Yeni Cami İşçiye Ölüm Getirdi

Ulucanlar’da bir işçi inşaatın duvarının altından çıkarılamadı, göçük altında kalanları kurtarmaya gelen işçilerin üzerine duvar bir kes daha yıkılıyor, zor kurtuluyorlar. Göçük göçük üstüne ölüm ölüm üstüne.
Camileri anlata anlata bitiremiyorlar. Ama ölen işçi hiç anlatılmıyor.
Başbakan büyük iftar yemeklerinde büyük devlet adamları ile ahkam kesmeye devam ederken işi başında hayatını kaybeden ramazan ayını göremeyen işçiler için ağzını açıp hiç bir şey demiyor. İşçilerin ölümü kaderden demişti ya. Buz gibi bir ifade ile Suriye hamlelerini konuşmaya devam ediyor.
Her düzenlemeyi en disiplinli en kararlı şekilde yapan hükümete göre işçi ölünce kader olmuştur. 
Başbakan ekonomide çok akıllı, başarılı, planlı, programlı, işçiler hep kader kurbanı.
Kader dediği anda hükümetin hiç bir sorumluluk alması gerekmeyecek. Geri kalan herkeste kaderini bekleyecek. 
İşçi öldüğünde hiç bir yetkiliye dönüp “sen neden önlem almadın?” demeyecek. Bir yaşam gitmiş gitmesine ama ne özür dilenecek ne de sorumlulara ceza verilecek. 
Yaptığı onlarca inşaatı vermiş taşerona devlet çekilmiş kenara.
Binlerce kişiyi toplayacağı camilerde icraatlarıma ikna ederim diye düşündüğü cemaat sormayacak mı? 
Bunca sömürü hangi hakka hukuka sığar? Bunca ihtişamlı camiler yapılırken harcanan para ile işçilere sağlam çadırlar alınsa, güvenli işyerleri yapılsa demez mi?
İşsizlik yüzünden insanlar yerinden yurdundan yaşamından olmasın demez mi?
 
Mevsime Bakma 19 İnsan Soldu Gitti
Televizyonlarda işsizleri, işsiz kalmamak için her türlü zorluğa katlanan işçilerin haberini pek göremezsiniz. Görseniz de hızlı geçer.
İşsizler yok gibidir, ölenler de herkesin konusu değildir. Durmadan tatil beldeleri görüntüleri hafızalara kazınmaya çalışılır.
Arkası kesilmeyen diziler, arkası kesilmeyen reklamlar, hükümetin uyarıları ile düzenlenen tartışma ve haber programları gerçek olaylardan toplumu uzaklaştırıyor.
Harıl harıl durmadan işleyen vinçlerin altında, taşın toprağın içinde üzerimize üzerimize gelen birer birer öldüren bir sistem de azgınlaştıkça azgınlaşıyor.
Mevsimi geldiğinde çalışmak için o ilden bu ile göç eden, kamyonların arkasında kilometrelerce cayır cayır yanan sıcağa sabretmek zorunda kalan mevsimlik işçilerin 19’u hayatını bu inşaatlı yollarda kaybetti.
İstanbul’dan memleketlerine dönerken onüç işçi öldü.
Kırıkkale’de mevsimlik işçi olarak çalışan altı işçi öldü.
İşçi ölümleri durmak bilmiyor. 
İşleyen sistem işçilerin yaşamlarını yollara saçıyor!
Türkiye Hükümeti işçi ölümlerinde Avrupa’da birinci tüm dünyada ikinci olmakta sorun görmüyor. Kılını kıpırdatmıyor.
“Suriye’de insanlık katlediliyor” diye veryansın ederken ondokuz işçinin ölümü hiç bir şekilde gündemine girmiyor.
 
Çaresiz Değil Hiç Bir İşçi
İşçi ölümü yaşandıktan sonra işçinin yakını tarafından elbette bir hukuksal süreç başlıyor. Önemli olan her açıdan bu başlayan hukuksal mücadeleyi donatmak. 
Parayla kapatmaya çalışan bir kafa var ortada. Patron veya devlet “tazminatı veririm konuda kapanır” diye düşünüyor.
Mahkemelerde hesap sorma hakkı olan işçi yakınlarının elbette yanında olacağız.
Yeni çıkan yasa ve yöntemeliklerle patronları koruyan bir hükümet olduğunu topluma anlatacağız.
Liğme liğme edip davalarda her türlü suçlarını kayıtlara geçeceğiz.
Nasıl ki işlerinin başında emekçiler elbirliği yaparak iş üretiyorsa hep beraber özelleştirmeleri, taşeron sistemini durdurmak için elbirliği yapacağız.
İşsizlikle mücadele büyürse iş güvencesinin artacağını anlatacağız.
Hükümet kaderle başa gelmedi, oylarla seçimle başa geldi. İşçilerin kaderi de ölüm değil. Ekmeğini kazanırken işçilerin yaşamını da kazanacağız. 
Herkes herkese anlatsın.