“Fon” sözünü duyunca içimize bir kurt düşer oldu. Çünkü sözcük olarak fon adeta “halktan toplanıp daha sonra sermaye sahiplerinin kullanımına açılan parasal kaynak” anlamında kullanılmakta. İşsizlik Fonu, Varlık Fonu örneklerindeki gibi kamu kaynaklarını sermayeye aktarma yöntemi olarak kullanılan fonların ardı arkası gelmiyor.
İnsanlığın görüp görebileceği en yaygın salgınlardan biri ile mücadele edilen şu günlerde zorunlu ihtiyaçlar haricinde üretimin durdurulması gerekirken, çoğu iş yeri açık kalmaya devam ediyor. Türkiye’de de milyonlarca işçi ölümle burun buruna işlerine gitmeyi sürdürüyor. Hiç utanmadan, çekinmeden “sokağa çıkma yasağının maliyeti yüksek olur” diyen siyasi iktidar, işçileri salgının kucağına atıyor. Tabi neoliberalizm sadece işçileri ölümüne çalıştırmakla da kalmıyor, patronlara ek gelir kapıları yaratmayı da ihmal etmiyor. Bu kapılardan biri de Varlık Fonu.
Geçtiğimiz hafta Varlık Fonu’na sınırsız borçlanma yetkisi veren ve bu fonu tüm kanunlardan muaf tutacak bir düzenleme yapıldı. Tam da mecliste “işten çıkarmaların yasaklanması” adı altında işçileri ücretsiz izinle 1170 TL’ye mahkum edecek yasanın çıkarıldığı günlerde getirilen bu düzenlemeyle, Varlık Fonu aracılığıyla batan şirketlerin kurtarılması hedefleniyor. Peki nedir bu Varlık Fonu, bu vesileyle geçmişine kısaca göz atalım.
Dipsiz kuyu: Varlık Fonu
Kamuya ait büyük şirketin devredildiği Türkiye Varlık Fonu, 2016 yılında OHAL ilan edilmesinin üzerinden henüz 15 gün geçmişken çıkarılan torba yasayla ve Özelleştirme Fonu’ndan ayrılan para ile kuruldu. Yani bu fonun sermayesi hazineden, başka bir deyişle vatandaşın cebinden çıktı. Sayıştay ve benzeri hiçbir kamu kuruluşu tarafından denetimi mümkün olmayan Varlık Fonu’nun kuruluş biçimi bile “halktan bir şeyler gizleniyor” izlenimi vermeye yeterli oldu.
Fonun asıl dikkatleri üzerine çekmesi ise özelleştirmelerden arta kalan ne kadar kamu şirketi varsa hepsinin 2017’de bu fona aktarılması ile oldu. Ziraat Bankası, Halkbank, THY, PTT, BOTAŞ, Borsa İstanbul, Çaykur, Türkiye Petrolleri, Türk Telekom, Türksat, Milli Piyango, TCDD, Türkiye Denizcilik İşletmeleri, Eti Maden gibi kamu iktisadi teşebbüsleri Varlık Fonu’na devredildi. Halihazırdaki tartışmalı pozisyonu bununla da bitmedi. 2018’de Varlık Fonu direkt Erdoğan’a bağlandı ve başkan vekilliğine de damat Albayrak getirildi. Tüm bunları alt alta koyarsak; bu kadar denetime kapalı, elde kalan tüm kamu şirketlerini barındıran, başında Erdoğan ve ailesinin olduğu bu fon aracılığı ile neler yapıldığı elbette tartışma konusu oluyor.
Aslında varlık fonları çeşitli ülkelerde 1950’lerden beri ortaya çıkan bir yapılanma. Bütçe fazlası veren ülkelerin, bu fazlayı muhafaza edebilmek üzere kurdukları finansal yapılar bunlar. Örneğin Çin, dış ticaretten elde ettiği dövizleri yönetebilmek için Varlık Fonu kuruyor. Türkiye’de ise durum bundan tamamen farklı. Türkiye hem bütçe hem de cari işlemler açığı veren bir ülke. Yani bütçe fazlası denebilecek bir kaynağı yok. Peki, madem bir kaynak yok, o zaman bu fon neden kuruldu?
Denetim hak getire
Nedenine aslında yukarıda da giriş yaptık. “Paralel hazine” nitelendirmesi yapılan bu fon aracılığıyla kamu kaynakları denetim mekanizmalarının tamamen dışına çıkarılmış vaziyette. Böylece, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmadan şirketlerin finanse edebilmesi mümkün hale getirilmiş. Başka bir deyişle patronları kurtarma planları kimseye hesap vermeden yapılabiliyor. Böylece diğer ülkelerdeki temel işlevi “kapitalist devlete gelecekte varlık kaynağı yaratmak” olarak tasarlanmış olan bu fon, Türkiye’de ise kamunun üstüne varlık değil borç bırakacak şekilde kurgulanmış durumda.
Sınırsız, hiçbir limite tabi olmayan borçlanma hakkı verilen Varlık Fonu geçen yıl yabancı bankalardan 1 milyar euroluk borç aldı. Bu borçlanmanın ardından İstanbul Finans Merkezi’nin belli bir bölümünün devralınması ve zor durumdaki kimi şirketlere para aktarılması gibi icraatlar göze çarptı.
Ama nereye ne aktarıldığını tam olarak bilemiyoruz tabi. Çünkü Varlık Fonu halihazırda pek çok kanundan muaf. Sayıştay Kanunu, KİT’lerin ve fonların TBMM Tarafından Denetlenmesi Hakkında Kanun, Kamu İhale Kanunu, Özelleştirme Kanunu... Üstüne üstlük fonun raporlarının beş ay gecikmeli olarak TBMM’ye sunulduğu geçen hafta ortaya çıktı. Bunlar yetmezmiş gibi Varlık Fonu’na ve bu fonun birlikte iş yapacağı tüm şirketlere adeta dokunulmazlık getiren yasa geçtiğimiz hafta oylandı. Hem de Varlık Fonu eliyle şirketlerin kurtarılmasının önünü açan düzenlemeye muhalefet de dahil tepki gösteren pek olmadı.
Yani bir yanda işçilere ücretsiz izin dayatması oylanırkendiğer yanda ise patronun cebini dolduracak Varlık Fonu’na sınırsız borç yetkisi verildi. Sınıf çelişkilerinin kendini bu kadar açık gösterdiği bugünlerde halen “korona sınıf ayırmıyor” diyebiliyor musunuz?