Herkes düzenin haline bakıyor. “Neresi eğri?” diye sormaya gerek bile kalmadan, “Nerem doğru ki” diyor kapitalizm.

Uzun süredir ekonomik krizi tartışıyoruz. Üzerine dünya çapında Covid salgını eklendi. Bu vesileyle sağlık sistemi nedir ve ne işe yarar dünyada birçok örneğini gördük. Bu esnada dünyanın her yerinden başka başka afetlerin haberlerini aldık.

Şu yüzyılda, salgında yapılan kamusal hizmetin ceset torbası dağıtmak olduğunu gördük. Dünya çapında dört dörtlük işleyen tek kamu hizmeti cenaze işlemleri. Daha ötesini saymama gerek bile yok. Çoğu zaman bin sekiz yüzlü yılları anlatan filmlerden sahneler gibi konuşuluyor ama aslında yaşananlar bu yüzyılda geçiyor.

Konuyu felaketlerden açmalıyız. Çünkü kapitalizm felaketin ta kendisidir.

Marks'ın yüzyılında değiliz neyse ki... Bu felaketi ilk kez bile getirmiyoruz. Şimdi kime sorsanız, kapitalizmin kötü bir sistem olduğunu söylüyor. Ben “Kapitalizm tıkır tıkır işliyor” diyeni görmüyorum. Siz çıtayı AKP genel başkanından alın. Sık sık kapitalizmden şikayet eder kendisi. Bence Trump da böyle düşünüyordur. İşverenler bile çok mağdur. Bu felaketleri yaratan düzenin savunanı bile yok.

Biz yine de kapitalizmin sevilmemeye başlamasından memnunuz. Tüm çelişkilerinin yeniden ortaya çıkması çok iyi oldu. Memnunuz ama bir de konunun temeline bakalım. O sevilmeyen kapitalizm nasıl ortadan kaldırılacak?

Okuyucularımızın bir kısmı sanıyor ki kendisini sosyalist olarak tanıtan herkes kapitalizmi ortadan kaldırmak istiyor. Maalesef durum böyle değil. Böyle bir hedefi öne sürmüyorlar. Bence bırakın öne sürmeyi, o ihtimalden de çok uzaklar. Solcular da kapitalizmin kötü olduğunu sadece ilan edenlerle aynı pozisyondalar. Kapitalizmin bu kadar tartışılması, onların sloganlarında değişikliğe bile sebep olmuyor.

Bugün dünyada tüm birikimin sahibi sadece 100-150 kişi. Ellerindeki servet bu düzeyde birikmiş. Sırf bunlar yüzünden doğayı, iklimi kaybediyoruz. Sularımız yok oluyor. Betonlar başımıza yıkılıyor. Salgınlarla uğraşıyoruz. Bunca felaket onların servetlerinin katlanmasını yavaşlatmıyor bile. Sermaye sınıfı hepimiz adına en korkunç kararlar veren tek egemen güç şu an. İktidarlar onların yalnız sözcüsü konumunda. Aldıkları kararlar yüzünden dünya yok olmanın eşiğinde… Temel sorunumuz işte burada, öylece duruyor.

Bu üretim ilişkileri felaketin kökü. Bu mülkiyet sorunu çoğu solcunun eleştirisine bile takılmadan sürüp giriyor. Kendisini sosyalist olarak nitelendirenler “Kapitalizmi sevmediğimi söylüyorum ve ruhumu kurtarıyorum” çizgisinden bir adım öteye gitmiyor. Çağdaş sosyalizm tam olarak bu eğilimden ayrışır. Üretim ve mülkiyet ilişkilerini kökten değiştirmeyi hedefe koymadan kapitalizm karşıtlığı olmaz.

Bakınız bugün dünyanın her yerinde itiraz edenler var. Hatta kimi yerlerde halk ayaklanıyor. Bazı konularda haklarını söke söke alanlar var. Niceleri var. Ama bu kadar itirazın, bu kadar ayaklanmanın nihai sonuca ulaşamamasını nasıl konuşmadan geçelim?

Çünkü net olarak hedefleri kapitalizmin ortadan kaldırılması değil. Parçasal hedeflerden çıkamıyorlar. Kökten çözüme yönelemiyorlar. Bu hareketler çoğu zaman kolektivizme de karşı. Bir oranda kolektif hareket edebilenler ise siyasal hedeften uzak. Her birinde aynı tip sorun önümüze çıkıyor: "Bizim bi' hakkımız vardı. Onu alıp çıkacağız, başka bi’ derdimiz yok inan ki". İşte maalesef bizim solun da bundan öte bi’ derdi yok. Sol dahi böyle iken kitlelerin “hedefsiz” kalışını garip karşılamayın.

Var kardeşim var. Bayağı büyük derdimiz var. İşte bizim için hedef tam olarak o büyük dert.

İşsiz milyonlar, açlıkla savaşanlar; kapitalizmin ilk yıllarından daha iyi durumda değiller. Kapitalizm de taş gibi ayakta durmuyor. Neoliberalizm, birlikte ölen milyonların hangi birine kendini kurtarmasını öğütleyebilecek?

Kapitalizmi savunacak olan çıksın karşımıza da görelim.
Biz neyin yasını tutacağız?
Biz ruhunu kurtarma derdinde olanlara değil, işçi sınıfına güveniyoruz.
Hedefimiz net. Bize ancak üzerine daha çok gitmek düşer. İtiraz eden milyonlarla. Emekçi halkın politik örgütlenmesiyle.

Hedefi netleştirmekle başlar herşey. Komünist Manifesto gibi…
Başlık başlık ayırmakla... Başlık başlık ayrışmakla…
Biz nihai hedefimizi açıkça ilan ediyoruz.
Şimdi değilse ne zaman?
Gerekirse en baştan başlayalım. Dünyada insanlar hala ikiye ayrılıyor: Artı değeri üretenler ve o değere el koyanlar.