Erdoğan’ın çok sevdiği “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” paketine oldukça aşinayız. MHP ile ittifak güvencesi, kendisine yönelen eleştirilerin panzehri. Toplumun dertlerini unutması için adeta sihirli dört kavram...

Bu “tekler” bir paket. Bu paketi aldığınızda yanında bir de “tek yürek” veriyorlar. Saray iktidarının her yarasına merhem olan kısım bu.

Bu “tek yürek” olma konusu, oyunlardaki joker hakkına benziyor. Bu sayede yansanız bile oyun hiç bitmiyor. Erdoğan her hata yaptığında, onu eleştirenler bir joker daha veriyor. Erdoğan her seferinde oyuna devam edebiliyor. Sloganı bile var: “Şimdi eleştirinin sırası değil, şimdi tek yürek olma vakti.” 

ABD, S400’lere dair yaptırımlar açıkladı.
Neden?
Nedenini konuşamayız. Siz de sormayın.
Şimdi konuşamayız çünkü şimdi “tek yürek” olma vakti.
Sonra da konuşamayız çünkü o zaman da “tek adam” konuşma vakti olacak.
Bu konuyu da başta ana muhalefetin sunduğu jokerle geçeceğiz.
Sonra bize akşam sabah tek adamın gitmesi gerektiğini anlatacaklar.

İşte yine memleketimin sözüm ona iktidardan kurtulmayı çok isteyen ana muhalefeti, tek yürek olmuş. İktidar yine yalanlarında boğulmuş ama muhalefet “şimdi eleştiri olmaz” diyor.

İktidarımız “yerli ve millici” olur da ana muhalefetimiz geri kalır mı? Tabi ki dünyada olduğu gibi ülkede de ana eksen neyse muhalif olanlar da o yöne doğru gidiyor. Zamanın ruhu! Alem buysa onlar daha çok yerli ve milli olacaklar: “En yerli, en milli, en tekçi.”

Ana muhalefet iktidarı taş gibi dururken eleştirmek istiyor. İktidar tökezlediğinde ise tek yürek oluyor. Onlara göre şimdi iktidarı değil emperyalizmi eleştirme vakti. Bu da “yerli ve milli” edebiyatının arkasına saklandıkları klasik bir yalan. 

Türkiye o S400’leri neden aldı?
Suriye’de savaşta kalmak için.
Neden Suriye'de savaşta kalmaya çalıştı?
İçeride para suyu çektiği için. Sınırlar ötesinde ekonomi, içeride güç için.
Bu da kendine göre emperyalist hamle değil de neydi?
Önce teklerimize saldırı, sonra güvenli bölgeye inşaat konuşuyorlardı.
Yerli ve milli muhalefetimiz o zaman ne yapıyordu?
O zaman da sınırlar ötesinde teröre karşı tek yürekti.
Şimdi de okyanuslar ötesinde bir emperyalizme karşı tek yürek.

Bu kadar içi boş iddialar. Bizzat kendileri, bu iddialarında iki dakika tutarlı kalamıyorlar.

Bir vekil çıkıp soruyor: “Madem o kadar millisiniz neden Tank Palet Fabrikasını Katar’a sattınız?” Nasıl böyle bir soru sorulur diye şok geçiriyorlar. “Tek tip” konukçu kanal bile ceza alıyor bu soru nedeniyle. İbretlik açıklama “Milli” Savunma Bakanı’ndan: “Özel sektörle çalışıyoruz. Ne var yani?”

Bu kadar tutarsız bir konunun özetini, bu iddiayı en çok anlatandan duymak gerek. Erdoğan çok net. Aynen şöyle açıklıyor konuyu: “Paranın rengi, dini yoktur, para paradır.”

İşte bu kadar. Muhalefetin de her seferinde ardından koştuğu teklerin içi bu kadar koftur işte. Ey ana muhalefet sana mı kaldı AKP’nin teklerinin peşinden koşmak? Para biter, o tekler tek tek uçar gider. Muhalefete kalır “tek adam” ve “tek yürek”.

Bu yerli ve millilik yalnız ana muhalefete özgü bir sorun değil. İktidar ve ana muhalefet buysa bir kısım solcu da böyle. Onlar da en yurtsever. Marksizmde millilik - yurtseverlik yoktur, nokta. Antiemperyalizm nedense size her zaman yurt sevgisini hatırlatıyor. Biraz da sömürü düzenine ve onun ulus devletine olan nefretinizi görelim.

Dünyada evrensel sorun, kimsenin kendi ırkını, ulusunu, milletini, yurdunu, kimliğini, özünü öne sürmesi ile çözülmez. İnsanlığa kimliklerinden ötürü ne güç atfedilebilir ne de güçsüzlük. Nerenin yerlisi nerenin millisi olacaklarına, hangi yurdu seveceklerine insanlar karar vermezler. Kimliklerini seçemezler. Ama başka bir dünyayı seçebilirler.

Hiç uzağa gitmiyorum. Herkesin, evlerine kapanmış şekilde umutla beklediği aşıyı düşünün. Aşı evrenseldir. Aşının yerlisi millisi yok. İnsanlığın böylesi evrensel olana ihtiyacı var. Aşı gibi. Bilimsel olana, çağdaş olana... Eşitsizlikleri de kimlikleri de aşacak, hepimizi kurtaracak olana... Tüm bu mülkiyet ilişkilerini kökten değiştirecek olana... İnsanlığın işçi sınıfının iktidarına ihtiyacı var.

***

Bir önceki yazıda, gerekirse en başa dönelim diyerek Komünist Manifesto’ya dönmeyi önermiştim. Bu sefer biraz daha geriye giderek öneri yapmak isterim. Engels yoldaş, “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu” kitabının henüz girişinde İngiltere ve Fransa’daki işçileri şöyle selamlıyordu:

“...Topyekun bir bencillikten başka bir şey demek olmayan o lanet olası ulusal önyargı ve ulusal gururdan uzak olduğunuzu büyük bir keyifle gözlemledim… Gücünü insanlığın gelişmesi için özdenlikle kullanan herkese -İngiliz olsun olmasın- sempatiyle baktığınızı, sizin toprağınızdan çıkmış olsun ya da olmasın, büyük ve iyi olan her şeye hayranlık duyduğunuzu gözlemledim; sizin, yalıtık, tek bir ulusun üyesi İngiliz'ler olmaktan daha fazla bir şey olduğunuzu anladım. Kendi çıkarlarının ve tüm insan soyunun çıkarlarının aynı olduğunu bilen büyük ve evrensel insanlık ailesinin üyesi insanlar olduğunuzu anladım...“

Engels böyle diyor. Biz o yolu seviyoruz. Siz kimin yolunu seviyorsunuz? Bir söyleyin de dinleyelim.

Engels yoldaşın “keyiflendiği” o yoldan yürümenin güveni ve umudu ile...