Elazığ depreminin üzerinden bir hafta geçti ancak deprem vergilerinin ve Kızılay’a yapılan bağışların nereye gittiği tartışması ilk günden beri sürmekte.
Hemen belirtmek gerekir ki,böyle olması iyidir. Çünkü siyasi iktidarı köşeye sıkıştıran politik tartışmanın kendisi budur. Bu kadar öfkelenip olmadık yanıtlar üretmelerinin de altında bu sıkışmışlık yatıyor. Deprem vergileri ve bağışlarla yıllardır yapılmayan planlamaların tartışmaya açılması sinirlerini zıplatıyor. İşte bu yüzden “vergiler nerede” sorusu doğru sorudur ve bunu soranların artmasını sevinçle izlemek gerekir.
Bunu söylediğimizde “deprem fırsatçılığı yapmayın” diye sataşanlar olacaktır. Olsun. Bu tartışmadan vazgeçmek; bizi sadece depremin sonuçlarını, nelerin eksik yapıldığını, hangi yardımın ne kadar geç ulaştırıldığını tartışmaya götürür ki esas meseleden uzaklaşmamıza neden olacak eğilim tam da budur. Böyle olduğu takdirde, zaten esas meseleden uzaklaşalım diye çırpınmakta olan siyasi iktidar derhal ellerini ovuşturacaktır. “Hah işte! Hangi köye ne kadar yardım gidip gitmediğini konuşalım” diyecektir. Biraz da vicdani konulara yönelmemizi isteyecektir. Hatta mümkünse bazı sol eğilimlerin yaptığı gibi “depremzedelere yardım kampanyaları” düzenleme, “deprem anında yapılacaklar” eğitimi verme gibi esas meselenin kıyısından geçmeyen işlerle meşgul olunmasına fena halde sevinecektir.
Ama deprem vergilerini sormaya başladığımız an bize yapıştırılacak yafta hazır: Fırsatçı. Hatta hain. Hatta bölücü.
Kızılay Başkanı’nın depremin üzerinden henüz bir saat geçmişken bağış isteyen twit atması fırsatçılık değil ama “Hayırdır hemşerim, bizim deprem vergileri ne oldu” diye hesap sormak fırsatçılık öyle mi?
Bir de şu laf var: “Depremin üzerinden siyaset yapmayın”! Peki neyin üzerinden yapılacak afedersiniz bu siyaset? Soma’da 301 madenci katliam gibi maden kazasında hayatını kaybeder: “Aman ölümler var, siyaset yapmayın”. İktidar kendi bekası uğruna bütün bir halkı savaşa sürükler: “Aman birlik günlerindeyiz, siyaset yapmayın”. Deprem olur, rant hırsına kurban edilen deprem önlemleri alınmadığı için insanlar ölür: “Aman ha göçük altında insanlar varken siyaset yapılacak zaman değil”. Yahu ailemizin “Ben sana yapma demiyorum, hele bir okulu bitir, mesleğini eline al gene yaparsın siyaset” nasihatlerini sollayıp geçtiniz!
Söyleyin de bilelim, depremin üzerinden tam olarak ne kadar süre geçmesi gerekiyor siyaset yapabilmemiz için!
Bu laflara bakıp da tereddüte düşmeyelim sakın. Siyasetin tam zamanı. Deprem öncesinde neden planlama yapılmadığını konuşmanın zamanı tam bugünler.
Öyleyse soralım: Nerede bu vergiler?
1999 yılındaki Büyük Marmara depreminin ardından önce bir yıllığına çıkarılan, daha sonra Özel İletişim Vergisi adı altında kalıcılaşan deprem vergileri son 21 yıldır toplanıyor. Şimdi son 17 yıldır hükümetlik eden AKP’nin çıkıp da “Vergileri neden bize soruyorsunuz” demesi hiç olacak iş mi? Ya kimden soracaktık, elbette sizden soracağız.
Zamanında “direkt hazineye gidiyor” dediğiniz, onun da inşaat yatırımlarına harcandığını itiraf ettiğiniz bu vergilerin tam olarak hesabının tutulup tutulmadığı bile meçhul. Rant tatlı geliyor, deprem için önlem almakta hep gecikiliyor ama vergiler sorulduğu an küplere binmekte hiç gecikilmiyor, maşallah!
Ama artık öyle yok, “Ne yapalım doğal afet” ya da “kader” deyip geçilemez. Bu kader neden hep bir tarafı deprem vergileri ve bağışlarıyla zengin ederken, diğer tarafa depremde yıkılan altyapısız binaların altında can vermeyi reva görüyor?
Tabi “kader” demeye başladığınız an depremde ölümlerin yaşanmayacağı önlemleri almak, planlamaları yapmak da anlamsızlaşıyor. Bu nedenle işin kolayı bulunmuş. Ama ne iyi ki artık sorgulayanlar artıyor.
Peki nasıl yapılacak bu planlamalar?
Şehirleşirken deprem gerçeğini hesaba katan bir imar planı yapmak yerine rant sağlamak hedefi güdülmezse bu iş olacak. Siyasi iktidar güvenli bina inşa etmeyi düşüneceği yerde, kentsel dönüşümden gelecek rantı hesap ediyor. Keza yerel yönetimler de aynı şekilde. Sonra ihaleleri alan firmalar, müteahhitler de bu dertte. Hatta “Başımı sokacak bir evim olsun” diyen vatandaşın bile kötü durumdaki evini kentsel dönüşüm kapsamında yenisiyle değiştirmek işine geliyor. O da mal varlığını artırmayı odağına alıyor. Çünkü baştan sona bu zincir bozulmadan işliyor. Sonuç: Deprem için alt yapı çalışması yapma alışkanlığı yok, kolektif bir yarar olan depremden doğacak zararı önleme amacı yok. O başımızı sokacağımız evlerin, başımıza yıkılacak evlere dönüşmesi fazla zaman almıyor.
Oysa siyasi iktidarın deprem önlemlerini nasıl alacağını uzun uzadıya düşünmesine bile gerek yok. Dünyada örnekleri var. Nasıl yapılacağı belli ve bunu yapanlar var. Bunu yapan Japonya gibi ülkeler taklit edilse bile sonuçlar şimdikinden kat be kat olumlu olacak. Bu bile yapılmıyor. Ama sanmayalım ki siyasi iktidar beceriksiz olduğu için önlemleri alamıyor. Hayır. Rant var mı yok mu, işte tüm hesabı bu.
Sorgulamanın başlaması, siyasetin yapılması ve gereken tartışmaların yürütülmesi iyidir dedik. Bunun için depremden sonra hayat kurtarmak gibi vicdanlara hitap eden meseleler yerine deprem olmadan önce yapacağımız baskıya odaklanmalı ve siyaset yapmalıyız.
Deprem vergileri nereye gitti?
Kızılay’a yapılan bağışlar nereye gitti?
Deprem toplanma alanları 20 yıldır neden yapılmadı?
Kentsel dönüşümde rant yerine depreme dayanıklılık neden temel alınmıyor?
Alt yapı tespitleri, depreme dayanıklılık testleri neden kamu eliyle yapılmıyor?
Bu ve benzeri soruları soran ve yanıtları birlikte üretenlerin sayısı artarsa, siyaset yapılırsa depremlerden ölümler olmadan çıkılabilir ancak.