Kapitalistlere sorsanız “solcular kriz tahlili yapmaya bayılır” derler. Ama kapitalizmin krizlerini Marks’tan öğrenmeyi de ihmal etmezler. Her ne kadar son yıllarda kapitalizmin dünya çapındaki krizinin tahlilini yapmak “görünen köyün kılavuz istememesi” durumuna benzese de yolumuzu görebilmek için biz yine de değerlendirmelerimizi sağlam şekilde yapalım.

Gelelim asıl konuya. Son günlerde petrol fiyatlarında ani düşüş ve borsaların çökmesi ile birlikte kapitalizmin açmazları bir kez daha “görünen köy” olarak önümüze geldi.

Yinelemekten zarar gelmez: Dünya kapitalizmi açısından işler uzun zamandır hiç de yolunda gitmiyor. 2008’de ABD’den başlayarak hızla tüm dünyaya yayılan ekonomik krizin etkileri halen sürüyor. Bu krizin patlak vermesinin hemen ardından ABD, Avrupa ve Japonya, parasal genişleme politikasına geçmişti. Düşük faizlerle dağıtılan ucuza kredilerle Türkiye’nin de dahil olduğu pek çok ülkeye bol bol sıcak para girmiş ve dünya çapında ekonomi toparlanıyor gibi görünmüştü. Ama bu kısa süreli toparlanma, son birkaç yıldır yerini yeniden ciddi bir durgunluğa bıraktı.

Dünya çapında ticarette yaşanan durgunluk, ABD ve Çin arasında ticaret savaşlarını alevlendirdi. ABD borsasında geçtiğimiz yıl %20’lere varan düşüşler oldu, faiz indirimleri yapıldı ama toparlanma beklendiği gibi olmadı. Tüm bunların üzerine, dünya ekonomisinin %16 hacmine sahip Çin’de ortaya çıkan koronavirüs salgını, üretimi ciddi anlamda geriletti. Öyle ki Çin’de fabrikaların aslında çalışmadığı ama enerji tüketimi çok düşük görünmesin diye geceleri ışıklarını açık bıraktığı bile söyleniyor. Bu durum beraberinde ekonomik küçülmeyi getiriyor. Salgın nedeniyle turizm dünya çapında geriledi, ticaret de öyle.

Hali hazırda devam eden ekonomik krizin üzerine koronovirüsün yarattığı ek durgunluk da eklenince, mallarının fiyatlarının düşmesi kapitalistleri korkutmaya başladı. Fiyatı düşen ürünlerin başında gelen petrol, bildiğimiz gibi dünya kapitalizmi açısından ciddi önem taşıyan, rekabetlerin bitmek tükenmek bilmeyen konusu olan, hatta sahip olmak uğruna savaşlar çıkarılan bir ticari mal. Petrolün %75’i Ortadoğu’dan çıkarılıyor. Petrol üreticisi ülkelerin bir araya gelerek oluşturdukları Suudi Arabistan’ın başını çektiği OPEC adlı kartel, bir de bu kartelin gücünü kırmak üzere planlanmış Rusya’nın başını çektiği OPEC+ oluşumları petrol fiyatlarında karar verici pozisyonda.

Geçtiğimiz günlerde OPEC petrol fiyatlarındaki gerilemeyi durdurabilmek için üretimi azaltma önerisi yaptı ancak ortaya çıkabilecek olası bir rekabeti kaldırabileceğini düşünen Rusya, bu öneriyi reddetti. Bunun üzerine Suudi Arabistan petrol fiyatlarını ciddi biçimde düşürerek fiyat kırma stratejisine geçti. Fiyatlar 70 dolardan 31 dolara kadar düşürüldü. Bu düşüşle beraber enerji şirketlerinin borsa değerleri de hızla düşmeye başladı. Petrol rekabeti beraberinde borsaların tepetaklak olmasını getirdi.

Bir fiyat düşüşünü kaldıramayan “dev”ler

Krizlerden, uzun süreli ekonomik durgunluklardan çıkamayan dünya kapitalizmi, bir de şimdi petrol kriziyle gelen borsa düşüşlerini kaldırabilecek mi?

Kendi sorumuza kendimiz cevap verelim. Pek de kaldırabilecek gibi görünmüyor. Öncelikle petrol üreten ülkelerin gelirleri azalmaya başlayacak. Enerji şirketleri kaybetmeye başladı bile, devamında aldıkları kredileri geri ödemekte zorlanacaklar. Bu durum, kredilerin alındığı bankalar ve diğer kuruluşlara zarar ettirecek. Ekonomisi sadece petrole dayanmayan Rusya gibi ülkelerin belki kısa vadede az kaybı olacak ama Suudi Arabistan gibi ekonomisi petrol üzerine kurulu ülkelerin bu krizi ne kadar kaldırabileceği belirsiz. Kaldı ki uzun vadede Rusya, ABD gibi ülkelerde de gerilemeyi göreceğiz. Ayrıca Türkiye gibi petrol ithal eden ülkeler de petrol fiyatlarının düşmesi ile ihya olmayacak. Geçici bir rahatlama olsa da uzun vadede dünya çapındaki durgunluk başka sorunları beraberinde getirmeye devam edecek.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kısa vadede kayıp az gibi görünse de kapitalizmin dünya çapındaki durgunluğu eninde sonunda bugünlerde petrolde yaşadığımız kriz gibi yeni krizler de doğuracak. Bu açıdan, izlediğimiz yalnızca borsaların çöküşü değildir. Kapitalizmin çöküşüdür. Bu buhran kolay dinmeyecektir. Büyük “dev” olarak anılan kapitalistler bir tek malda, petrolde olan fiyat düşüşünü bile kaldıramayacak aşamaya gelmiştir.

Ticaretin yavaşlaması, üretimdeki ciddi düşüşlerin yarattığı istihdam daralması, açmazları artırmaya devam edecek. Kapitalistler, sürdürdükleri aman vermez rekabetin sonucu olarak işsiz bıraktıkları, yoksulluğa mahkum ettikleri insanların asla patlama noktasına gelmeyeceğini düşünmesin. Nasıl ki koronavirüs gibi salgınlarla savaşmak konusunda liberal ekonominin geçici çözümlerine değil aklın ve bilimin çözümlerine güveniyorsak kapitalizm denen salgından da beter bela ile savaşmak konusunda da elbette işçi sınıfına güvenmeliyiz.