile artıracak bir etkisi olabilir.
Batı ile ara açılıyor da Rusya kucak mı açıyor? Tam tersi Rusya ile ambargo konusunda tam olarak anlaşmaya varılamadığı gibi Suriye’de Türkiye’yi istemediğini ilan etmediği kaldı. Rusya, Afrin’de ÖSO ile çatışmaları engellemek için YPG ile anlaşma yaptı. Suriye’de tüm taraflarla IŞİD ile savaşmak konusunda anlaşırken Türkiye ile hiçbir ortaklığa imza atmadı.
Stratejik derinliğin yarattığı batağı kast eden Binali Yıldırım “az düşman çok dost” diyerek yeni sayfa açılsın istiyordu. Numan Kurtulmuş da “ne geldiyse başımıza Suriye politikası yüzünden geldi” diyordu ama artık geri dönmelerinin zor olduğu bir hezimetin sadece alkışçısı pozisyonunda kaldılar. Bitmedi, bir de hayır ile yaşayacakları hezimet var.