Malum zat “cesur olacağız” diyor “korkmayacağız” diyor. İnsan bu kadar mı “korkmuyorum” derken korkusunu belli eder?

Topçu Kışlası’nı kast ederek adını bile ağzına alamadan “o eseri yapacağız” diyor. Cihangir’de yapılan saldırının hemen arkasından söylemiş olması da hiç tesadüfmüş gibi gelmiyor.

Ama ne oldu? Boyunun ölçüsünü aldı ve Firuzağa’da Gezi insanları toplandı; “Taksim’de bir Gezi hayaleti dolaşmaya devam ediyor” diye düşündürdü, “o eser diye andığın AVM’yi sakın aklından geçirme” dedi.

Ve çocuklara tecavüzlere ağzını açmayan güruhların kalkıp Orlando katliamına yaslanarak LGBTİ’lere tehditler savurmasından Cihangir’deki plakçıya “seni yakarız” demesine, insanlar Gezi dönemine göre kaç kat öfkeli bir aşamaya gelmişti.

Çocukları, kadınları korumayan devlet tomaları, gazları, copları, silahları ile bu sefer yakıp yıkmaya Cihangir’in göbeğine yığılmıştı.

***

Yani söz bitmedi, eylem bitmedi, yolun sonuna gelmedik. Ölmedik daha…

Liseli genç kardeşlerimizi önümüze alalım. Karanlığa karşı her biri ayrı okuldan topluca, hem de iktidarın törenlerinin ortasında direnmeye devam ediyorlar. Üzerlerindeki her türlü baskıya karşı Gezi’nin ruhunu ve tarihini yaşatır bir tarzda bir dalga başlatıyorlar. Bu sefer de karanlığa sırtını dönerek meydan okuyan liseliler oluyor.

Liseli gençlerin fikirlerini baskı ile susturabiliriz sanan sefil okul ve ülke yönetimi, görüntüsü şatafatlı ve biatla bezeli içi boş törenlerinde bu tablo karşısında kalakalıyorlar.

İktidar da aynen böyle kalakalacak.

***

Sur’u, Nusaybin’i yerle bir edip şehir ve insan bırakmayan kafadan batı insanı için ne beklenir? Gittikçe zalimleşiyorlar ve “size Cihangir’i dar ederiz, yakarız sizi” diyorlar.

Bu dünyanın insanına, istedikleri Ortaçağ aklına uyabilecek yaşam tarzını kabul ettiremeyecekler.

Ne kadar şehri yerle bir etseler, ne kadar Cihangir tehdidi yapsalar da aklından, yaşam biçiminden, dilinden, yaşam hakkından halklar vazgeçmez. Bu gerçeği görmek, duymak onlar için vampire güneşi göstermek gibi bir durum düzeyindedir.

***

Her gecenin sabahı, her kışın bir baharı olduğu gibi karanlığı yaran bir direniş olduğunu her seferinde hatırlayalım. Bugün de ayrı zamanlar ve konumlarda olsa da ortak hedefte birleşen bir hareketlilik var. Cihangir saldırısına karşı direnenler, LGBTİ’ler, kadınlar ve her seferinde cesareti artarak akacağı mecrayı arayan muhalif kesimler var.

Bombalar, katliamlar yüzünden kabuğuna çekilen kesimler her seferinde durumu görerek “bu iş direnmeden olmayacak” konusuna karar veriyor. Bir güce bel bağlanamayacağı gerçeği daha fazla açığa çıkıyor.

İktidar Kürt halkının nefretini kazanmakla kalmıyor; laikler, kadınlar, LGBTİ’ler, liseliler diye devam ediyor. Hatta AKP’yi kuranlar bile isyan bayrağı açıyor.

Dış siyasetteki gibi iç siyasette de AKP için durumlar “yalnızlaşmaya”, sıkışmaya hızla sürükleniyor. Bu esnada yeter ki muhalefet artık ortaklaşsın.

***

Erdoğan ve ona tam biat içerisinde olanlar, IŞİD’in halifesi varsa bizim de olabilir diye bakıyorlar. Her fırsatta IŞİD’i andıran bir açıklama ya da başlık atıyorlar. Derhal Orlando katliamını sahiplenen başlıklar atıyorlar, Alperen Ocakları’nı taraf tutuyorlar.

Çok ama çok aceleleri var.

Başkanlık için referandum neden yapamıyorlar? Neden sürekli “fiilen başkanlık dönemindeyiz” deyip duruyorlar? Neden “olmadı partili cumhurbaşkanlığı” diyorlar? AKP’nin Başbakanı neden “isterseniz Amerikan tipini veririz” diyor? Neden Binali Yıldırım’ın her konuşmasının besmelesi “fiilen başkanlık gelmiştir” şeklinde oluyor? 

Başkanlığı AKP’nin tabanına bile kabul ettiremiyorlar, zaman her saniye daralıyor. “Oldu da bitti maşallah” demek istiyorlar.

Her an bir yerden bir ayaklanma rüzgarı çıkabilir diye fena halde korkuyorlar. Bu korku yersiz de değil. Bahse konu direnişler ve direnenler bir yerde, Demokrasi Cephesi’nde birleşebilir.

O zaman AKP için durum çok daha zor bir hale gelecek.

O zaman çember daralmakla kalmayabilir, çember bir yerden kırılabilir.