AKP muhafazakârlığı her yerde tepemizde dolaşmaya devam ediyor. Gezi Direnişi ile milyonların ayaklanması en çok bu nedene dayanıyor ve hala anlamını AKP’ye karşı demokrasi talebinde buluyor. AKP bu siyaset tarzını sınır boylarında komşu ülkeler için de işletmek istiyor. İmparatorluk hevesi kılcal damarlarında dolaşmaya devam ediyor. Biri de bölgenin fatihi olabilmek. 

 
 
*
Başbakan'ın çapulcular, faiz lobisi gibi birçok lafı başına geçmeye devam ediyor. Metin Lokumcu'yu kaybettiğimizde de eşkiya demişti. Biz de "hepimiz eşkiyayız" diye ayağa kalkmıştık. Şimdi de esnaf ile el ele yürüyen yüzlerce Gezi Direnişçisi'ne kemirgen diyor. Niye? Esnafın malına zarar vermişiz, kemirmişiz. Onlar esnafın dükkânına gaz bombası değil çiçek yağdırmış. Gezi Direnişi Başbakan'ın kâbusu, onunla yatıyor kalkıyor. Bir kere bile polisin mermisi ile ölen gencecik insanlara ağzını açmadı, vicdanı sızlamadı.
Aynısını Uludere yaşandığında da yapmıştı. Kürt siyasetçilere ölü sevici anlamına gelen nekrofili lafını kullanmıştı. 
Vatandaşlarının ölmesi hiç bir biçimde konu değil. Dua etsinler daha fazla öldürmedik mesajını ulaştırmak istiyorlar.
 
 
Sandıkta Erdoğan’a oy verecekler, oy verdirtecekler dışında toplumun geneline seslenme derdi tamamen ortadan kalktı. Kürtlerin milletvekili sayısını azaltmak ve etkisizleştirmek en büyük amacı. Çünkü Kürt sorununda demokratik siyasal bir çözüm formülü kafasına yatmıyor, yatamıyor. Muhafazakâr, faşizan, tekçi karakteri izin vermiyor. Kürtlerin siyasallaşması başka bir kâbusu haline geliyor.
 
 
*
Türk Halkı ve Kürt Halkı nazarında, çözüm sürecinde aylardır ölüm olmaması, dağdan çekilmelerin gerçekleşmesi çok önemli ve belirleyici bir gelişme. Ama biz biliyoruz ki Kürtlerin adım atmak konusundaki özeni hükümette asla yok. Toplumun belli bir kesimine demokrasi adına somut verdiği hiç bir sözü hiç bir zaman yerine getirmediğinden hiç bir güven telkin etmiyor. Mesela Gezi Direnişi'ndeki görüşmeler sonucunda halk oylaması ile “AVM yapılsın mı?” diye soracaktı. Ama halka sormaya ne hacet mahkemeden AVM kararı çıkarmaya çabalıyorlar. Zaten bu nedenlerle BDP, çözüm için "adım at" kampanyasını yürütüyor.
*
Bugün Kürtler dört coğrafyada bir güç halindeler ve önemli bir tarihsel süreçten geçiyorlar. Türkiye, Suriye, İran ve Irak. Bu bölgelerden gelen Kürt siyasetinin temsilcileri uluslararası bir konferansta buluştu. Kürtler bir değil birçok parçanın birleşebilecek siyasal gücü olduklarının farkındalar. Artık yaşadıkları ayrımcılığın yakıcılığı, yıllardır süren mücadeleleri sonucu dört bir tarafta Kürtleri bir noktaya taşıdı. Fakat hâlâ inkâr siyaseti ile saf dışı bırakacağına inanan AKP bu gelişmeyi kabul etmek istemiyor. İşine gelmiyor. Yıllarca Irak'taki Kürtlere yapılan da buydu.
 
 
*
Şimdi herkes için olumlu anılan, Türkiye’de Kürtlerle çözüm ve anlama süreci olarak ele alınması gerekirken AKP tam tersi bir noktaya yürüyor. Suriye'deki Kürtlerin özerk olarak kazanılmış bölgesine karşı saldırgan bir siyaset izliyor. Çatışmalarda Kürtlere karşı olan silahlı grupları destekler durumda kalmaya devam ediyor. Esad karşıtlığını yükseltmek için sınırda yarattığı gerilim yetmezmiş gibi bir de bir başka gerilim ağı örülüyor.
Sınır bölgelerindeki çatışmalı görüntülerin kaynağının özeti bu gelişmeler. Tesadüfen yolda giderken, evde televizyon izlerken kurşun gelmesi, bomba düşmesi sınır köylerinde yaşayan halkımız için rutin bir gelişme haline gelmiş. 
 
 
Reyhanlı'da yaşanan patlama da aslında bu gerilimin hepimizin yanı başında olabileceğinin bir göstergesiydi. 
Daha başka türlü nasıl bir felaket yaşayabilirdik?