Bir yandan borçları nedeniyle, geçinemedikleri için intihar edenlerin sayısı artıyor. Bir yandan da siyasi iktidar yine kendine yakışanı yapıyor ve intiharlara çözüm olarak siyanürle ilgili önlem almayı sunuyor. Müthiş bir pişkinlik, pes doğrusu.

İntiharla sonuçlanan ekonomik gidişata sebep, sizin iktidarınız eliyle yürütülen ekonomi politikaları değil mi? Ne oldu, keyfiniz mi kaçtı? Oysa kapitalizmin nimetlerinden yararlanırken pek de keyifliydiniz. Misafirlerinizi şatafatlı salonlarda, bin odalı saraylarda ağırlarken, ejder meyveli smoothie’ler ikram ederken, maaşlarınız asgari ücretin 40 katı artarken havanıza diyecek yoktu doğrusu.

Ekonomi politikalarınıza laf mı ediliyor? Açın davayı, cezayı yapıştırın gitsin! Ama bununla da bitmiyor mu? Borçları yüzünden siyanür içip intihar edenler, ölümleriyle bile sizin keyfinizi mi kaçırıyorlar? Hay allah, olacak iş mi şimdi bu!

Eğer böyle düşünüyorsanız, size kötü haberlerimiz var. Keyfinizi intiharlardan daha çok kaçıracak bir haber bu: İnsanlar artık borçları nedeniyle, yoksulluk nedeniyle dara düştüğünde sarıldıkları tek çözüm intihar etmek olmuyor. Zengin ya da yoksul olmanın insanın doğası gereği olmadığı gerçeğinin farkına varan ve bunu değiştirmek üzere harekete geçenler var. En somut örnekler: Bizde tüm kararlılığıyla karşınıza dikilen işçi direnişleri, dünyada ise yoksulluğun karşısına dikilen ayaklanmalar.

Nasıl haber ama! Sizin felaketiniz, bizimse bayramımızı başlatabilecek bir haber. Eh, her zaman da haberler bizim için iç karartıcı olacak değil ya.

İktidarın hem keyfini hem de uykularını kaçıracak bir gerçeğin farkındayız: Ne intihara sürüklenmek ne de yoksul olmak kaderimiz değil. Eğer bir kaderden söz edeceksek, ekonomik gidişat karşısında bütün emek verenlerle kaderimizi birleştirmek ile işe koyulmamız gerekiyor. Bir avuç zenginin lehine işleyen bu çarklar durdurulabilir ve sonra milyonların lehine işleyecek şekilde yeniden kurulabilir.

“Kaderimizi birleştirelim” dediysek, sakın ha yanlış anlaşılmasın. İntiharların arttığı bugünlerde, sıkça karşımıza çıkan o “dayanışma” öğütleyenlerden değiliz. Emek verenlerin kaderlerini birleştirip, birlikte sınıf savaşımı vermelerinden bahsediyoruz. Ekonomik kriz yoksulların dayanışmasıyla aşılamayacağı gibi, emekçileri intihara kadar sürükleyen haksız borç yükü de birbirimizle dayanışarak ortadan kalkmaz. Birleşip, emek verenlerin üzerindeki borç yükünün silinmesi mücadelesini vererek kalkabilir ancak.

Borç yükü silinebilir mi?

Peki bu nasıl olacak mı diyorsunuz? “Borç yiğidin kamçısıdır”, “Borç ödemekle, yol yürümekle tükenir” gibi atasözlerinden yola çıkarak büyüklerimiz hep bize borçlarımızı ne yapıp edip kapatmayı öğütledi değil mi? Ama hatırlamamız gereken bir şey var. Evet atasözleri genellikle yaşanmış deneyimlerin tezahürüdür ancak her zaman harfiyen doğru sonuçlara da çıkmaz. Nihayetinde atasözlerini bir kenara bırakıp “bu böyle gidecek demek değil bu işler” diyenlerdensek, şu apaçık gerçeği yeniden hatırlamamız gerekiyor: Emekçiler zenginler gibi karına kar katmak için değil sadece ve sadece yaşamak için borçlananlardır.

Öyleyse bildiğimiz bazı gerçekleri biraz daha tekrarlayalım. Borç içinde yaşayan milyonlarız. Kapitalizmin en temel öğretisi olan “borç borçla kapanmaz” tezi tamamen tarih olmuş durumda. Hepimiz borcu borçla kapatarak, kredi kartlarının birinden para çekip diğerine yatırarak ucu ucuna geçinmeye çalışıyoruz. İcralar, haciz telefonları kapımızda akbaba gibi kol geziyor. İşsizlik bizi bekleyen en büyük girdap. En temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için borçlanıyoruz. En temel ihtiyaçlar diyoruz bakın. Yani beslenmekten barınmaya, elektriğinden suyuna, ulaşımına kadar olmazsa olmazlar.

Oysa patronlar için hayat böyle mi? Teşvikler, hibeler, vergi indirimleri, en düşük faizli krediler, ödemediklerinde borçlarının silinmesi, en kötü ihtimalle ertelenmesi… Gördüğümüz üzere, her türlü kolaylık sağlanıyor. Hem de bu kolaylıklar yaşayabilmek için değil daha fazla zenginleşebilmeleri için.

Tablo tam olarak bu. Taraflar, yani sınıflar, ekonomik kriz yaşadığımız bugünlerde her zamankinden daha da belirginleşmiş vaziyette. Hala daha “borç yiğidin kamçısıdır” mı diyorsunuz? Hayır efendim. Borçlar bir kamçı değil, olsa olsa sırtımızdaki kurtulmamız gereken kambur olabilir. Her koşulda ataların ideolojisi tutmaz. Öyle olsaydı, tarih tekerrürden ibaret olabilirdi. Ama bildiğimiz üzere, böyle değil. Modern zamanlarda modern fikirler gerekir. Modern derken, genel kullanılan anlamıyla “naif” değil. Hem son derece katı ve sert olan, hem de modern olan, yani geleneksel olanı reddeden fikirler gerek bize. “Temel ihtiyaçların borcu olmaz. Yaşayabilmemiz için bu borçlar derhal silinmeli” demek gibi.

İntiharları ancak toplumdaki zenginliğin adil dağıtımıyla ortadan kaldırabiliriz. Siyanürün yasaklanmasıyla, “sosyal yardımlar” dağıtılmasını savunmakla, dayanışmakla değil. Bunun sağlanabilmesi için de yoksulların temel ihtiyaçlarından kaynaklanan borçların silinmesiyle başlamak pekala mümkün. Tabi burada karşımıza bir duvar dikiliyor: Milyonların ürettiği zenginliğin bir avucun elinde toplanması üzerine kurulu kapitalist sistemde böylesi bir adil dağıtım sistemin yapısına ters. Bize düşen tek seçenek ise çarkları tersine çevirmek üzere savaşmak olabilir ancak.