Sınırlarda göçmenlerin yaşadıklarını günlerdir canlı yayında izliyoruz. Hükümetin resmi haber ajansları en kaliteli fotoğraf makineleriyle çekilmiş boy boy fotoğrafları servis ediyor. Bizzat devlete ait logosu sökülmüş otobüsler göçmenleri ücretsiz olarak sınıra taşıyor. Türkiye devletinin “gitsinler” diye sınırları açtığı, Yunanistan ve Bulgaristan devletlerinin ise “gelmesinler” diye sınırlarını kapattığı göçmenlere sınır kapılarında yaşatılan rezillik ve eziyet canlı yayınlanıyor.
Yeri geldiğinde demokrasi havarisi kesilen Avrupa Birliği “parası neyse verelim sizde kalsın” diyerek kendilerine gelmesin diye üzerlerine yıllardır paralar saydığı göçmenlere gaz bombası atıyor, copluyor, kafalarını yarıyor, hatta silah sıkıyor, ha devrildi ha devrilecek botlara onlarca kişi çoluk çocuk doluşturulan insanları ölüme terk ediyor. Ama sınırlarını açmıyor.
Emperyalist paylaşım savaşlarında sanki hiç parmakları yokmuş gibi kapısının önüne gelenlere sınırı açmamakta direten AB, göçmenlerin kapısına dayanmasının bir numaralı sorumlularındandır. “AB’de sınırlar yok” derken kastedilen; merkezileşen sermaye için, kapitalizm için ulusal sınırların olmamasıdır. Yani para dolaşımı için sınırlar yok ama yaşama savaşı veren yoksullar, göçmenler söz konusu olduğunda sınırlar sonuna kadar var ve işlerine gelmedikçe o sınırlar işte böyle açılmıyor.
Eğer çok “medeni” ve “demokrat” iseniz, açın kapıları da kim aslında emperyalist çıkarlarının peşinde koşmuyor gözlerimizle görelim. Ama yapmazlar. Binlerce mültecinin kapılarına dayanmasına neden olan yayılmacı politikaların başını çekerler, o insanları kendi ülkelerinden kaçmak zorunda bırakan savaşları çıkarırlar, tepelerine bombaları yağdırırlar, yerlerinden yurtlarından ederler ama kapılarını açmazlar. Tabi sınıra dayanan insanlar yoksul. Emperyalist çıkarları için dağıttıkları, kana buladıkları ülkelerdeki milyonlar umurlarında değil.
Göçmenleri yaratan emperyalist politikalardır
Suriye’yi paylaşamayanlar, yayılmacı emperyalist politikalarda sınır tanımayanlar arasında kimler kimler yok ki. ABD, Rusya, Türkiye çemberinde savaş politikalarının içerisinde yaşam mücadelesi vermek Suriye halklarına reva görülüyor. ABD arada çekilir gibi yapsa da aslında her fırsatta Suriye üzerindeki paylaşım savaşlarının bizzat yürütücüsü olmaktan geri durmuyor. Türkiye’de ise siyasi iktidar ne zaman başı sıkışsa, kendi iktidarı sarsılsa hemen Ortadoğu üzerinde yayılmacı politikalara sarılıyor.
AKP Ortadoğu’da radikal İslamcı çeteler eliyle yayılmacılığı sürdürme telaşında. Sınırdışı operasyonlarla Suriye’de yıkımın mimarlarından olan, Suriye devletine ait topraklara “gözlem noktası” adı altında askerlerini gönderen Türkiye hükümeti halkların tepesine yağan bombaların da baş sorumluları arasında. Bakmayın, önce yerlerinden ettikleri göçmenlere ardından kucak açıyor pozlarına. Esasında kendi yürüttüğü politikaların bir sonucu olan göçmenleri kabul ederek, kendince bir strateji izliyor. Avrupa’ya karşı “bakın üstünüze salarım” şeklinde tehdit unsuru olarak kullandığı mültecileri, diğer yandan da Fırat’ın doğusuna yerleştirme ve oradaki Kürt nüfusunu öteleme planları yapmaktan da geri durmuyor.
En son sınırlarda yaşananlar da bu politikalardan kaynaklanıyor elbette. Yayılmacılıkta başarılı olamayan AKP, bu kez de “Bakın Avrupa’nın gerçek yüzünü görün” diyerek kendi tabirleriyle “mülteci kartı”nı açıyor. Bu nedenle de sınırda göçmenlerin başına gelenlerden, sınırlarını açmayan Avrupa Birliği kadar sorumlu. Canlı yayında gevrek gevrek konuşan göçmen kaçakçısını nasıl unutabiliriz? “Bu da bizim ekmek kapımız, Reis izin verdi, göçmenleri karşıya geçiriyoruz” diye gerinerek konuşabilmesine zemin hazırlayan, bu politikaların ta kendisi değil de nedir?
Ortadoğu'da yayılmacılık politikaları uğruna savaşı, ölümü hız kesmeden halkaların önüne süren AKP; elleri temiz bir şekilde bu sürecin içinden asla çıkamaz.
Sınıflar ve sınırlar öldürür
Yaratıcılarından olduğu “göçmen sorunu”nu kendi politik amaçları dahilinde kullanmaya çabalayan AKP iktidarı, göçmenlerle ilgili yapması gereken düzenlemeleri asla yapmıyor. Ülkeye gelen milyonlarca göçmenin sağlıktan, eğitime, toplumsal yaşam alanlarından işsizliğe kadar karşılarına çıkan bir dizi gerçek sorunu çözmek üzere hiçbir adım atmıyor. Bunu, çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu binlerce göçmenin sadece bir sırt çantasını yanlarına alarak Avrupa sınırlarına gitmesinden görebiliyoruz. Sınırlarda bekleyen insanlar, yaptıkları röportajlarda Türkiye’de iş kalmadığını bu nedenle Avrupa’ya gitmek istediklerini söylüyorlar.
Bilelim ki bu tablo yoksulluğun tablosudur. Sınırların açılması söz konusu olmasaydı da sokakta dilenmek zorunda kalan Suriyeli çocuklar, Türkiyeli işçilerin üçte biri maaşa ölmemek için çalışan göçmen işçiler gerçeği ortadaydı. Sınırların açılma ihtimali üzerine yaşananlar ise öylesine insanlık dışı ki bugüne kadar Suriyeliler gitsin diyenler bile “bu kadar da değil evlerine dönsünler dediysek, insan gibi gönderilselerdi” diyorlar.
Yayılmacı politikaların AKP’nin ayaklarına dolandığı da gün gibi ortada. Bir planı yok, bir stratejisi yok. Dün Rusya’yla anlaşıyor, bugün ABD ile.
Bu planı olmayan yayılmacılığı, sadece kendi iktidarını garantilemek uğruna kan dökmekten geri durmayanları, göçmenleri sınır kapısında öldürenleri görelim.
Emperyalizmin bombaladığı, yerinden ettiği, öldürdüğü göçmenlerin yaşatılmasının yolu sınırların açılması ve sınıfların ortadan kalkması mücadelesinden geçiyor.
“Açlığın dini olmaz, yoksulluğun vatanı” diyor ya şair... Halklara reva görülen bombaları ve yoksulluğu bitirmek, AB’den ya da diğer emperyalist güçlerden beklenemeyecek demokrasiyi kendi ellerimizle kurmak için sınıfların ve sınırların kalkmasından başka yol yok.