2019 yılı bütçe açığı ülke tarihinin rekor seviyesinde. Geçen yıla oranla %70 artan bütçe açığı, bu yıl 123.7 milyar TL olarak açıklandı.

Hey maşallah, her yeni gün yeni bir rekor seviyede olumsuz ekonomik veri haberi alıyoruz, hiç boş geçmiyor çok şükür! Neredeyse tek olumlu rakamlar TÜİK tarafından hesaplanan veriler. Aman ne tesadüf...

TÜİK’in verileri çarpıtması gerçeğini kaç zamandır yazıyoruz, onu bir kenara bırakalım. Enteresan olan şu ki, son bütçe açığı verisini bakan damat beyin başında olduğu Hazine ve Maliye Bakanlığı yayınladı. Bütçe açığının açıklanmasıyla beraber pişkin gülüşü ile damat bey belirdi ve o klişe cümlesini kurmaktan çekinmedi: “Ekonomi toparlanıyor.”

Bu ne yaman çelişkidir. “Herhalde ekonomi derken, kendi kesesindeki toparlanmayı kast ediyor” diyesi geliveriyor insanın…

Pişkin sırıtışlı bakanın cevaplamasını asla beklemediğimiz, bir yandan da cevapları herkesçe merak edilen soruları tartışmaya açarak devam edelim: Bütçe açığı ne ifade ediyor, bu açık neden artıyor, bizi neler bekliyor?

Bütçe=Vergiler

Böyle ifade etsek pek de yanlış olmaz. Burada bütçeden kasıt hazine, yani devlet kasası. Bu kasayı oluşturan en büyük pay ise senin, benim, onun, yani vatandaşın ödediği vergiler. Peki bütçe nelere harcanıyor? Büyük oranda Cumhurbaşkanlığı’ndan bakanlıklara kadar kamu idaresine harcanıyor. Özellikle Cumhurbaşkanlığı bütçesi burada en çok tartışmalara konu olan bütçe gideri kalemi. Son 10 yılda %2659 artan bu bütçeye bir de tam hesabını bilemediğimiz örtülü ödenek ve Maliye Bakanlığı yedek bütçesi de eklendiğinde 17 milyar TL’yi aştığı söyleniyor.

Yani “Cumhurbaşkanı maaşı asgari ücretin 40 katı” laflarını, sırf Erdoğan’ı sevmiyoruz diye etmiyoruz. Basit bir matematiksel hesaba dayanarak bunu söylüyoruz!

Peki buradan nereye varmak istiyoruz? Bu bütçe açığı nereden geliyor diye baktığımızda, 16 bakanlıktan 11’inin 2019’da kendine ayrılan bütçeyi aştığı, hatta bazılarının fersah fersah aştığı gerçeği karşımıza çıkıyor. Bu ne demek? Eskiler “devletin malı deniz, yemeyen domuz” derlerdi. İşte bu o demek… Bütçe açığının temeli işte böyle atılıyor. Geçtiğimiz yıl çıkan özel kararname ile hazineye şirketlere iştirak yetkisi de verilmişti. Hatta bütçe açığındaki artışın bu yetki ile birlikte hızlandığını söylemek pek de yanlış olmaz.

Ortada bir “açık” olması için cebimizdeki paradan fazlasını harcamak yani borçlanmak gerekiyor. Demek ki bütçe açığı aynı zamanda borçlanma oranını da gösteriyor bize. Dış borcun kamu kaynaklı olan kısmının giderek arttığını düşünürsek kamunun nerelere borçlu olduğunu da görmeye başlayabiliriz.

Gerçek açık 2 kat fazla

2019 yılında Merkez Bankası’nın yedek akçesinden hazineye aktarılan 41 milyar TL’yi ve yine “temettü geliri” adı altında hazineye aktarılan 37 milyar TL’yi düşünürsek, gerçek bütçe açığı rakamı 124 milyar TL de değil. Neredeyse 200 milyar TL’yi bulan bir açıktan bahsediyoruz.

Bir an için durup ağızdan tek seferde çıkan bu “milyar TL”lerin nasıl bir büyüklüğe tekabül edebileceğini düşünmeye çalışalım. İşte bunu düşünmeye çalışmak bile, sınıf çelişkilerini daha net anlamaya başlamamıza neden oluyor.

“Borç krizi içindeyiz” derken kastımız tam da buydu.

Yukarıda tartışmaya açtığımız sorulara verdiğimiz cevapları baştan ele alacak olursak: Bütçeyi esasen vergiler oluşturuyor. Yani bütçe vatandaşın cebinden oluşuyor. Bütçe açığı ise haddinden fazla harcama yapan kurumların borçlarından kaynaklanıyor. Yani bu açığı biz yaratmıyoruz. Gelelim son soruya: Peki bizi neler bekliyor?

Bütçe açığının bu kadar dev boyutlara gelme riskine rağmen kendi harcamalarından bir gram bile kısmayan siyasi iktidarın ve onun bilimum kurumlarının, bundan sonra da bunu kısmasını beklemek en hafifinden hayalcilik olur. Sadece kendilerine de yontmuyorlar ayrıca. Kamu bütçesinden kurtarılan patronların; havalimanlarına, otoyollara, köprülere, şehir hastanelerine verilen garantilerin haddi hesabı yok. Bu garantiler karşılanamadığında olanın kamu bütçesine olduğunu da biliyoruz.

Peki ne olacak, bütçe açığını kapatmak için para mı basılacak? Devalüasyonların, enflasyon artışlarının eksik olmadığı 1990’lara geri mi döneceğiz?

Devasa borçları yaratmaktan geri durmayanlardan elbette her şey beklenir. Ama şunu iyi bilelim: Bütçeyi emek verenler delmedi. O zaman çözüm de emek verenlerin gırtlağını sıkmak olamayacak. Buna izin vermemek için elinden geleni ardına koymayacak bir sınıf hareketini karşılarında bulacaklarından hiç şüphemiz olmasın.