Dünyanın sıcak gündemi savaş.
 
Kimyasal silah öne sürülerek, milyonlarca insanın ölümüne yol açacak savaş, müdahale kavramı ile kanıksansın isteniyor.
 
AKP yanında yer alarak saldırıyı savunanlar, Irak’ta benzer şekilde yaratılan büyük yıkıma hiçbir yanıt veremiyor.
Örnek verdikleri Kosova’da halkı kurtardıklarını iddia ettikleri zaman katliamcıların silahlarını NATO ülkelerinin sattığı ortadaydı.
 
Bahse konu bu ülkeler kimyasal, nükleer silahların üretimini yapan Amerika, Fransa, İngiltere.
 
Sürecin ortasındaki BM sanki tek alternatif gibi sunuluyor.
 
Tek alternatif, halkların dünya çapında el ele vereceği bir yapı olabilir.
 
 
*
Bu savaşlar ne diye? Ama bize göre.
 
Kapitalistlere göre hayat memat meselesi.
 
Gezi’de direnenlerin kazandığını gördük, kararlarımızı üzerinde durunca ortak alabildiğimizi görüyoruz.
 
Her dönemeç böyle yönetilebilir. Değil mi?
 
Irak sürecinde milyonların Savaşa Hayır çığlığı tezkerenin meclisten çıkmasına engel olmuştu.
 
Şimdi de tezkereyi meclisten Tayyip Erdoğan’ı sandıktan çıkarttırmayabiliriz.
 
 
*
Direnişimizde AVM rantçılığına karşı ağaçlarımızı, nefesimizi kazanmak, AKP’yi durdurmak vardı.
 
Suriye’deki halkın sorunu da bu silahların tüccarı rantçı Amerika, Fransa, İngiltere.
 
Mısır'da darbecilerin katliamlarını izleyen, Rojava’daki katliama destek veren, Suriye'de yaşanan ölümlere her süreçte ses çıkarmayan bu ülkeler can kaybına üzülen kesimlere dönüşüverdi.
 
 
*
Bekir Bozdağ’ın mazlum ifadesine bakınca, sanırsınız Türkiye’de kimyasal kullanılmıyor.
 
AKP kendisine itiraz edenlere kimyasal gaz kullanılmasına hiçbir sakınca görmüyor. Hatta Gezi’de beş insanın kaybedilmesi konusu bile olmuyor.
 
Savaşlarda bile kullanılması yasak olan kimyasal gazlar Gezi Direnişinde sürekli kullanıldı.
 
19 Aralık 2000’de adına Hayata Dönüş Operasyonu denilen, cezaevlerinde, kıyafetlere bir şey yapmadan insan
bedenini eriten gazlar gözü dönmüşçesine kullanıldı. Sorumluları AKP’li Adalet Bakanlığı’nca aklandı.
 
 
*
Kapitalistler karşısına konulacak gerçek adalete kavuşturacak Sosyalist bir düzeni savunanların tutumu çok önemli.
 
Takdirimizi kazanan Didem Aslan Yılmaz’ın programında Suriye üzerine Sosyalistlerin de konuk olduğu bir tartışma oldu.
 
Programın ismi nasıl Türkiye’nin Nabzı ise bu bölümde atılan başlık Türk Solu olmamalıydı. Türkiye Solu daha da kapsayıcı olurdu. Bu alışkanlık olmuş kavramları solun kararlı mücadelesi değiştirecek.
 
Ufuk Uras 28 Şubat Darbesi’ne 1997’de ÖDP olarak aldıkları tutumun, birlikte siyaset yaptıkları Eski Dev-Genç başkanı Bülent Uluer’in de desteğini alarak, hatalı olduğunu söyledi. “Ne Refahyol Ne Hazır Ol” diyerek demokratik siyasal yapı ile darbeyi eşit görmenin çok yanlış olduğunu belitmiş oldu.
 
Solun darbe ile hesaplaşması, siyaset sahnesine 12 Eylül öncesinde olduğu gibi dönmesini sağlayacak kritik noktalardan birisi.
 
Eğer sol darbe ile hesaplaşarak siyasi mekanizmaların güçlenmesini sağlamayı önüne koymazsa,
 
Eğer sol Ortadoğu’da ayaklanma olurken kendisinden görmezse,
 
Eğer sol Mısır’da darbe karşıtlarının çığlığına net bir şekilde cevap vermezse,
 
Eğer sol büyük Gezi Direnişini ve devam etmekte olan eylemleri, karar alan forumları görmezden gelirse daha çok hata yaptığını anacak.
 
Dünyanın Sosyalizme ihtiyacı var, bu hataların üzerinde durmak tam da şimdi önemli.