Can Dündar ve Erdem Gül Anayasa Mahkemesi kararı ile özgürlüğüne kavuştu. Müebbet ile tutuklu yargılayan mahkemeye AYM “hak ihlali var” dedi.
AKP’liler bunu beklemiyordu ne yapacaklarını şaşırdılar. Boş bulunup sevinenleri de oldu. Hızlı çekim haline gelse bayağı gülünecek bir seri komik sekans yaşandı. Hepsi Erdoğan’ın ne diyeceğine bağlıydı ama bir iki gün sonra konuşunca ters köşe oldular. Bu arada AKP’lilerin bir şey demek zorunda oldukları durumlar oldu. Eğer sınıfta kaldılarsa, istekleri olmadıysa, toplumun nefes aldığı, sevindiği bir gelişme olduysa öyle hemen konuşmuyor. 7 Haziran’da da böyle olmuştu, sustukça da herkes pek bir sevinmişti.
Erdoğan’ın konuşmasından önce AKP grup başkan vekili Bülent Turan mecliste şöyle demiş,
-Sevinçle karşıladık, aslolan tutuksuz yargılamaktır.
Erdoğan açıklama yaptıktan sonra,
-Cumhurbaşkanı kararı eleştirmiştir, siyasiler eleştiri yapabilir biz de bu eleştiriye katılıyoruz. Yetki gaspı yapılmıştır.
Özgürlüğün üstünde tepinen her yeri baskı şiddet tutuklama ve kana boğan güruh birden Cumhurbaşkanı için ifade özgürlüğü kampanyasına başladı.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş Erdoğan açıklama yaptıktan sonra,
-Sayın Cumhurbaşkanımız, AYM’nin kararıyla ilgili kişisel konumunu ortaya koymuştur.
Arkasından Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış’dan Kurtulmuş’a azar mı desem uyarı mı desem bir açıklama geldi.
-Cumhurbaşkanı’mızın AYM kararını eleştirmesi “kişisel konumlanma” değil; “devletin ve hükümetin başı” sıfatıyla açıklamadır.
Bundan sonra ki düzeltmelere devam edemiyorum. Meclisteki Mehmet Metiner falan “hayıııır o kiiiiii” gibi konuşmaları bir düşünün. Baş danışmanı bile az bulacak düzeyi, nasıl sonsuz bir dramatik bir hale soktuklarını hepimiz biliyoruz.
Zaten bu devirde temel insan haklarını kenara koymuş olsanız bile her şeyi bir kişinin söylediğine göre baştan aşağı dizayn etmek imkansızdır. Erdoğan’a bağlı işleyen AKP’de bir karar vesilesiyle ortaya saçılan durum bu kadar vahim vaziyettedir.
Erdoğan ne dedi; “Mahkeme direnebilirdi, saygı duymuyorum, uymuyorum da” yani mahkemeye ikinci emri verdi. Bundan sonra uymasa ne olacak? Bu çelişki her şeyin üstünde olamayacağını gösterdi ya emin olun bir şekilde gerisi de gelecektir. Ama bir daha gördük ki bu bir sendrom değil köklü bir tehlike “Yasa da meclis de mahkeme de benim” diyor. Sadece kendi dediğinin derdinde olduğu için ekibi ile böylesi bir gülünç durumda olduğunun farkında değil. Tüm kararları, tüm açıklamaları, tüm imzaları, tüm açılışları, tüm toplantıları kendisi yapamayacağına göre bir yerde bu kararda olduğu gibi tökezleyeceği açıktır.
AYM’nin Abdullah Gül’ün seçtiği üyelerin çoğunluğu ile karar alması yollarını ayırdıklarının fiili olarak en açık işareti kabul edildi. AYM başkanı da Erdoğan’ın açıklamasından sonra “karara herkesin uymak zorunda olduğunu” söyleyerek kararlı olduklarını gösterdi. Cumhurbaşkanı’nı da yargılamaya kalkarlar mı bilemeyiz. ABD bu ekibe ne kadar arka çıkıyor bilemeyiz. Bildiğimiz Erdoğan karşısında Cemaat o kadar organizasyonla ne yapabildi ki de Abdullah Gül ve ekibi çok büyük hareket yapacak?
Erdoğan Fildişi Sahili’ne kadar uzağa gitti. Bayram değil seyran değil neden Fildişi Sahili? Akla çok fazla şey getiriyor ama en tipik olanını deyivereyim. Yanında yöresinde gideceği ülke kalmadı Afrika’ya kadar uzanıp dini İslam olan yeni arkadaş mı arıyor? Batacağını hissediyor da kendine kaçabileceği uzak bir noktamı arıyor?
Emin olunuz bu bocalamalar bu çelişkiler bitmez, açılan yarıklar büyür. Bu yarıklardan geçecek olanlar bizleriz onlar bu yarıkları tamir etmeden. Yeter ki biz kendimizden emin olalım. Bu süreçte aslolan Can Dündar ve Erdem Gül’ün ve diğer tutsak gazeteciler için el birliği yapanlardır. Her yerde her platformda bıkmadan usanmadan mücadelesini yürütenlerdir. Tutuklu olmaya devam eden gazeteciler için bu mücadele sürmelidir.