Ölüm Siyaseti

 
İdris Naim Şahin Iğdır’da skandal demeçlerine yenisini eklemiş. Fakat bu görüşlerini biliyorsunuz Başbakan harfiyen destekliyor. Yoksa susturması işten bile değil. Mesela Cemil Çiçek Kürt sorunu için bir metin kaleme aldı. Derhal susturuldu ve çizgi koyu kalemle çizildi. 
 
Ne demiş Şahin? “Iğdır’a gelmemiz de şehitlik gazilik de kısmet nasip işi”. Afyon’da ölen askerin ailesine ziyaret esnasında. Bu durum son süreçte durmaksızın yaşanan askeri kazalarda yaşamlarını yitiren ve devletin ailelerin içini biraz olsun soğutacak bir açıklama yapamamalarından ileri geliyor. 
 
Devletin savaş politikasının çıkışsız olduğundan ileri geliyor bu açıklamalar.
 
Kürtler’in ölümü, işçilerin ölümü, kadınların ölümü, askerlerin ölümü devletin uğraşmak, üzerinde durmak, vakit harcamak istemediği konular. Doğası gereği AKP’nin en çok vakit ayırdığı konu ihale yasaları.
Aslında bu kadar Kürt düşmanlığı yapan devlet askerine sahip çıkar zannedersiniz değil mi? Hayır efendim, birinin acısı öbürünün acısına muhakkak dönüşüyor. Kürtler’in acısı dönüyor dolaşıyor askerin de acısı oluyor. Devletin yetkilisi kader deyip işin içinden sıyrılıveriyor. 
 
Yargı elinde olduğu için sanık da olsa baştan affedilmiş takımdalar.
 
Toplum soruyor ciğeri yanarken “Bu bakanların kendi evlatları olsa ne yapardı? Ya da bir kere onlar evlatlarını yollasınlar”.
 
Her yerden ölüm haberleri geliyor. Sağcı siyasetin işi rahat köşeye sıkıştığında “kader kısmet” de olsun gitsin.
Maden kazasında kaybettiğimiz işçilere de “kaderlerini yaşadılar” demişti Başbakan.
Hakkari’de ölen asker bulunamıyor. Madenlerde ölen işçilerin bulunamadığı gibi. 
 
Bu gelişmeler olunca üst tabakadakiler alt tabakadakiler ayrımı nasıl ortaya çıkıyor. 
“Yeter ki halk devlete karşı galeyana gelmesin. Durumları yatıştıralım yeter.” diye düşünüyorlar. En korktukları şey halkın devlete karşı ayaklanması. 
 
Hükümetin umurunda değil bizim hayatlarımız. Başbakan ağzından kaçırmadı. Açıkça ilan etti bu sefer. Seçim kaygısının yüksek olduğu zamanlarda “yargı bizim dışımızda” diyerek yargı taleplerini geçiştiriyordu.
 
Şimdi BDP’li vekillerin dokunulmazlıkları ile ilgili diyor ki Başbakan “biz yargıya gerekli talimatları verdik”. Yani “yasayı da yaparım, uygulaması benim elimde kardeşim yargıyı da kimseye yar etmem” demek istiyor. Gördüğünüz gibi hiç kader kısmet değil gayet müdahaleci bir işleyiş.
 
Kürtler’i tutuklamaya devam ederse, operasyonlar devam ederse, Kürt siyaseti Amerika’lı üst düzey komutanlarla konuşulmaya devam ederse, MHP ortalıkta 90’lı yılların çığırtkanlığını yaparak olağanüstü hal koşullarını isterse ve hükümetle anlaşırsa, yeniden yeniden ölüm siyaseti işleyecek. 
Ve elbette halklar arasındaki linç siyaseti körüklenir. Ki son olaylar bu duruma işaret ediyor. 
Bu ölüm siyaseti bizi bize kırdırmya çalışıyor. Aman vermeyelim. 
Linçcilere de, Sırrı Sakık’ın evladını kaybettiğinde “oh olsun” diyenlere de tavır alalım. 
Böyle olmaz. İnsanlık bu değil diyelim.
 
12 Eylül’ü Koruma Mahkemesi
 
Osmanlı’ya uygun bir yapılandırma içerisinde olan AKP’nin mahkemeleri de II. Abdulhamit’in kendisi için tehlike gördüklerini asıp kestiği mahkemelere benzetiliyor. Mimarisini de yargısını da benzetiyor işte.
Darbenin 32. Yıldönümü olan şu zamanlarda toplum oyunu hep askere tavır alan siyasetten yana kullandı.
Fakat AKP’nin bırakınız darbeyi Kenan Evren’in ifadesini almak gibi bir derdi bile olmadığı ortada.
Kenan Evren veTahsin Şahinkaya’nın yargılanması için devam eden mahkeme 14 Eylül günü yapıldı. 
Kenan Evren’in mahkemeye getirilmesi için mahkeme önündeki eylemde haykırılan talepler, müdahil avukatlarının istekleri heyetçe dikkate alınmadı. 
 
Berfo Ana 105 yaşına rağmen gelmişken Kenan Evren’in mahkemeye gelmemesi için her türlü adım atıldı.
Hatta meclisteki darbe komisyonu devreye girerek “biz gidip ifadeyi alalım yeter ki Kenan Evren mahkemeye gelmesin” demek istedi.
 
Neden?
 
Kenan Evren idam ettiklerinin, kaybettiği, işkencelerden geçirdiği evlatların analarının yüzleri ile karşılaşmak istemiyor. 
 
Ondan daha hasta olan analar mahkemede onu bekliyor tüm acılarıyla. Biliyor ki yargılama işte o zaman başlayacak.
 
Ama yargı, iki dişi arasında olan hükümet bu işi de ayarlamış. Kenan Evren’e saygı değer devlet büyüğü muamelesi yapıyor.
 
Mahkemeden hemen sonra ortaya çıkarılmış olan gelişme de şu şekilde; Mali Suçları Araştırma Kurulu Evren ve Şahinkaya’nın 15 para hareketini şüpheli bulduğunu söylüyor. İş adamlarına gönderilmiş olan bu paralar, bu hareketlilik mahkemeye gelmeyen hasta Kenan Evren için oysaki ne kadar yorucu olmalıydı değil mi? Büyük efor sarf etmiş.
 
Mahkeme oluyor, kararlar alınıyor. Kenan Evren’in mahkemeye gelmeden tele-konferans ile ifade verilmesi sağlanıyor. Ve paralar hareket ediyor.
 
12 Eylül yargılaması ne bu mahkeme ile başladı ne bu mahkeme ile biter. 
 
Toplumdan, halklarımızdan, mücadelemizden aldıklarını unutmadık, unutturmayacağız. 
 
Yaşıyoruz, yaşatacağız.