Suriye’de ateşkes süreci gündeme geliyor, Esad, Rusya, ABD buna göre konumlanıyor görünüyor. Bunun karşısında AKP veryansın savaştan yana tehditler savuruyor, bir tek kendinin inandığı açıklamaları tekrarlayıp duruyor. Yaklaşık beş yıldır bir iki ay sonra dedikleri Şam’da namaz kılma derdinden vazgeçmiş değiller.

PYD Ortadoğu’daki halklara umut olan bir yönetim şeklini Rojava’da başarmış ve IŞİD ile savaşmaya devam eden bir anlayışı geliştirmiştir. AKP esasen buna düşmandır ve Türkiye’deki Kürt Halkı’na yaptığı düşmanlık ile uyuşmaktadır. Bu nedenle içerideki ve dışarıdaki savaşını sürekli kılmak istemektedir. Tek dayanağı bunun için kendisine alkış tutanlardır. Bunlar da her sendelediğinde dallarından dökülecektir ki kendi içlerinde öyle olmaktadır. Savaş konusu adeta Erdoğan’ın kalkanı durumundadır, kalktığı durumda kral çıplak durumuna düşecek.

Ankara patlamasını PYD (YPG) ile ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Dikkat ederseniz artık IŞİD’i saymıyorlar bile. Çünkü bir önceki Azez’e olan saldırıda obüs toplarını yollamışlardı.  Bu sefer de cihatçıları yolladıklarını görüyoruz. Binlerce cihatçının Türkiye’den sınırdan bölgeye geçirildiği haberlerini okuyoruz. Çoktan kirli savaşı işleme koydukları için ağızlarından PYD dışında laf çıkamıyor.

Patlamayı TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) üstlendiği için, PYD bizimle alakası yok dediği için, YPG tek bir kurşun atmadım dediği için, Salih Neccar olarak PYD’den diye uydurdukları kişinin gerçek kimliği ortaya çıkıp ailesi “oğlumuz Abdulbaki Sömer” diyerek Adli Tıp onayı ile açıklandığı için, ABD ikna edilemediği için aslında yalan açığa çıkmış, açıklamaları düşmüştür, AKP’nin nasıl oynadığı da bir kez daha görülmüştür.

Ama yok ille de PYD’ye saldırılması için sebep gerekiyor ya, hazır sebep önündeyken onu kullanacak. Bu süreç olsa olsa Türkiye’nin olmadık yerlerinde bombaların patlamasına, cenazelerin çoğalmasına, cenazeleri bile tanınmayan ölümlere yol açar. Cihatçıları nasıl yok edeceğim derdine düşmüş olan Esad, Rusya, görüntüde mecbur kalan ABD karşısında AKP cihatçıları yolluyorsa, savaş koşulları ülkeye tamamen yerleşecek anlamına geliyordur.

AKP'de dönem devam ettikçe yapılanlarla ilgili aleniyet oluştu. Gözüne sokarcasına, kurban pazarlığı yaparcasına, insanlıktan hiçbir emare kalmamacasına… Mesela Ankara patlaması sayılıyor kınanıyor, ama ne Suruç ne 10 Ekim Ankara ne de önceki katliamlar sayılmıyor. Bu katliamların sorumlusu olmasa da olur, AKP “ne önemi var nasılsa Solcular, Kürtler, Aleviler, Emekçiler öldü” diye kayıtlara geçsin istiyor.

Kürt illerinde cenazelerin yıkılan ve dozerlerle kaldırılan binalarla paramparça edildiği ortaya çıkıyor. Analar babalar yine yollardalar ve evlatlarının cenazelerini nereden bulacakları derdine bir utanç tarihinde daha düşüyorlar. Bu olsa olsa bir halka yeniden savaş ilan etmektir.

Bölgenin gerçek haberlerini yapanlardan anlıyoruz ki Arapça konuşan katliamcılar IŞİD’cilerden oluşuyor. Yöntemlerinin bugünün en vahşi çetelerine, IŞİD’e ait olduğu bellidir. Kadınlara olan nefretlerini cansız bedenlere yapılan işkence ve fotoğrafların yayılmasından artık düşünün. Bu seviye AKP’nin kadın lügatini oluşturmaktadır. Son dönemde tipik olarak yaşadığımız, cinsel saldırıların ve kadın cinayetlerinin sistematiğinin kaynağını buralardan aldığını unutmayalım. Hiçbir kadın bu tablo karşısında bir saniye bile yerinde durmamalıdır.  Bu sınırsız vahşete karşı sınırsız bir mücadele dinamiği yaratmalıyız.

Bir başka aleniyet Nusaybin’de yaşandı; Dilşah Ak isimli bir 59 yaşındaki ablamız kızı ile yolda yürürken zırhlı araçtan açılan ateşle katledildi. Vali bunun “araçtaki teknik arıza” nedeniyle olduğunu ilan etti. Devlet artık sokak ortasında insanları öldürdüğünü itiraf ediyordu.

Göz göre göre çocukları yaşlıları diri diri yaktıkları vahşet bodrumundan teşhis bile edilemeyen cenazeler çıkarken bir tek laf etmeyenler neden bu açıklamayı yapıyorlar? Bu devletin valisinin ve vahşet bodrumlarını yapanların işleri ayrı ayrı yürüttüklerinin ifadesidir. Vali kendisini açıklama yapmaya mecbur görüyor. Ama vahşet bodrumunu bombalayanlar devlete bağlı değiller. İkisi de ayrı koldan vahşeti normalleştirmeye çalışıyor.

Yalanları üst üste sıralamak kolay değil. Sıkışıyorlar, debeleniyorlar, kullandıkları kelime dağarcıkları tükeniyor. Kendilerine nefes alacakları bir kademe yaratmak istiyorlar. Erdoğan’ın başkanlık meselesini tamamen hayata geçirip nefret ettikleri meclisin işlevini tamamen ortadan kaldırmak istiyorlar. Tek kişi tek yönetim tam bağlılık tam tek tam tek tam tek…

Aslında “işte Cumhurbaşkanı’nın onayladığı mis gibi anayasa” diyerek konuyu kapatmak isterler. Ama seçime mecbur kalacaklar görünüyor. Burada işleri iyice şaşacak çünkü öyle karanlık güçlerle “dediğimi yap ben de seni besleyim” şeklinde yaptıkları anlaşmalar gibi olmayacak. 

 

Toplumun yarısına taptıkları başkanlık konusunu bu saatten sonra nasıl anlatacaklar? İkna edemedikleri kesimler ne olacak? Yüzleri açığa çıktıkça, evlerine cenazeler girdikçe AKP’ye nefreti büyüyen kesimlere nasıl anlatacaklar? Savaşla beslenenlerin anlatmaya yerleri kalmadı. Anayasa gökten Erdoğan’a gökten zembille inmeyeceğine göre neyi, nasıl anlatacak?