Nükleer Zirve nedeniyle ABD’ye giden Erdoğan’ın görüntüsünü kurtarmak için ekibi çok çalıştı çabaladı. Obama ile fotoğrafı çıkmasa ne yapacaktı nasıl olacaktı? Artık hiçbir taraf aynı karede bile yer almak istemiyordu, konuşma kürsüsü vermek istemiyordu. ABD pazarlığı sıkı yürüttü ne de olsa elinde Sarraf vardı. Anlaşılan o ki Fırat’ın batısında ilerleyen YPG’ye saldırmama konusunda söz alınarak görüşme yapılabildi.
CNN’in ünlü habercisi Amanpour’un (Gezi’de Erdoğan ve çevresinin “provokatör” ilan ettiği) Erdoğan ile olan röportajı ABD Çıkarması daha doğru fiil ile çıkaramamasının bir kesitiydi. Asıl konu Obama dahil herkesin köşe bucak birlikte görünmekten kaçması, sonuç açıklamalarında Obama’nın başka Erdoğan’ın başka konuşmasıydı. Ülkeler arası yapılan diplomatik görüşmede bile görüştüğü ülke başkanını (Obama) yalanlamaktan kendini alamıyordu. Basın özgürlüğü konusunda eleştirildiği her yerde yazılıyor Erdoğan öyle bir şey duymadığını söylüyordu.
Yalanlamaktan, yalanı anlatmaktan bir saniye geri duramıyordu. Alışın diyorlardı ya asıl başlarındaki “alışmış kudurmuştan beter” vaziyetindeydi.
Her soruya cevabı hazır, tabi istemediği konu ve istemediği soruların sorulmasına çok geriliyordu. Eller ayaklar sıkça yer değiştiriyordu. Her nereye gidiyorsa yasaklayarak, tutuklayarak, tekme tokat dövdürterek, gazetecilerden kaçmaya çalıştığı için bu röportajın alışılmadık bir tarafı vardı.
Röportajda Brüksel soruldu, son dönemin katliamlarında ismi geçen pek çok IŞİD’ci gibi Brüksel bombacısı da (İbrahim Bakraoui) elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’ye gelmiş ve sınır dışı edilmişti. Buna da cevabı hazır hiç teklemiyor yine “biz uyarmıştık” diyordu.
Mafya babası tarzında “sizin için kötü olur” kabilinden Brüksel patlamasından tam dört gün önce açıklama yapmıştı. Patlamadan sonra tüm dünya bunun şokunu yaşamıştı “nereden biliyordu?” Erdoğan’ın açıklaması şöyleydi “Brüksel’de veya AB’nin herhangi bir şehrinde bu bombaların patlamaması için hiçbir sebep yok. …. Türkiye’de patlayan bombaların size bir şey ifade etmediği olabilir. Sizin şehirlerinizde patladığında bizim ne hissettiğimizi anlayacaksınız, ancak çok geç olacak”.
Bu açıklamanın bir tesadüf olmadığı pek çok bağı ve savaşı dinamitleyen ögeyi taşıdığını cümle alem bir kenara yazmıştı.
Acar gazeteci Erdoğan’ı köşeye sıkıştırma çabasında “Neden basına savaş açıyorsunuz? Gazetecileri hapse atıyorsunuz.” cevap belli hiç tekleme takılma yok “biz casusları teröristleri hapsediyoruz. Onlarla savaşıyoruz.”
Gazeteciler casus, akademisyenler, Kürtler, Sosyalistler, Aleviler, aydınlar, her türden muhalif kesim terörist. Bu nedenle ya tutuklanmalı, ya yargılanmalı, ya da kılıçtan geçirilmeli. Onun yeni terör tanımına kendisi dışında herkese kadar uzanabilir. Kılı kıpırdamaz!
Avrupa’ya bu doğrultuda tavsiyelerde bulunuyor “siz de terörist tanımını yeniden yapın” cihatçıları tanımadıklarını “ah bir tanısalar ne güzel olur” manasında bir yaklaşımı ifade etmeye çalışıyordu. Ya da kendisini sürekli ele veriyordu. Kahramanmaraş’a 300 kişinin yaşadığı Alevi köyünün dibine 27 bin cihatçıyı yerleştirerek katliam şampiyonu olmaya aday hale gelen bir hilafet meraklısından artık kimsenin başka bir beklentisi olmasın.
Anayasa’yı veya Anayasa Mahkemesi’ni tanımayan bir Cumhurbaşkanı’nın ardından yasa dışı bir mahkeme düzeneği, savcısı ve hakimi ile karşı karşıya kalmak şaşırtıcı değil. Can Dündar ve Erdem Gül mahkemesinde yetki belgesi almış avukatların bile salona girmesini engellemeye çalıştılar. Cumhurbaşkanı müdahil oluyor ama vekiller olamıyordu. Anayasa tanımazlık hakim ya! Can Dündar savunmasını yaptıktan sonra savcı “Aslında bir kopuş savunması izledik” Can Dündar sormuş “Ne kopuşu?” Savcı “Sonra anlarsınız…” Belli ki savcı savaşı körükleyen silah dolu tırlara, savaşın büyümesine çok ikna edilmiş. Soruşturmak için değil tehdit etmek için oturtulmuş.
Davutoğlu çıkış yolu olarak göremediği için bu sürece pek ikna olmuşa benzemiyor. Son açıklaması bunu gösteriyor “PKK silahı bırakacak, bunun başka yolu yok. Silah bırakıldıktan sonra, niye konuşulmasın barışın şartları içinde? O zaman siyasetin kanalı açılır. Silah konuşmaya başlayınca siyaset hissizleşiyor” dedi. Baksanıza “kökünü kazıyacağız” dan bambaşka bir noktaya gelmiş.
Olacak iş değil hem de başbakan! Erdoğan derhal cevap verdi “Ortada müzakere edilecek de, görüşülecek de bir konu yoktur. Terörle mücadele son terörist imha edilene kadar devam edecek". Aman ne içerde ne dışarda toplumun sırtından savaşı eksik etmesin. Şimdi aralarında her zaman ki gibi ayrı gayrı olmadığı yaygarası koparılıyor.
Yaygaranın ve yalanın da ecellerine faydası olmayacak.