Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformu olarak üç yıldır kadın katillerine, indirim değil ağır ceza verilmesi için davalarda, kadın kardeşlerimizi kaybettiğimiz yerlerde, büyük caddelerde, şehirlerin meydanlarındaydık.

 

Ve birçok yerden sesimize yanıt aldık. Sonuç aldık, kazandık. İlerledik.
 
Hükümetin bakanları ile masaya oturup, kadınları koruyacak yasayı ve yönetmeliğin Meclis’ten çıkarılmasını sağladık.
 
Bu yasaları madde madde Aile Bakanlığı ile görüştük.
 
Ayşe Paşalı, Münevver Karabulut, Öznur Uluişden, Ayşe Selen Ayla, Azra Has, Esra Yaşar davalarında ve daha birçok davada en ağır cezaların uygulanmasını sağladık.
 
Davalar görülürken mahkeme önlerinde pankarlarımızla nöbetteydik.
 
Dilekçelerimizle davaların müdahili olduk, mahkeme salonlarını doldurduk. 
 
Hakimlere ve katillere karşı yakamızda logomuzla davaların sonuna kadar takipçisi olduğumuzu gösterdik.
 
Davaya giren kaybettiğimiz kızkardeşimizin ailesinin içi, biz salonu doldurunca bir nebze olsun ferahladı. Onların birçok evladı vardı. Sahipsiz değildiler. Gözlerimizde katile hak ettiği cezayı verdirtecek kararlılığı gördüler.
 
Kaybettiğimiz kadına ve ailesine yönelik tehdit davasında bile en yüksek cezanın verilmesini sağladık.
 
Münevver Karabulut davasında en ağır ceza verildiği için tekrarlanan testere cinayetleri durdu.
 
TCK’da  çok büyük ihtiyaç haline gelmiş olan kadın katillerine en ağır cezaların uygulanması için Adalet Bakanlığı, Aile Bakanlığı ve Meclis’teki partilerle yaptığımız, yapacağımız görüşmeler sürüyor.
 
Tam da bu ihtiyaç ve sürece Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nden yanıt veya bir açıklama geldi. Başkanı Mehmet Yalçın, kadın cinayetlerinin geldiği durumu vurgulayarak kadın katillerine uygulanan ‘tahrik indirimi’, ‘iyi hal indirimi’ gibi uygulamaları reddettiklerini, en ağır cezanın uygulanmasının ne kadar önemli olduğunu açıkladı.
 
Yargıtay tüm mahkemelere de bir uyarı niteliğinde, ‘kadın katillerini affetmeyin’ demiş oluyordu.
 
Bundan sonra tüm mahkemeleri, hakimleri bu açıklamaya ve uygulamaya uymaya çağırıyoruz. Takipçisi olacağımızı açıklıyoruz.
 
*
Kadınlar ölürken Aile Bakanı nerede? Başbakan nerede? Cumhurbaşkanı nerede? Neden gündemlerinde ölen kadınlar yer alamıyor?
 
Aile Bakanlığı konuyu kelepçe ve butona bağladı fakat hiçbir çözüm olmadı, onca reklamı yapılan sistem iki ilde ancak uygulandı, onca para bağlanan sistem hiçbir kadının hayatını kurtarmadı.
 
Aile Bakanı Fatma Şahin, birlikte hazırlamış olduğumuz koruma yasasının kadınları ölümlerden kurtaracak derecede işe yaradığının farkında ama bunu gizliyor. Yasanın işe yaramadığını anlatmaya çalışıyormuş.
 
Görünür olduğu için kadın cinayetleri artmış Sayın Fatma Şahin'e göre. Zaten görünürlüğü de kendileri dışında kim sağlayabilir ki? 
 
Fatma Şahin toplumu çok büyük bir yanılgıya sürüklemek istiyor. Sorumluluğu üzerinden atmak istiyor.
 
Kadın cinayetleri memleketimizin çok önemli ve artmakta olan temel bir sorundur. Çok somut verileri vardır. Bakanlıklar bu verileri görmezden geliyor, her şeyin kaydını tutanlar kadın cinayetlerinin kaydını tutmuyor. 
 
Kadınlar pek çok savcılığa, polise, valiye "beni koruyun" diye koşmaktadır. 
 
Birçok aile, kendi kızları ve başka ailelerin kızları için "yaşam hakkı" diyor.
 
Sakın ihale yapacağınız yeni bir sistemi topluma önermeyiniz; bu sefer çok büyük öfkeyle itiraz edeceğiz.
 
Aile Bakanlığı  kadın cinayetleri ile ilgili veri almak istediğimizde yanıt veremiyor. Oysa devlet hastanelerinde kadınlar doğum yapacakken her türlü soru sorulabiliyor, kayıt altına alınabiliyor.
 
Aile Bakanlığı kadın için işleyen bir bakanlık değil, çok acil hükümet Kadın Bakanlığı'nı kurarak her türlü önlem ve çalışmaları, kadınların yaşamaları için vakfetmelidir.
 
Başbakan her gün herkese cevap üretiyor. Bir ildeki valinin alt kademesini azarlamasına bile çok kızıp baştan aşağı bir düzenlemeyi taahhüt edebiliyor.
 
Kadınların ölmesine, sayıların artmasına ne diyor?
 
Peki kadınlar ölürken başbakan şunları söyleyemez mi?
 
"Kadınların yaşam hakkını elinden alanlar en ağır şekilde cezalandırılacak. Kadınlarımızın yaşaması için tüm toplumu seferber olmaya davet ediyorum. Kadınları korumayan tüm devlet görevlilerinin hesabı sorulacak."
 
Cumhurbaşkanı çıkıp şunu söyleyemez mi?
 
"Kadınların yaşaması için her türlü önlem ve uygulama için harekete geçilmelidir."
 
Söylemiyorlar, söylememeye devam da etmek isteyecekler. Topluma durmadan, bırakınız kadınları kadınların ölmesinin bile önemsiz olduğunu anlamak isteyecekler.
 
Biz, kadın cinayetleri durduracağız. Bilin ki bu açıklamaları tüm Türkiye'nin başındakiler olarak yapmadığınız sürece sorumlusunuz. Aileler büyük bir feryatla her seferinde Başbakan ve Cumhurbaşkanı'na sesleniyor. Sorumluluk sizde biliyorlar!
 
*
Esin Güneş 2010’da kaybettiğimiz ve davasında büyük mücadele verdiğimiz bir kızkardeşimiz. Siirt'te davası 10 duruşmadır devam ediyor. Km'leri aşarak orada ailesi ile davada çok önemli bir yol katettik.
 
Kocası ve yardımcısı olan arkadaşı tutuksuz yargılanmaya devam ediyor.
 
Alınan bilirkişi raporu, Esin'in uçurumdan "itilme sonucunda düştüğü" yönünde olmasına rağmen mahkeme bu raporu dikkate almadı ve yoğun çabalar sonucunda davanın bu aşamasında bir fizik raporu da ODTÜ'deki bilim insanı fizikçilerden istendi. Tüm hesaplar sonucunda “kaza ihtimali sıfırdır" şeklinde rapor alındı. 
 
Bilim, kadın cinayetleri mücadelemizden yana oldu. Tıpkı Yargıtay’ın açıklamalarında olduğu gibi.
 
Gerçek boyutu bir kez daha ortaya çıktı.
 
Bu davada gereken cezaların verilmesi, Esin'in ölümünün aydınlanması, bölgede kadın davalarının birçoğu için örnek haline gelecek.
 
Bölgede kadınların yaşam hakkını kazanarak, kaza ve intihar ile gizlenen cinayetler açığa çıkacak.
 
İntihar, kaza denilen olaylarda, bölgedeki savcı ve hakimlerin de parçası olduğu sistem çatırdamış olacak.
 

Esin'in ve bizim annemiz haline gelen Fahriye Abla'mızın dediği gibi; "Başka Esinler ölmesin diye.”