Çok dirayetliyiz. Gün geçmiyor ki kötü bir güne uyanmayalım klişesi hafif kalır.

Tüm dünya hayretler içinde bizi izliyordur. Nereye varacak bu Türkiye’nin sonu?

Misal Danimarka, İsviçre, ABD, Çin, İran, Macaristan, Rusya bizimle kendilerini kıyasladıklarında Tanrı’ya şükrediyorlardır.

***

Toplum hayatında kadının İslami kurallara göre yaşaması Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının görevidir. Diyanet işleri başkanı ile adına kadın denen “kul”un nasıl olması gerektiğini istişare eder. Bakan, diyanetin avukatı mıdır?  

Milli Eğitim Bakanı, elli kişilik sınıfları hiç problem yapmaz, yarıyıl tatilinde çocukların ödev yapmayacağını muştular. Maharet midir?

Hükümet sözcüsü iken bir öyle bir böyle olan Bülent Arınç, şimdilerde pek demokratiktir. Bizzat akıl verdiği çıraklarına mağlup olunca dürüst insan demogojisi herkesin midesini bulandırmıştır. Kimse hak vermemiştir. Şimdiki zamanların mimarına kulak vermemiştir. Timsah gözyaşları inandırıcı mıdır?

Kağıttan kaplan Dışişleri Bakanı, Almanya’dan gelecek paraları her gün gündem yapmış, Merkel’i, bize gelen Suriyelileri Almanya’ya göndermekle korkutmuştur. Avrupa Birliği, size n’oluyor, paralar Suriyeli insanlara harcanak, biz de denetleyeceğiz demiştir. Bakanın euro hevesiyle dalga geçmiştir. Hariciye diplomasisi böyle mi olmalıdır?

Cenevre görüşmesi süreci tam bir fiyaskoyla sonuçlanmış, öyle aslanız böyle kaplanız palavraları ABD’yi bile güldürmüştür. PYD’yi ben kabul etmişken, bu kabadayılık kime mıster, tüm katılımcı ülkelerin ortak görüşü olmuştur. Suriye iç savaşı bu politika ile mi nihayete erecektir? IŞİD’e DAEŞ deyince IŞİD daha az cani mi olacaktır ya da masum?

Ha Suriye’nin herhangi bölgesi ha Cizre. Ayırmak imkansız.

Suriye için toplantı üstüne toplantı, konferans üstüne konferans yapılmaktadır. ABD, AB, İran, Rusya tüm gelişmeleri dikkatle ele almaktadırlar. Kim kazanacak, kim kaybedecek, kim Suriye’yi kendi egemenliği altına alacaktır?

Bir taraftan diplomasi, bir taraftan paylaşım hesapları sürmektedir. Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi planı emperyalistleri mecburen, bazen bloklaştırmakta bazen de ortaklaştırmaktadır.

Hiç bir ülke, dengeler gereği tek başına Suriye’de savaşmamaktadır.

Ama Osmanlı düşkünü Davutoğlu, tek başına Suriye’de at oynatacağını sanmakta ve bu sanrıya inanmaktadır. Ortadoğu’nun en kuvvetli örgütünü, PKK’yi de dize getireceğine güveni tamdır.

Tek başına.

Cizre, Sur, Nusaybin nedir ki, iki bomba  üç tank biter gider hesapları yapmıştır.

Tutmamıştır.

Suriye’de vaziyet böyleyken Davutoğlu tüm orduyu Cizre’ye yığsa n’olacaktır? Kürt halkı yalnızca Cizre’de değildir.

Kürt halkı bütün Ortadoğu’da örgütlüdür ve PYD masaya oturmadan Suriye konuşulamamaktadır.

Türkiye’de de Davutoğlu Kürt hareketi ile masaya oturmadan Cizre’yi konuşamayacaktır. Sur’un, Toledo manzaralı olmasının imkanı yoktur. Davutoğlu’nun Kürt halkı ile örgütünün arasına mesafe koymasını istemesi aklı evvel bir durumdur.

Başbakanın Kürt-Türk ayırımı yaparsam aldığım nefes haram olsun demesi  AKP argümanıdır; ne kadar da “manidar”dır. Başbakan ülkesinde halkları milliyetlerine göre ayırmalı mıdır?

***

Biz çok dirençliyiz. Hergün böyle yaşıyoruz.

Bunlar yetmezmiş gibi bir de başımıza  Hitler olmak isteyen bir adamla uğraşıyoruz. Beterin beteri var. En fenası Erdoğan.

Başka ülkeler hallerine şükretmesinler mi, hale baksanıza.

Burası Ortadoğu, Norveç değil demek de mümkün. Erdoğan, sonun diğer diktatörler gibi olacak demek de mümkün. Başka İstanbul yok demek de mümkün. Bence de kazanmak mümkün.  

fadiktemizyurek@gmail.com