AKP çok açık bir kriz içerisinde ve debeleniyor. Her ne kadar kurmay takım sırayla çıkıp inkar etse de başkanlık yolunda kriz yaşıyorlar. Başkanlık konusunu anlatmak ve ikna etmek konusunda kazdılar kazdılar sert kayalara çarpmaya başladılar.

Bugüne kadar yumuşak toprakları kazdılar. Başlık Kürt Sorunu idi ellerini çok kolaylaştırıyordu. Kemalistleri bile sürüklemeyi bu şekilde başardılar. Muhalefet bunu engelleyebilecek birlik ve aklı geliştiremedi.

MHP’yi, en azından Bahçeli cenahını tam angaje hale getirdiler. Son sahnelere gelmiş gibi hareket ediyorlardı, rejim değişikliği kendini daha fazla göstermeye göze görünmeye başladı. Son açıklamalarda “gitti Başbakan, geldi Partili Başkan” diye bir nevi ağızlarından kaçırdılar.

Davutoğlu’ndan sonra AKP’liler üzerine basarak “bizim derdimiz sistem” diyor. Karşılaşabileceğiniz pek çok mecrada elleri yukarıya kaldırıp bir kovboya yakalanmış suçlu misali “yok valla biz burada rejim değil sistem tartışıyorduk” diyorlar.

Nihai olarak hilafete ikna etmeleri gerekiyor, nasıl anlatılacak ve taraftarların azalmaması, artması nasıl sağlanacak? Referanduma kalırsa nasıl bir kaos çıkarmak gerekecek?

Sonuçta AKP’nin genel başkanı Davutoğlu konuya kendini tam vakfedememiş tam olarak razı gelmemiş ve “başkanlık sistemini biraz demlenmeye bırakmak gerekir” demiş. Örgütün fikir babası denilen şahsiyetle bile antant kalmamış durumdalar geri kalan partililerle nasıl öyle dümdüz gidebilecek?

Tamam, üst seviyede biat kültüründen geliyorlar renk vermiyorlar ama sürekli çelişmek mecburiyetinde kalıyorlar. Adını bile koyamıyorlar. Sahneye baş danışman Şeref Malkoç çıkıyor “partili Cumhurbaşkanı” diyor, AKP sözcüsü Ömer Çelik çıkıyor “tam başkanlık” diyor, AKP grup başkan vekili Nurettin Canikli çıkıyor “partili başkanlık sistemi” diyor. Hepsi nasıl anlatacağının şaşkınlığı içerisinde.

Trollerde dahil, karınları doyuyor, sırtları pek, aklı zorlamaya gerek yok, çok mutlu mesutlar. Bir an önce kilit teslimi yapmak istiyorlar ama birinin dediğini öbürünün dediği tutmuyor nasıl olacak? Tam da Erdoğan’ın hayalinde olduğu gibi her gün birinin kellesi mi gidecek? Bir yerde korkunun ecele faydası olmadığı anlaşılınca asıl fırtına kopmayacak mı?

Açıkların çoğalmaması için yangından mal kaçırır gibi bir koşturma içerisindeler. Hızla HDP’li vekillere dokunulacak, hızla Başbakan azledilecek, hızla Suriye’de savaşa girilecek, gazeteciler tutuklanacak, siyasetçiler tutuklanacak, hızla başkanlık sistemine kılıf bulunacak, olmadı kaos ile beraber hızla referanduma gidilecek. Bir saniye düzelme olmasın, bir gün boş geçilmesin, her gün bir yerlerde bombalar düşsün, tansiyon düşmesin. Neme lazım araya muhalefet girer, çözüm girer, düzen girer, akıl girer.

Şimdi mesela ana muhalefet şaşırtıcı şekilde, epeydir topluma gereken şekilde, sert bir muhalefet ile devreye girdi. Kılıçdaroğlu kalktı “kan dökülür” dedi, daha da paniklediler.

AKP hiç istemez ama dokunulmazlık konusunda meclis işleyecek, hiç istemezler ama oylama yapılacak, kontrol edemeyecekleri bir gizli oylama olacak, herkes istediği gibi oy kullanacak ve her an hiç hesap etmedikleri bir tablo ile karşı karşıya kalabilecekler.

Siyasal İslamcıların çoğunun bu işin sancısını çektiği de ortada, televizyon programlarından birinde AKP’ye yakın bir isim “partili Cumhurbaşkanı” kavramını savunurken  “temiz muhafazakarlara anlatmak gerekli” diyor. Yazık ki ne kadar kirli bir tarafın olduğunu da itiraf ediyor. Demem o ki, taraftarlarının hepsini garanti görmüyorlar.

Çok soğukkanlı bir türü olmasına rağmen AKP sözcüsü Ömer Çelik krizin karakterini şöyle ele veriyor. Diyor ki “varoluşsal bir çatışma yok” yani çatışma var illa ki. Çatışma yoksa niye başbakan görevden alındı? Evet varoluşları saraya bağlı, sarayda yerli yerinde, onunla haşa ne çatışması olabilir ki, başka da konu mu var ki şu dünyada?

Akıl izan yoksunu, varlığını bir kişiye adamaya hazır, yalana dolana her gün bulanan, suçunu sonu gelmeyen yeni ve büyük suçla örtenler: sizin feleğiniz şaşmış, beter olacaksınız.