Olağan dışı durumların içinden ancak olağan dışı önlemlerle çıkılabilir. İçinde bulunduğumuz süreç tam böyle bir süreç. Olağan dışı bir salgınla dünya savaşıyor. Öyleyse önlemler de olağan dışı olmalı.

Türkiye’de başlangıçta okulların “erken” tatili ile olağandışı önlemler alınıyor tablosu çizildiyse de devamı böyle gelmedi. Salgının önlenmesinin ilk yolu test yapmak ve enfekte kişileri tespit etmekken ve bu konuda en başarılı ülke olan Güney Kore’de günde 20 bin test yapılırken Türkiye’de sadece talep edenlere günde 2 bin kadar test yapılıyor. Üstüne üstlük test yapmayı derhal yaygınlaştırmak ve ayrımsız herkese test yapılmasını sağlamak yerine Sağlık Bakanı “yeni test kiti geliştirdik, ABD’ye 500 bin adet sattık” diye övünebiliyor. Bu bakımlardan Türkiye’nin durumu, can kayıplarının en çok yaşandığı ülkelerden olan İtalya’ya benziyor.

Testin yaygınlaştırılması kadar salgını durdurmakta kilit rol oynayacak olan “çalışanlara ücretli izin” ise halen uygulanmıyor. Milyonlarca çalışan her sabah işlerine gitmek zorundayken hükümet “mecbur kalmadıkça evden çıkmayın” tavsiyesinde bulunmakla yetiniyor. Dünyada da kapitalizmin bir türlü göze alamadığı “üretimi durdurmak” için adeta can kayıplarının en üst seviyeye gelmesi bekleniyor. Virüsün özellikle emeklileri öldürmesine iktidar neredeyse sevinecek, emekli maaşı ödeyeceğimiz kişi sayısı düşecek diye...

Ayrıca AVM’leri tamamen kapatmayıp sadece çalışma saatlerini kısaltıyorlar, o durumda bile çalışılmayan saatleri emekçilerin yıllık izninden düşmeyi ihmal etmiyorlar. Bu kadar detayı düşünebilenler, salgının yayılmasını sağlayacak önlemlere sıra geldiğinde ise işi duaya bırakıyor. İşçilerin ücretli izne çıkarılması işverenin keyfine teslim ediliyor.

Salgına yaklaşımı başından beri bu şekilde olan hükümetin salgına karşı açıkladığı ekonomik tedbirler paketinden de haliyle işçilerin hakkını koruyan tek bir madde çıkmıyor. 100 milyar TL’lik yatırımdan bahsediliyor ama paketteki tek gider önerisi patronların borçlarının ertelenmesi, şirketlerin kredi ve vergilerin ödemesinde ertelemeler.

Bu pakette ne yok? 

Salgın günlerinde asıl alınması gereken acil önlemlerin hiçbiri yok. 65 yaş üstüne kolonya ve maske, hepimize bol dua önerisi, emeklilerin bayram ikramiyelerinin erkene çekilmesi haricinde vatandaşı ilgilendiren hiçbir ekonomik düzenleme pakette yok.

Virüsün yayılmasını önlemek için işçilere ücretli izin tedbiri yok. Herkese yaygın virüs testi uygulayacak sağlık giderlerine yönelik açıklama yok. Hijyen ürünlerinin herkese ayrımsız dağıtılması yok. Vatandaşların evde kalması isteniyorsa yapılması gereken fatura ve borçlara erteleme yok. Salgın nedeniyle sekteye uğrayan sektörlerde işten atmaları yasaklamaya yönelik bir tedbir yok. Özel hastanelerin yaygınlaştığı günümüz sağlık sisteminde hastaneleri kamulaştırmaya yönelik bir düzenleme yok.

Peki bunları yapacak bütçe nereden karşılanacak mı diyorsunuz? Zenginliğin adaletli dağıtılmadığı kapitalist bir toplumda bile, böylesi yaygın bir tehlikeyi önlemenin yolu zenginlerin ellerindeki servete kamusal tedbirler için el konulmasından geçer. Küba’ya bakın. Servet sahiplerinin ellerindeki mülkün artık halkın yararına kullanılması sayesinde yıllardır sağlığa yeni yatırımlar yapıldı, hastalıklarla mücadelede piyasacı olmayan yeni yöntemler geliştirilebildi, hatta koronavirüse karşı aşı da bulunabildi.

Halihazırdaki kapitalist üretim ilişkileri, salgına karşı önlemlerin kamusal olmasının önündeki en büyük engeldir. İşten atmaları yasaklamak, üretimi durdurmak gibi önlemler kapitalizmin sürekli patronların karına dayalı işleyiş mekanizmasını bozacak öneriler. İşte gerçek bu: Can kayıplarının önüne geçebilecek hayati adımlar, servet sahiplerinin karı düşmesin diye atılmıyor.

Dünya çapında durgunlukta olan kapitalizm, her krizden olduğu gibi bu krizden de güçlenerek mi çıkacak yoksa durgunluk büyüyerek sürecek mi? Bunu öngörmek için elimizde henüz yeterli veri yok. Türkiye’de ise bu süreçte, olanın işçilere olacağı ortada. İşsizlik artıyor, işçiler daha da yoksullaşıyor. Alım gücü düşüyor, ekonomik kriz derinleşiyor. Bu vaziyet, patronları daha da zenginleştirecek bir sürece hükümet eliyle çevriliyor.