ODTÜ’de Melih Gökçek’in öğrencilerden korkarak, okul yönetiminden habersiz gece saatlerinde binlerce ağacı kesmesi Gezi Ruhu’nu bir kez daha harekete geçirdi. Eskisi gibi olmayacak, hepimizin lafı değil mi? Şimdi ODTÜ eskisi gibi değil.
Ağaçlar kesildiği dakikadan beri Ankara’nın, ODTÜ’nün öfkesi dinmiyor.
Bülent Arınç da bir değerlendirmesinde Gezi benzeri olaylar çıkarılacak korkusunu dile getiriyor. Kendisi Gezi Direnişi’nde Başbakan yurtdışından gelmeden önce demişti ki “burada AVM istemiyoruz diyen insanlara gaz sıkmak yerine ikna edici çalışmalar yapılmasını doğru buluyorum”. Şimdi niye böyle sayın Arınç? Sormadan, sopalarla, öğrenciler yokken, yasal değilken koskoca yeşil alanın katledilmesine insanlar hayır da demesin noktasına pek çabuk gelmişsiniz.
Hepimiz artık daha da eminiz ki Gezi’yi kötüleyerek siyasetini güçlendirmeye çalışan AKP’nin üstesinden ancak öfkesi dindirilemeyen direnişler gelecek.
Elbette Türkiye’yi sürükleyecek ve kapsayacak zorunlu bir noktaya varmak için, Melih Gökçek’i yollayacak, seçim siyasetini ve alternatifini de yaratmak Gezi ile beraber Kızılay, Tuzluçayır, ODTÜ’de meydanlara çıkanların hakkıdır.
Varacağı sonuç da budur. Direnişi baştan sona adımlayanlar, arşınlayanlar seçim günü geldiğinde gerçek bir sorumluluğu sırtlarında buram buram hissedecekler. Forumlarda ortaklaşanların seçim politkasında da ortaklaşmayı ertelemesi çok yanlış olur.
Bugün Kadir Topbaş, Mustafa Sarıgül meselesi de genel siyasete yaslanarak ele alınıyor. Hiç bir zaman yerelin ne yaptığı ve yapacağı konusuna gelinmedi, iktidar ve ana muhalefet partisi konuşuluyor. 2009’da Yerel Seçimi’nde AKP’nin ekonomik kriz ve işsizlik konusundaki uygulamaları değerlendiriliyor. Pek tabiki önce ekmek!
Zaten seçimler konusunu değerlendirmemek, başka bir gündemi zorlamak konusunda bir kısım olarak anlaşmış olunsa bile köşeyi dönünce mahalledekiler, sokaktakiler sormaz mı? Hiç mi sormuyor? Seçimlere ne diyorsunuz siz?
Lenin, Sol komünizm Bir Çocukluk Hastalığı eserinde burjuva parlamentosu seçimlerini görmezden gelen tutumu çok net eleştirir. Rosa, Ekim Devrimi’nden sonra Almanya Devrimci Hareketi’ni büyütmek için seçimleri küçümseyen yaklaşımı eleştirir.
Türkiye’de de 12 Eylül’ün hemen öncesinde Fatsa’da seçimler için mahallelerde, semtlerde, kahvelerde yapılan toplantılar sonucunda Fikri Sönmez kendisini Belediye Başkanlığı’na aday olarak önerir. Bu konuda hiç tereddüt etmez, halkın gündemi seçimdir, halkın ihtiyacı hakkını savunacak bir başkan adayıdır. Fatsa’nın Ortak Adayı Fikri Sönmez’dir. Halkın adayı olmasının çok net bir gerekçesi vardır; karaborsa, tüccar, faizci ve vurguncu ile hep mücadele eden bir isimdir. Son nefesine kadar devrimciliğini haykırmaktan da vazgeçmedi.
Türkiye için bir masal, bir mesel değilse Fatsa, tarihten dersimizi doğru alalım. Fatsa’nın örneğini niye Gezi’de, forumlarda yaratmayalım? Gezi’den korkan AKP’nin, en çok korkacağı aday da Gezi’nin adayı olacaktır muhakkak. Hepimiz bunu isteriz değil mi?
Mücadele bir cepheden yetmez, her cephede olmalıyız. Hem ODTÜ’de, hem forumda, hem sandıkta. Yakın zamanda Gürsel Tekin, Sarıgül karşısında Gezi ile alaka kurmayı gündeme getirdi. Ve nihayet Sırrı Süreyya Önder’in “forumlarda pişirilecek adaylık olmalı” değerlendirmesini duyabildik (İMC TV). Hepimizin çok önemsediği, herkesin birleştiği, Gezi’yi yaşatan forumlar bir kaç ay önce seçimleri değerlendirmeye başladıktan ve olgunlaştırmaya çabaladıktan sonra adaylar forumlarda pişirilebilecek.
Gezi’nin, forumların, Her Yer Taksim Her Yer Direniş’in ortaklaşılacak, Ortak Adayları’na kaçınılmaz olarak yol aldığımızı daha net görebiliriz.