Toz duman arasında günler yaşıyoruz. Memleketin yarısında elektrikler kesiliyor, millet perişan oluyor. Diyorlar ki, 2. Dünya savaşında bile böyle olmamış. Öyle bile olsa yıl 2015, dünyada bayağı ilerlemeler oldu, bizim ana trafo belli ki hiç ilerlememiş. Enerji bakanı  bu olanlardan mesul değil zaten. Santral devre dışı kaldı, büyük kesintilerden büyük hayvanlar mesul olur, santrale giren kedi değil fildir o, fil...

Balyoz davasında tüm sanıklara beraat kararı verildi. Madem suçları yoktu neden bu kadar yıl içerde tuttun, suçları müsbetti neden cezalandırmadın? Adalet eskiden hükümetlere göre pek değişiklik göstermezdi, şimdi 12 Eylül anayasasını bile rahmetle anar olduk. Hiç değilse  parlementer sistemin dokunulmazlığı vardı. Erdoğan, parlementonun ne işimize yaradığını soruyor ve atalım gitsin, başkanlık sistemi her derdimize deva olur diyor.  AKP’nin seçim bildirgesini kontrol ediyor, Davutoğlu’na başkanlık bölümünü iyice çalış, yanlış yok talimatını veriyor.

Bülent Arınç seçimler bir bitsin duruma göre bakarız, başkanlık rüya olabilir, Türk usulü alaturka işler yapmayalım diyor dinleyen kim, Erdoğan alt dudağını ısırarak ya sabır çekiyor.

Davutoğlu, emeklilere müjde babında yüz lira zam yaptıklarını açıklıyor, hiç utanmadan kendi cebinden veriyormuş gibi böbürleniyor. Örtülü ödeneği ağzına bile almıyor, para ise o da para hem de nerdeyse yüzbin katı.

İşte böyle ama madalyonun öbür yüzü de yüzümüzü ağırtıyor, işler iyiye de gidiyor toz duman arasında.

Önümüz 1 Mayıs. DİSK açıkladı, 1 Mayıs Taksim meydanıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AKP’yi Taksim yasağı nedeniyle mahkum etti. Ve biz Gezi’yi kazananalar, elbette 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz. Bu bir.

Seçim yaklaştıkça AKP paniğe kapılıyor. HDP’nin barajı aşacağını artık anlıyor. Toplum utangaç olmadan, gizlemeden, korkmadan oyum HDP’ye diyor. Demirtaş’ın siyaset yaptığını görüyor, adaletten yana olduğunu seziyor ve memleketini sevdiğini anlıyor. Erdoğan’a seni başkan yaptırmayacağız demesini cesaretlice buluyor. AKP, son yerel seçimlerden daha az oy alacak, gerileyecek ve Erdoğan’ın başkanlık hevesi kursağında kalacak.

HDP ile dayanışmayı ilan eden ve diktatörlüğe karşı benim de artı bir oyum var diyenler, bu memleketin sahipsiz olmadığını, en birinci işin AKP’yi geriletmek olduğunu, diğer her şeyin teferruat olduğunu tartışıyor, karar veriyor ve memleket sathında siyaset yapmak için kolları sıvıyor. Her kesimden insanlar oyum HDP’ye, yeter ki bu adam başımızdan gitsin diyor.  Bu iki.

Adore oyuncak mağazası işçileri İstanbul’un pek sosyete AVM’sinde mağazanın içinde grev yaptılar, taleplerini patrona kabul ettirdiler, haklarını aldılar. Artık direnişler, grevler öyle kolayına polis baskısıyla, copuyla, gazıyla bitirilemiyor, her yerden işçilerin ölüm haberi gelirken mücadele de kuvvetleniyor ve kazanıyor işçi kardeşlerimiz. Bu üç.

Polisleri kahraman ilan eden, emri ben verdim, destan yazdı polislerimiz diyerek iç güvenlik yasası ile yetkilerini artıran Erdoğan’ı bir korku sardı. Berkin Elvan’ı öldüren polisleri açıklamayan AKP, savcıları da kendi mensuplarından atayınca her şeyi hallettim sandı. Yargı tamam, yürütme benim elimde, yasamayı da seçimlerden sonra dörtyüz milletvekili ile anayasayı değiştirdim mi oldu, bitti. Daha ne olsun derken hesapları tutmadı. Berkin’in katilleri korundukça toplum bu durumu içine sindiremedi, her anması, yürüyüşü, duruşmaları hep katlanarak kalabalıklaştı. Hrant Dink’te,  Gezi direnişinde Özgecan Aslan kardeşimizin cinayetinde olduğu gibi gibi toplumun ayağa kalkması  AKP’nin ve Erdoğan’ın huzurunu kaçırdı. AKP ve Erdoğan halkın adaletini henüz yaşamaya başladılar, bu korku onlara şimdilik yeter. Bu da dört.

Bütün bu olanlar her seferinde bana ‘Yağmurdan Önce’ filmini hatırlatıyor. İzlemenizi tavsiye ederim. Kesif bir hava ama sonrası gökkuşağı.

fadiktemizyurek@gmail.com