AKP tünelin sonundaki ihtiyacı olan ışığı bulmuş görünüyor. Bir süredir Anayasa Mahkemesi’ni kendi isteği doğrultusunda düzenleyebilmek için kıvranan iktidar, AYM üyesi hakimin “ışık” göndermeli mesajını derhal “Allah’ın bir lütfu” olarak kullanma etabına geçti. Anayasayı çiğnemenin kitabını yazanlar Anayasa Mahkemesi’ni lağvetme fırsatını da kaçırmıyor.
Peki Anayasa Mahkemesi hep iktidar politikalarının aleyhine kararlar mı alıyor? Ne münasebet! Daha yeni çoklu baro yasasını Anayasa’ya uygun bulan aynı AYM. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılması düzenlemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderilen dosyaların sayısını azaltmak için yapılmadı mı? Yoksa Türkiye hak ihlallerinde dünya çapında rekor kırmaktaydı... AYM’nin nadir de olsa iktidar içindeki çelişkileri açığa çıkaracak tarzda verdiği hak ihlali kararları ise AKP’yi derhal mahkemeyi komple kaldırmayı konuşur hale getirdi.
Enis Berberoğlu’nun yargılandığı MİT tırları davası için AYM’nin verdiği “hak ihlali var, yeniden yargılansın” kararını tanımayan mahkemeye herhangi bir şey diyen yok. 2016’da da AYM, MİT tırlarının Ortadoğu’ya silah taşıması haberini yapan gazetecilerin tutuklanmasını “hak ihlali” olarak değerlendirmişti. Buna karşın o dönem Ortadoğu’da söz sahibi olma hayalleri kuran, kendi deyimleriyle “BOP eş başkanı” olduğunu ilan eden Erdoğan AYM kararını tanımadığını söylemişti. Bunun ardından mahkemelerin AYM kararlarına uymaması örneklerini yine görmüştük. O dönemde de bu tartışmalar kapanmamıştı. Öyle ki bugüne geldiğimizde bile AYM’nin kararı ile tartışma tekrar açılabildi.
Ama bu dönemin şöyle bir farkı var: AKP-MHP bloğu o döneme göre daha çok güç kaybettiği bir süreçten geçiyor. Bu nedenle olası bir seçimde kazanamama ihtimaline karşı önüne çıkabilecek her türden çelişkiyi temizleme derdindeler. Yakın zamanda yaşanan Süleyman Soylu’nun istifası hadisesinde de AKP’nin kendi içindeki kimi iktidar kavgaları ortaya dökülmüştü. Seçimleri kaybetme korkusu bir yandan, kendi içindeki iktidar savaşları diğer yandan, korona ile daha da çöken ekonomik gidişat başka bir yandan AKP’yi sıkıştırmayı sürdürüyor. Bu nedenle iktidarda kalmanın çok önemli bir ayağı olan yargıdan çıkan en ufak bir farklı ses bile AKP cephesinde bu düzey bir tahammülsüzlük yaratıyor. Bir süredir Anayasa Mahkemesi ile devam eden gerilimin nedeni de bu.
Şunu da bilelim ki bu bir tek AKP’nin sorunu da değil. Baskıcı, kapitalist iktidarlar kimi güçleri bir araya getirerek yönetmek mecburiyetinde kalır. Bu durumda çelişkilerin yaşanması kaçınılmaz olur. Kimi zaman da bu çelişkiler büyür ve AYM örneğinde gördüğümüz gibi toplumun gözü önünde yaşanabilir. Bu çelişkilerin o iktidarın sonunu getirip getirmeyeceğini esas belirleyecek olan ise karşısındaki güçlerin durumudur.
Bu noktada, bizde muhalefetin bu konuyu ele alışına baktığımızda ise karşımıza yanlış eğilimler çıkabiliyor: İktidara kendinin güvendiğinden de fazla güvenen kesim yine iş başında. “Vardır bu işin içinde bir oyun” diyip hakimin tweetine “danışıklı dövüş” yorumu yaparak komplo teorilerini tartışmaya başladılar bile. Diğer taraftan da “önüne gelene saldırıyorlar artık sonları geldi” yorumu yapanları görüyoruz. Komplo teorilerine hak vermek mümkün değil ama “sonları geldi” fikri üzerine konuşmaya değer. Elbette AKP-MHP bloğu içinde yaşanan çelişkiler sistemde açılan gediklerdir. Bu gediklerin üzerine gitmek bize düşer. Bunun neresi yanlış diyebilirsiniz. Salt bir “gidiyorlar” söylemi ile iktidarın sonunu müjdelemek ama ona tıpatıp benzer bir yönetim önerisi dışında politik iddiası olmamak. Yanlış tam da burada.
Bu iktidarın yerini sadece daha demokratik bir iktidarın alması asıl sorunları çözecek midir? Açlık, yoksulluk sınırının altında yaşayanlara “sabredin” diyen iktidara karşı emekçileri kısa çalışma ödeneğine talim ettirmeme iddiasında olmazsak, iktidarın gitmesini kutlamanın ne anlamı olabilir? AYM’nin tartışmaya açılması bile “yabancı sermaye Türkiye’ye gelmeyecek” noktasından konuşuluyor. Sorun tam da buradadır. Ekmeği olmayan milyonlara sadece adalet ve demokrasi vaat ederek iktidar alınmaz.
Malum “ışık” polemiğine karışan İçişleri Bakanlığı ışıklarının hiç sönmediğini duyurmuştu. İçimiz karışık da olsa, seçimi kaybetme korkumuz da olsa çalışıyoruz mesajı vermişti. Bizim üzerine düşünmemiz gereken budur. Emekçilerin ışığını yakacak olan mücadeleye soyunmadan iktidarın ışık polemiğinin içine gömülmekten öteye gidemeyiz.