Bir zamanlar Erdoğan ve Esad’ın aralarından su sızmıyordu, komşuluklarıyla düşman çatlatıyorlardı, şimdi azılı düşman oldular.

Bizim indimizde hiç anlaşılır bir hukuk değil. Değil mi? Komşu komşunun külüne bile muhtaçtır.
Birbirlerine ödüller verip ailecek poz poz fotoğraflarla sayfaları dolduruyorlardı. Tayyip Erdoğan’ın şarkısında olduğu gibi “beraber ıslanıyorlardı yağan yağmurda...”. 
Eski dost düşman olur mu demeyin. Onların dostluğu gelecek düşmanlıklar içindi de ondan. 
Dün süper dost, bugün süper düşman oldular. Onlarınkisi çıkarlar cehennemi.
Arap Yarımadası’ndaki ayaklanmaların büyük devletlerarası çıkar çatışmasında Türkiye ve Suriye’ye düşen payı bu oldu.
Her gün Suriye’den onlarca ölüm haberleri geliyor. Daha ne kadar süreceği belli olmayan amansız bir şiddet devam ediyor. Halk durmaksızın yerinden yurdundan göçüyor. 
Bugün Irak’taki emperyal işgal ve Libya’ya yapılan emperyalist politikalar nasıl farklıysa Suriye için de farklı bir emperyalist siyaset işliyor.
İşine geldiğinde dünyada egemen siyaset, muhalefete “teröristler” diyerek büyük saldırılar düzenler. 
Biliyorsunuz ABD’nin Irak saldırısı da böyle başladı.
 
Esad Muhalefetine Emperyalist Destek
Burada başta Türkiye olmak üzere ABD gibi egemen ülkelerce muhalefete büyük destek sunuluyor. Çünkü bu sefer çıkarları iktidarı devirmek yönünde işliyor. Esad’a karşı olan tüm muhalif güçlere silah dağıtılması dâhil olmak üzere.  
Egemenler için muhalefet bu sefer yegâne güç oluyor.
Yanı başındaki Savunma Bakanı’nın devlet binasında bombayla öldürüldüğünü, Esad’ın ciddi anlamda ülkenin merkezi olan Halep’e kadar sıkıştırıldığını görüyoruz.
Rusya’nın ve Çin’in arka çıkması da kendi ticari menfaatlerine kadar olabiliyor. 
Milyonlarca insan için büyük felaket Esad’ın nükleer silah haberi; azrail gibi dolaşıyor.
Hükümete sorsan diyecek ki; “Bizim füze kalkanımız var hiçbir şey olmaz.”
 
Kürtler Kararlarını Uyguluyor
Suriye’deki Kürtler’in Irak’a benzetilen durumu tüm dünyadaki Kürtler açısından bir umut yaratıyor. 
Dünyada Kürtler’in durumu değişirken Türkiye egemen siyaseti 90’lara geri dönmek peşinde. Bu yüzden işkencecileri terfi ettiriyor.
Kürtler’i ezmek Suriye’deki özerklik deneyiminden sonra o kadar kolay olmayacak.
Türkiye’ye yakın birçok sınır bölgelerinde Kürtler’in yönetimi ele geçirmesi örgütlü güçlerinin ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. 
Suriye’de de gerçekleşen tüm inkâr siyasetine rağmen Kürtlerin var olma ve sürekli kılma güçleri var.
Kürtler hâkim oldukları yerlerde açıkça “vermeyiz artık buraları” diyerek, mahkemelerini kurmuş halkını yönetmeye başlamış bulunuyor.
Davutoğlu istediği kadar Barzani’den yardım istesin. Bilmiyor mu Barzani de Kürtler’in dünya çapında statü kazanmasından yana?
Bu elbette Suriye’deki Alevi, Durzi halkları için de bir örnek teşkil edebilir. 
Her halkın ben kendimi şu sınırlarda, dilimi kullanarak, yasamı uygulayarak yönetirim başarısını göstermesi anlamına geliyor.
Binlerce Kürt’ü tutsak ederken, Roboski Katliamı’nda hala aileler tutsak, hiç bir sorumlu hesap vermezken, cezaevlerinde Kürt tutsaklara her türlü zulüm yapılırken, bu durum elbetteki Kürt siyasetinde bir umut yaratır.
Kürtler’in haklarının dünya çapında ilerlemesi Türkiye egemenleri açısından bir korku. Kendi memleketinde katliam yaptığı, Kürtlerle ilgili siyasette demokratik siyasal alanı her gün biraz daha daralttığı ortaya çıkacak. 
Dünya çapında katliamcılara laf ederken Türkiye’deki katliamların orta yerde durduğu ortaya çıkacak.
Kendi ülkesindeki yıllardır çözülememiş Kürt sorununu çözmediği, ölümlerin devam ettiricisi olduğu ayan beyan ortaya çıkacak. 
Elbette demokratik siyasetin mücadele imkânları artıyor olacak. Bu imkân hepimiz için.