Metal işçisinin hak mücadelesi yeniden sahnede. Yeni bir metal fırtınaya hazır olalım.

2019’un Ekim ayında patron sendikası MESS ile metal işçilerini temsil eden sendikalar arasında toplu sözleşme görüşmeleri başladı. MESS dalga geçer gibi metal işçisinin ücretine %6 zam teklif etti. Evet yanlış okumadınız, yazım hatası yok. %6 önerdi patron sendikası.

Haliyle, uzlaşma sağlanmadan görüşmeler sona erdi ve arabulucuya gidildi. Bu haftaki son görüşmelerde MESS bu kez de lütufta bulunurcasına %6’lık zam teklifini %8’e çıkardı... Eh ne de olsa asgari ücrete “jest” adı altında yoksulluk sınırının bile altında zam yapanlardan neyi eksikti!

Cürete bakınız. MESS patronlarının metal işçisine önerisi, asgari ücrete yapılan %15 zammın bile yarısı: %8. Üstelik bu %8 de aylar süren görüşmelerin, işçilerin uyarı eylemlerinin ardından artırmak zorunda kaldıkları zam oranı. Asgari ücrete yalan enflasyon rakamlarını öne sürerek zam bile denemeyecek bir artış yapılırsa, sonuçları da işte bunlar oluyor. Bizzat devlet bunu yapınca patronlar da suyunu çıkarıyor ve elinden geldiğince işçi ücretlerini düşürmenin yollarına bakıyor.

Metal işçilerinin toplu sözleşme süreci, kapitalizm gerçeğini apaçık görebildiğimiz bir süreç aslında. Patronlar ikiyüzlüce metal işçilerinin asgari ücretlilerden ne kadar da yüksek bir ücret aldığını, bu yüzden zam oranını düşük tutacaklarını anlatıp duruyor. İşçinin cebine giren net ücreti değil, brüt ücret miktarını konu ederek kafaları karıştırmaya çalışıyor.

Metal işçilerinin asgari ücretin iki katı ücret aldıkları yalan ama “Metal Fırtına” sözüyle simgeleşen 2015 metal eylemleri sürecinde ciddi kazanımlar sağladıkları doğru. Türkiye’nin dört bir yanındaki birçok fabrikaya metal işçilerinin eylemlerinin yayıldığı bu dönemde, hem ücret artışları hem de toplu sözleşmenin diğer maddelerinde kazanımlar elde edildi. Aynı zamanda işçiler kendi kararlarını kendileri almaya başladılar ve sendikalarını da kendileri yönetebilmeyi başardılar. Birçok kazanımın önünü açtılar. Öyle ki grev yasaklarını bile fiilen uygulanamaz hale getirdiler. Hatta metal fırtınanın etkisi o kadar uzun zaman sürdü ki eylemler bittikten sonra bile 2017 yılında MESS’in metal işçisine dayattığı 3 yıllık sözleşmede geri adım attırmayı başardılar ve bu süreyi 2 yıla düşürdüler.

Peki tüm bu kazanımların üzerinden henüz çok kısa zaman geçmişken, nasıl oluyor da patron sendikası MESS metal işçisine %6’lık zammı hiç yüzü kızarmadan önerebiliyor? Bunun sorumlusu, asgari ücreti yalan dolanla yoksulluk sınırını altına çekenlerdir. Öyle bir rakam öneriliyor ki işçileri satmasıyla meşhur sendikalardan Türk Metal bile masadan kalkıyor. Düşünün artık tabloyu.

Grevden kaçış yok

Toplu iş sözleşmesi yaklaşık 130 bin metal işçisini kapsıyor. İşçiler önümüzdeki haftadan itibaren iş durdurma eylemlerine başlayacaklarını duyurdu. Tabi Türk Metal Sendikası “bu rakamı görüşmeyiz bile” deyip masadan kalktı ama sözünün arkasında mı duracak yoksa asgari ücret görüşmelerinde Türk-İş’in yaptığı gibi yan mı çizecek göreceğiz. Asgari ücret zammında “%26’nın altını kabul etmeyiz” deyip %15 zam kararını kınamakla geçiştirmiş, değil genel grev herhangi bir eylem kararı bile almamışlardı. Metal işçisini satıp satmayacaklarına şüpheli bakmamız bu yüzden. Ne de olsa açık kalan mikrofona yakalanıp işçiyi sattığı ortaya dökülen bir sendikadan bahsediyoruz.

Tabi sadece Türk Metal değil, diğer sendikaların da sözünün arkasında durma yükümlülüğü var. Birleşik Metal "greve hazırız" diyorsa sözünün de peşinde olmakla yükümlü. Hadi asgari ücret pazarlığı sürecinde “grev hakkımız yok” argümanını öne sürdüler ve grev söylemlerini çiğnediler. Şimdi ne yapacaklar? Bu kez grev hakkı yasal olarak da sonuna kadar var. Zaten arabulucudan da karar çıkmazsa sıra mecburen greve gelecek. Kaçış yok.

Bu kez sendikalar grev konusunda elini korkak alıştırmamalı. Ama şunu da bilelim ki gerçek sınıf örgütlerinin yokluğunda bile, ekonomik kriz günlerinde sınıf siyasetinin önü açıktır.

Patronların borçlarını bir kalemde silen ama sıra emek verenlere geldiğinde yoksulluk sınırında yaşamaya mahkum edenler, çelişkilerin derinleştiğini de görmelidir.

Asgari ücretin 40 katı maaş alan cumhurbaşkanının, “asgari ücretli işçinin ücretinden nasıl kısarım” diye 40 takla attığı bir ülkede, patronlar da devletin asgari ücretliye verdiğinin yarısını hiç utanmadan metal işçisine önerebilmekte.

Olan bitenin farkında olanlar, bunun kader olmadığının ve değiştirilebileceğinin de farkında. Nasıl ki yalan ekonomisi üzerine iktidarlarını kuranlar, buradan çıkış yolu olduğunu görenlerin bir araya gelmesinden korkuyorsa; işçiye 3 kuruş zam yapmamak için ayak direyen patronlar da grev sözcüğünün telaffuz edilmesinden bile ölümüne korkuyor.

Korkmakta da haklılar. Ne diyor şarkıda:

“Açlık bize, soğuk bize, yoksulluk bize
Adına kader demişler, katlanmak bize
Doyuran biz, giydiren biz
Aç kalan, çıplak kalan biz
Bu kaderi biz yazmadık
Bozacak olan biziz”