Erdoğan’ın hayatta kafasına çakılı olan bazı tarihler var, mesela 7 Haziran, mesela Gezi, mesela Kobane direnişi, mesela 1 Mart 2003 savaş tezkeresinin ona karşı durdurulmuş olması mecliste reddedilmesi. Bu tarihsel ve büyük çıkışların bir daha olmaması için havsalamızın almayacağı kötülükler ve onların kılıflarını düşünebilir.
Düşündüğünü görüyoruz da, Cizre’de insanlar diri diri ölüme terk edilirken yakılırken adı master olan aslı “vahşet bodrumunun kılıfı” diyeceğimiz inkarcılığın ezberini geçiyorlar. Yine öğrenciler olmadan okul yönetme Kürt olmadan Kürt yönetme derdi peşindeler.
Erdoğan, kalbindeki hançerlerden biri olarak 1 Mart konusunda sızlanıyor, Suriye’de savaşı buradan öne sürmeye, gerekçelendirmeye çabalıyor. Tam olarak 1 Mart 2003’te Irak’ta işgale katılmak üzere ABD işbirlikçiliğine toplum tavrını koymuş meclis de buna uymak durumunda kalmıştı. AKP milletvekilleri arasında ciddi bir ayrışma yaşanmıştı.
Irak’ta da direnenler ABD’ye Ortadoğu’ya bir daha bu şekilde işgalci olarak giremeyeceğini gösterdi. Tüm dünyayı emperyalizmin kudretinin mutlak olmadığına ikna ettiler. Daha sonraki süreçte Ortadoğu’nun ve dünyanın pek çok uyanışına da kaynaklık edebilmiştir. Bu yüzden şimdi savaş her yeri sarmaya çalışıyorsa bilelim ki direniş kanatlarını daha fazla açarak sarmaya çabalıyordur.
ABD bu nedenle askeri gücü ile geri çekilerek zaman içerisinde IŞİD ve türevi unsurları üreterek Ortadoğu topraklarından nemalanmak için başka yollar aradı. Aradı aradı ama her seferinde yanlış hesap Bağdat’tan döndü.
Bu bahiste Erdoğan bu yollarda sonsuz deneme hakkı var sanıyor. Kendine has olan hezimetlere veya ABD’nin hezimetlerine aldırmadan Ortadoğu topraklarında işgalcilere ortak olmak için yanıp tutuşuyor.
Ne dedi en son, Halep gelişmesinden sonra Suriye’ye saldırı konusunu kast ederek “…1 Mart tezkeresi kabul edilip Türkiye, Irak'ta olsaydı, Irak'ın durumu böyle olmazdı. 1Mart tezkeresi ilk anda geçseydi, Türkiye masada olacaktı…”. Sanki meclisi mi tanıyacak, yasa mı tanıyacak, partisindeki farklı görüşlere mi bakacak tek derdi meydanlarda ve bölgede direnenler.
Bugün Türkiye topraklarındaki savaşa Kürt halkına yapılan zulme dur demek için 2003’teki gibi ortak ve güçlü bir savaş karşıtı cephe kurulamamış olabilir. Faşizm, milliyetçilik, darbe, Ergenekon ile köklü hesaplaşmasını yaşayamamış memleket gerçeği diyelim. Ortadoğu toprakları için savaşa hayır diyebilenler Kürt halkı için savaşa hayır diyebilecek olgunlaşma evrimini elbet bir gün geçirecek ve tutarlı demokratlarımız çoğalacak. Kendi topraklarındaki halkın her seferinde topluca katledilmek istenmesinin önündeki en büyük barikat olacaklar.
Meclis işlevsiz kılınmış olabilir, tüm tezkere kararlarını Erdoğan toptan kendi eli ile hukuku altüst ederek “zaten tezkere kararı almıştık” diye anlatıyor olabilir. Ama direnenler cephesi bugün topunu başka türlü köşeye sıkıştırıyor. PYD Cenevre’dekileri zora sokuyor, Erdoğan yüz bulamıyor, IŞİD konusu ayağına dolanıyor. Az kaldı diye her gün duyurdukları Kürt illerinin direnmeye devam ettiğini, yaralılarına ve cenazelerine sahip çıkanların cesaretle büyük yürüyüşler yapmaya çalıştığını görüyoruz.
Cenevre toplanamadı, toplanamayabilir de, Rusya Suriye ordusu ile birlikte saldırıları başlattı, Halep’i bombaladılar ve binlerce insanı yerinden yurdundan ettiler. Bu esnada anlaşılan odur ki buralardaki şeriat düzeni uygulayanların beslendikleri bağlar da birer birer kopuyor, yok olmaya doğru gidiyor.
IŞİD’in veya türevlerinin nefesinin kesilmesi demek besleyenlerin nefesinin daralması demek bu nedenle Suriye’de savaşı 1 Mart’ı öne sürerek gündemlerine alıyorlar. Akılları sıra ABD’ye de göz kırparak Rusya karşısında iş tutmak istiyorlar.
Bilelim ki kafalarında hep “biz bu direnenlerle ne yapacağız” çıkmazı var. Hem Ortadoğu için hem Türkiye için bu çıkmazın en karanlık dehlizlerine girdiklerini ve bir daha çıkmadıklarını da göreceğiz.