Bülent Arınç her gün yeni bir açıklama yaparak herkesi şaşırtıyor. AKP’nin en ketum insanı neredeyse ortalama solcular gibi konuşuyor. Erdoğan’a” tek adam değilsin”, Melih Gökçek’e “haysiyetsiz” diyor.

 
İnsan merak ediyor tabii, tam seçim öncesi bu kadar radikal demeçler neden yapılır, bu risk neden alınır? Bülent Arınç’ın katıksız demokrat olması ile açıklanamaz bu durum. Çok tutarsız olması ile de izah edilemez.
Bülent Arınç kimi zaman pek duygulu, kimi zaman munis, kimi zaman bilirkişi olmuştur ama bu seferki başka. Ruhunu kurtarmak zorunda kaldı, bu kadarını midesi kaldırmadı.
 
AKP’nin ipliği pazara çıktı.
 
Erdoğan diktatör olmaya o kadar kararlıydı ki en yakın arkadaşlarını da yolun yarısında kurda kuşa yem etmekte hiç sorun görmedi. Abdullah Gül’ü arkasına bakmadan terk etti.
 
Erdoğan o kadar faşist fikirliydi ki en küçük tereddütlere bile tahammülü yoktu.
 
Erdoğan o kadar gözü doymaz bir görgüsüzdü ki memleketi parsel parsel satan Gökçek’i palazlandırmaya devam etti.
 
Erdoğan o kadar demokrasi düşmanıydı ki merkez bankası nasıl bana bağlı olamaz diye yeri göğü inletti.
Erdoğan o kadar hukuksuzdu ki Hakan Fidan’ın kendine hizmet etmeye devam etmesini emretti.
 
Bütün bunlar olamaz gibi geliyor değil mi normal demokrasi ve hukukun esas olduğu memleketlerde.  Hepsi gerçek, hem de son üç ayın konuları bunlar, hepsi oldu.
 
Ve hiç biri de ne işsizlikle ilgili, ne kadın cinayetleri ile ne ekonomi ile ilgili ne üç kuruşa çalışarak iki yakası bir araya gelemeyen emekçilerle ilgili ne de gençlerle ilgili. Toplumu oluşturan hiçbir kesimin faydasına olmayan, sorununu çözmeyen yalnızca Erdoğan’ın hırslarıyla ilgili bu olanlar.
 
Bülent Arınç bütün bu olayları da biliyordu, al birini vur ötekine denilebilir. Şimdiye kadar neden sustu, Erdoğan’a methiyeler dizmekten dili şişti, neden müdahale etmedi, itiraz etmedi de şimdi konuşuyor, çok doğru. AKP’nin fıtratında böyle olsa gerek. Tüm çıkar ilişkilerinin gerçekliğine rağmen yine de Arınç’ın bu çıkışlarını cesaretlice buluyorum. Dün böyle değildi, olsun. Yarın da böyle olmayacak, olsun. Bu gün konuştu mu konuştu.
Hükümetin ağır bir yöneticisi,  AKP’nin ne bela bir düzenek olduğunu az da olsa ifşa etti. Toplumun bilhassa
 
AKP’lilerin kulağına kar suyu kaçtı, bu çok önemli.
 
Peki biz zaten bunları biliyorduk, yapmadığımız eylem, konuşmadığımız panel, yürümediğimiz yol kalmadı, biz hep AKP’nin karşısında durduk, bütün bunlar hükümetin, ABD’nin hatta Avrupa Birliği’nin oyunları, emperyal güçler şimdi de bu laflarla oyalanmamızı istiyor. Yesinler birbirlerini, biz işimize bakalım, halklarımızın kurtuluşu için savaşalım, panellere, bilinç toplantılarına, kurtuluş festivallerine devam edelim, Arınç’ın açıklamalarını da önemsemeyelim, seçimler de burjuvaların bir tuzağı, biz tuzaklara düşmeyelim. Ne acıdır ki bizim solcuların büyük kesimi de böyle düşünüyor ve yapıyor.
 
Siyaset başı sonu belli olan bir ip değildir, taş hiç değildir. Tam sonunu görüyorum derken kopuverir, hiçbir şey değişmiyor, bu taşı kıramıyorum derken çatladığını görebilirsiniz. Bugünden yarını kurmak bir saçmalıktır. İmkanı da yoktur, sabırla düğümü çözmeye başlamazsan ipin sonuna gelemezsin. Siyasette dediğim dedik tutumu tutarlılık değil sekterlik, konudan bir haber olmak demektir.

Şiddetle korumamız gereken yegane tutarlılık toplumun ne dediğine kulak kesilmek ve onunla taşları kırmaya aday olmaktır.  AKP’nin iç çelişkisi, olacağı buydu ukalalığından ve kofluğundan vazgeçmektir. O zaman sıra diğer düğümlere gelecektir.