Kimsenin zahmet edip de okumayacağı bir haber başlığı: “2019 enflasyon rakamları açıklandı.” İlgi çekmiyor çünkü açıklanan enflasyon rakamlarına güvenen yok, herkes enflasyonu kendi cebinden ölçüyor artık. Ama ortada dev bir sorun var ki maaş artışları o yalan enflasyon rakamlarına göre yapılıyor. Bu nedenle de çarpıtılmış da olsa rakamları okumak, bilmek gerekiyor.
Hoş kimsenin güvenmediği enflasyon rakamları bile aylık %12, yıllık %15’lerde. Yani birçok ülkenin üzerinde. Her ne kadar bakan damat Berat bey “yılı hedefimizin altında tamamladık” diye atıp tutsa da tek haneli rakamlarla yılı kapatacağını iddia ettiğini hatırlıyoruz çok şükür. Şimdi de sanki hedefi aslında %15’miş de onu tutturmuş gibi ahkamlar kesiyor! Sunumunu kendisinin yaptığı ekonomi paketinde beklentisini %10 olarak açıklamasının üzerinden daha 1 ay geçmeden, bu kez de “enflasyon %5’e düşecek” açıklaması yapan birinden de ancak bu beklenir.
Demek ki yalan hesaplamalarla bile olsa “tek hane” meselesini başaramıyorlar. Çünkü bu, o kadar da kolay bir iş değil. Ölçümlerle oynamak da bir hüner ve bir zaman istiyor.
Kaldı ki oynanmış haliyle bile gıda enflasyonu %20’nin üstünde. Genelde yıllık %15’e dayanan enflasyon; sağlık, ev eşyası, tekel ürünleri gibi giderlerde ise %21’leri aşıyor. Anlayacağınız, rakamların bu yalan hali bile “tek haneli enflasyon” yalanlarından oldukça uzak.
TÜİK yine bildiğimiz gibi
Bazı arkadaşlar TÜİK enflasyon hesaplama yöntemleriyle oynadı diye, “bunu nasıl yapar” minvalinde serzenişlerde bulunuyorlar. Oysa TÜİK güvenilirliğini daha dün yitirmedi ki. Eskiden de farklı bir iş yaptığı yoktu kendilerinin. 2008 ekonomik krizi sürecinde 6 ayda bir İŞKUR’da işsizlik kaydını güncellemeyenleri (günümüzde bu süre 4 haftaya kadar düştü) “ümitsiz işsiz” kategorisine sokarak işsizlik hesaplarına dahil etmeyen kendileriydi. Aynı dönemde, ev işleriyle meşgul kadınları işgücünden saymayarak işsizliği düşük hesaplamayı icat eden de yine aynı TÜİK’ti.
Şimdi de kendine biçilen rolü oynamayı sürdürüyor. Bunu açığa çıkarmayalım mı, elbette çıkaralım. Ama bu ali cengiz oyunlarının yeni olmadığını, karşımızda bu konularda uzmanlaşmışların olduğunu da bilelim.
Fiyat artışının tespiti için incelemeye gideceği işyerlerine önceden haber salıp etiket fiyatlarını düşük yazdırtan, yeni endeks türleri icat ederek daha düşük olanı enflasyon hesaplamada parametre olarak kabul eden bir kurumdan söz ediyoruz. Üstelik bu çarpıtma yöntemleri de sadece bizim bilebildiklerimiz.
Patronların devasa borçlarını bir kalemde silip emekçilere üç kuruş fazla maaş vermemek için kırk takla atanlar, hesaplarla oynama yöntemleri üzerine de kırk kez düşünüyordur.
Bütünlüklü bakmalıyız: Krizdeyiz
Elbette tek bir ekonomik veriye bakıp da değerlendirme yapmak söz konusu dahi olamaz. Nasıl ki cari fazla verdik diye sevinen ekonomi bakanına “Cari fazla vermenin sebebi insanların alış veriş yapmaması” diyebiliyorsak, bunu diyebilmemizin sebebinin birçok veriyi beraber değerlendirmek olduğunu bilelim.
Veriler bize üretimde daralmanın sürdüğünü gösteriyor. İmalat sanayisinden inşaatına, hizmet sektörüne kadar küçülmeyen alan kalmadı. Ayrıca yatırımda küçülme de üst üste 5 çeyrektir sürüyor. Bu durum işsizliğin daha da artacağını ortaya koyuyor. Ama buna rağmen Albayrak ne diyor: “2020’de üretim artacak.” Peki, neye göre? Belirsiz.
Ayrıca sadece Türkiye kapitalizmi değil, dünya çapında da kapitalizm üretkenliğin düşüşü ve ekonomik krizlerle karşı karşıya. ABD’den Avrupa’ya hatta Çin’e bile yayılan üretimde durgunluk, kapitalistlerin gözünü korkutuyor.
Hal böyleyken Türkiye’de ne yapılacak da “dünya bizi kıskanacak”? Yeni üretim alanları mı yaratılacak? Özelleştirip sattıkları bütün kamu işletmelerini geri mi açacaklar? Betona, havaalanına, kanala gömdükleri paraları halk için üretmeye mi harcayacaklar? Ya daha fabrikası bile açılmayan yerli otomobil hayallerine bel bağlıyorlar ya da bir manipülasyonun daha peşindeler. Üretimin artmasına dönük hiçbir plan olmasın, sürekli çılgın projelere, olmadı savaş ekonomisine yatırımlar yapılsın, sonra da “işsizliği bitireceğiz, üretimi artıracağız” naraları atılsın. Ne ala memleket…
Ortada somut plan yok ama yalan çok. Ancak öyle kolay ikna edilecek insanlar toplamı yok karşılarında. Asgari ücretin 40 katı maaş alan bir cumhurbaşkanının “jest” adı altında, kendi yandaş sendikalarını bile hiçe sayarak asgari ücrete daha az zam yapabilmek için ettiği pazarlıkları herkes görüyor.
Bilelim ki emekçiler olan bitenin farkında olduğu kadar, değiştirme gücünü de taşıyanlardır. O nedenle kimse bol keseden attığı koltuğunda rahat oturmamalıdır.
Yalan ekonomisi üzerine iktidarlarını kuranlar, buradan çıkış yolu olduğunu bilenlerden ve onların bir araya gelmesinden her zaman korkmalıdır.